“ ‘Sıfır hatayla, bandı hiç durdurmadan, sürekli artan bir tempoyla adeta kamçıyla çalışacaksın!’ Toyota üretim sistemini böyle anlatıyor işçiler. Öyle ki geçen yıl intihar eden bir işçinin, savcı gelene kadar fabrikada asılı kalan cesedi bile durduramamış üretimi. ‘Arkadaşımızın cansız bedeni orada öyle asılıyken bile çalışmaya devam ettik’ diyor işçiler.” Arzu Erkan’ın geçen Perşembe Evrensel gazetesindeki haberi böyle başlıyordu. […]
“ ‘Sıfır hatayla, bandı hiç durdurmadan, sürekli artan bir tempoyla adeta kamçıyla çalışacaksın!’ Toyota üretim sistemini böyle anlatıyor işçiler. Öyle ki geçen yıl intihar eden bir işçinin, savcı gelene kadar fabrikada asılı kalan cesedi bile durduramamış üretimi. ‘Arkadaşımızın cansız bedeni orada öyle asılıyken bile çalışmaya devam ettik’ diyor işçiler.” Arzu Erkan’ın geçen Perşembe Evrensel gazetesindeki haberi böyle başlıyordu.
ABD Senatosu’nda sorguya çekilen Merkez Bankası müdürü Ben Bernanke’ye Senatör Elizabeth Warren soruyor: “Çok büyük olduğu için iflas ettirtilmeyen finans şirketlerine verdiğiniz sübvansiyonların (“halktan toplanan vergilerle devletin şirketlere aktardığı para”nın şık adı) miktarı nedir? Bu sorun bitmiş midir?” Bernanke cevaplıyor: “Sübvansiyon miktarını bilemiyorum, hesaplamak çok zor. Maalesef, çok büyük oldukları için iflas etmeleri mümkün olmayan bankalar hala mevcut? Bunun bir problem olduğuna katılıyorum.” (http://tinyurl.com/c37mhdt)
Bernanke’den öğrenemediğimiz sübvansiyon miktarını (yani devletin bankalara aktardığı para miktarını) Bloomberg’den öğreniyoruz: 83 milyar dolar! Bunun 64 milyar doları ABD’nin en büyük 5 bankasınaverilmiş: J. P. Morgan, Bank of America, Citigroup, Wells Fargo ve Goldman Sachs. Aldıkları devlet yardımı aşağı yukarı yıllık kârlarına eşit. Bir başka deyişle, halkın paraları devlet aracılığı ile bu bankalara aktarılmamış olsa kâr mar olmayacak! Adı geçen bankaların üstünde oturdukları para miktarı ise 9 trilyon dolar, yani ABD ekonomisinin yarısına eşit! (http://tinyurl.com/bralgh9)
*
Bu ne alâka, Sakarya’da Toyota işçileri, Washinton D.C:’de Merkez Bankası müdürü? Alâkanın adı, sermaye.
Wikipedia bilgisi: bizlerin, yani homo sapiens’lerin, aşağı yukarı şimdiki şekli-şemailimiz ile 200,000 yıldır, kompleks sembolik düşüncelerimiz ve kültürel yaratıcılığımız ile de 50,000 yıldır dünya adlı gezegen üzerinde yaşayageldiği biliniyor. Şu, sermaye adlı acaip organizma ise sadece 300-500 yıldır ortalıkta! Son kullanım tarihinin geldiği rivayeti de cabası.
Neredeyse doğduğundan bu yana iki büyük derdi var sermaye’nin. İlk derdi şu: İster otomobil satsın, ister kredi satsın, bu organizmanın önlenemez ihtirası daha fazla para kazanmak, sermaye biriktirmek. Bunun yolu da, çalıştırdığı insanlardan olabildiğince fazla karşılığı ödenmemiş emek emmek. Artık-değeri artırmak. Bu işin de birkaç yolu var: 1) ücretleri sabit tutup iş gününü uzatmak ya da aynı şey demek olan, iş gününe dokunmadan (daha doğrusu dokunamadan) ücretleri azaltmak; 2) işçileri daha hızlı çalıştırmak, emeğin yoğunluğunu artırmak; 3) emek verimliliğini artırarak tüketim mallarının değerini düşürüp, reel ücretler artarken bile daha fazla artık emeğe el koymak.
Toyota katliamının arkasındaki dinamik bu. Yani, Kapital’in I. cildinin uzun uzun anlattığı hadise, yıl 1867. Yıl 2013, Sakarya’da yaşanan vahşet sadece bir örnek olay. Boşuna, “anlatılan senin hikayendir” denmemiş.
Gelelim ikinci derdine sermaye’nin: kendi tercih etmese de, faaliyette bulunduğu sektörde, hem de dünya ölçeğinde 2 şirket bile kalmış olsa (Boeing ve Airbus misali) yok olmamak için rakipleriyle kıran kırana rekabet zorunluluğu. Bir sürü üç kağıt dışında, bunun da en etkin yolu birim maliyeti düşürmek. Ne satıyorsan onu ucuza üretmenin yolunu bulmak, ki bu da genellikle makinalaşma, teknolojik gelişme, emek yoğun yatırım anlamına geliyor. Bu şekilde maliyetler düşürülecek, dolayısıyla bu kazanım fiyatlara yansıtılacak ve daha etkin rekabet edilebilinecektir. Şüphesiz, maliyetin düşürülmesinde bazen kapitalizmin bekası için devletlerin de katkısı olacaktır.
İşte Amerikan bankalarının devletten aldıkları sübvansiyonun arkasındaki dinamik de bu. Banka yöneticilerine sormuşlar, hiç sıkılmaları yok; bu dinamiği münasip bir dille anlatıp, “eğer devletten bu paraları almazsak dünya finans piyasasında rekabet edemez, yok oluruz” demişler.
Alâka böyle olunca, ahvalimiz de böyle olur.
14 Nisan 2013