Hepimiz için bitti. Hem emek için hem sermaye için. Artık bundan sonrası dişe diş mücadeleden ibarettir. Hükümet güvencesiz çalıştırmaya ilişkin yeni yasa çalışmasını açıkladı. Varsın, kapitalist ulusalcılarla kapitalist İslamcılar birbirleriyle TC yarışmasına girsin emekçiler düzenin adını çoktan koydular: T.C. TAŞERON CUMHURİYETİ! Sermaye sınıfı ve onun gözde iktidarı AKP rejimi emekçileri yüzde yüz güvencesiz çalıştırmak için […]
Hepimiz için bitti. Hem emek için hem sermaye için. Artık bundan sonrası dişe diş mücadeleden ibarettir. Hükümet güvencesiz çalıştırmaya ilişkin yeni yasa çalışmasını açıkladı. Varsın, kapitalist ulusalcılarla kapitalist İslamcılar birbirleriyle TC yarışmasına girsin emekçiler düzenin adını çoktan koydular: T.C. TAŞERON CUMHURİYETİ!
Sermaye sınıfı ve onun gözde iktidarı AKP rejimi emekçileri yüzde yüz güvencesiz çalıştırmak için son adımlarını büyük bir pervasızlıkla atıyorlar, geriye dönüşü olmayan bir yola girdiler. Artık sonuna kadar emeği güvencesiz bırakacak, köleleştirecek bir rejimi kurmak zorundalar, ancak böyle sömürü oranlarını yüksek tutabilirler, rejimi güvenceye alabilirler.
Emekçiler için de öyle… İtiraf edelim ki biraz geç uyandık. 10 yıla yakın bir süredir bu mücadeleyi sürdürenler, güvencesiz çalışmayı, taşeronlaşmayı sendikaların gözüne sokmaya çalışıyordu ama olmadı… Sendikal mücadelenin yapamadığını sermaye yaptı ve artık kıpırdayamayan sendikal hareket her yerde taşerona ve güvencesizliğe karşı bayrak açmak zorunda kaldı. Kuşkusuz bu ayağa kalkışın ne kadarı işçilerin gazını almaya, ne kadarı yeni bir sınıf savaşına hazırlığa yarayacak bugünden belli değil. Ancak ne olursa olsun bu uyanış son derecek kıymetlidir…
AKP rejimi taşeronlaşmayı ve özellikle kiralık işçi rejimini iş bulma imkanlarını genişleten, herkesin kabiliyetine göre iş bulabileceği vs. palavralarıyla allayıp pullayıp millete yedirmeye çalışacaktır. 1990’lı yıllarda ilk özelleştirme saldırısı başladığında ideolojik hegemonyanın ne kadar önemli olduğu gördük. Ağzına mikrofon tutulan vatandaşların büyük çoğunluğu Özal rejiminin yalanlarını papağan gibi tekrarlıyordu. Artık buna inanmak için bir neden yok. Havayı döndürmek mümkün, emekçiler taşeronlaştırmanın ülkenin sosyal adalet dengesini nasıl büyük bir hızla altüst edeceğini, topyekün nasıl mutsuz insanlar cumhuriyetine dönüşebileceğimizi gayet iyi anlatabilir. Hava buna müsait, bunu görmek gerek. AKP rejiminin yüzde 50 oyla desteklenmesinin bu mücadelenin önünde hiçbir anlam ifade etmediğini bilmemiz gerek. Aksine yüzde 50’yi yüzde 40’a indirecek en güçlü yumruğun buradan geleceğini bilerek bunu yapmak gerek.
Tek bir koşulla ama… Meseleyi basit bir ücret meselesi, işçilerin “mağduriyeti” meselesi gibi algılayıp topluma öyle sunarsak hiç şansımızın olmadığını bilelim. İşçiler taşeronlaşmanın “mağduru” değildir, “muhatabı”dır… Bunu bilelim ve mağdur edebiyatı yapmayalım. Bu bir sosyal adalet mücadelesidir. Sermaye ve emek arasında cereyan eden birkaç yüzyıllık mücadelenin devamıdır… Bunu topluma bu netlik ve kararlılıkla ifade edelim…
İstatistikler öyle gösteriyor ki, 50 milyon civarında insan bu ülkede ücretli emeğin satılmasıyla yaşamını sürdürebiliyor. Bir başka deyişle 16 milyon civarında emekçi emek gücünü satarak ailesini geçindiriyor. Bu sayıyı önemseyelim. Bir yerden baktığınızda “kuru kalabalık” görebilirsiniz ama doğru yerden bakmayı becerebilirseniz bu kuru kalabalığın “yıkıcı güç” haline nasıl dönüşebileceğini de görebilirsiniz. 15-16 Haziran ve Zonguldak yürüyüşünü sakın unutmayın… Yarım kaldıkları için yenildikleri doğrudur ama bir de uygun koşullarda doğru bir sınıf önderliğiyle tamamlandığını düşünün…
İşte bu nedenle 1 Mayıs, Taşeron Cumhuriyeti’ne karşı emekçi seferberliğinin ilan edildiği gün olmalıdır. Çoluğumuzla çocuğumuzla bu ahlaksız, soysuz sömürü düzeni kapitalizmi yerin yedi kat dibine gömmeye yemin ettiğimiz gün olmalıdır 1 Mayıs 2013. Şimdi seferberlik zamanı, mücadelemiz, bayramımız kutlu olsun!