Çocuklar ki en korkusuz ve en meraklı olanlardır. Korkusuzluk ve merak!.. Belki de kapitalist düzenin/sistemin en çok istemediği şeydir. Öyleyse bu tehlikeyi bertaraf etmek gerekir. Hem de derhal! Nail Satlıgan bir çocuk korkusuzluğu ve merakı ile bu dünyayı anlamak, yorumlamak ve değiştirmek istedi. Bunu yaparken çok alçakgönüllü davrandı. Sakin, duyarlı bir bilgelikle, zaman zaman ses […]
Çocuklar ki en korkusuz ve en meraklı olanlardır. Korkusuzluk ve merak!.. Belki de kapitalist düzenin/sistemin en çok istemediği şeydir. Öyleyse bu tehlikeyi bertaraf etmek gerekir. Hem de derhal!
Nail Satlıgan bir çocuk korkusuzluğu ve merakı ile bu dünyayı anlamak, yorumlamak ve değiştirmek istedi. Bunu yaparken çok alçakgönüllü davrandı. Sakin, duyarlı bir bilgelikle, zaman zaman ses tonuna yansıyan heyecanla derdini, meramını anlatıp düşüncelerini paylaştı.
“Tembel” sayılırdı belki; geride yazıp bıraktıklarına bakınca… Oysa bir karıncadan daha çalışkandı, ısrarcıydı, inatçıydı. Düşüncelerini yazıya dökmese de bir “tembellik” olarak, sözlerini, sesini esirgemedi. Son yıllardaki sağlık sorunlarına rağmen, bu olanaksızlıkları genellikle yok sayarak, önemsediği, sözünün söylenmesi gereken her yere ulaşmaya çalıştı. Gittiği her yerde sözünün ağırlığını hissettirdi. Sözü, en karşıt taraflarca bir “ağırlık” olarak değer gördü; kabul görmese de!.. Bu yanı ile bir miras bıraktı.
Çok uzun da yazılabilir; mutlaka yazanlar olacaktır, tıpkı Demir Küçükaydın’ın “Nail Satlıgan’ın ardından” yazısında olduğu gibi. Ama ben yazı da Nail Satlıgan’a dair düşüncelerimiz de “tadında” kalsın diye kısa yazmanın daha anlamlı olduğunu düşündüm. Kuşkusuz, her görkemli çınar gibi köklerini, dallarını hep üzerimizde hissedeceğiz. Ve elbet enine boyuna da tartışacağız onu.
Son söz olsun: Aşk olsun sana, aşk olsun, bayrağına sessiz sedasız rüzgarı doldurup dalgalandıran “çocuk”.