Akil İnsanlar bölgeleri dolaşıyorlar. Kürdistan’ı dolaşanlar Kürt sorunu gerçeğiyle daha yakından tanışıyorlar. Kürt halkı taleplerini net söylüyor. Kürt Halk Önderi’ne inandıklarını, sürece katıldıklarını, ancak devletin tutumu konusunda tereddütlü olduklarını ifade ediyorlar. Sorununun silahlı güçlerin çekilmesi olmadığını, hükümetin bu çekilme kararından sonra hangi adımların atılacağının önemli olduğunu vurguluyorlar. Siyasi taleplerini sıralıyorlar ve Kürt Halk Önderi’nin özgür […]
Akil İnsanlar bölgeleri dolaşıyorlar. Kürdistan’ı dolaşanlar Kürt sorunu gerçeğiyle daha yakından tanışıyorlar. Kürt halkı taleplerini net söylüyor. Kürt Halk Önderi’ne inandıklarını, sürece katıldıklarını, ancak devletin tutumu konusunda tereddütlü olduklarını ifade ediyorlar. Sorununun silahlı güçlerin çekilmesi olmadığını, hükümetin bu çekilme kararından sonra hangi adımların atılacağının önemli olduğunu vurguluyorlar. Siyasi taleplerini sıralıyorlar ve Kürt Halk Önderi’nin özgür olmasını istiyorlar. Kürtler ne istiyor diyenlere halk cevabını bir güzelce veriyor.
Akil İnsanlar’ın Kürt halkını gördükten ve dinledikten sonra düşüncelerinin çok değişeceğine inanıyorum. En azından yarısı Kürt gerçeğini bu kadar yakından tanımamışlardı. Bu açıdan bu geziler hayırlı olmuştur. Zaten Kürdistan’a her gidenin görüşleri pozitif olarak değişmektedir. Diğer Akil İnsanlar topluluğu da Kürdistan’a gidip halkla görüşmeler yapsa iyi olabilir. Eğer sorun Kürt sorunuysa bunun da hayırlı sonuçlar yaratacağına inanıyoruz.
Kürt Halk Önderi gerillayı geriye çekme hamlesi yaparak AKP hükümetine demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için adım attırmak istiyor. AKP hükümetinin ve Türk devletinin çözüm için ne yapacağı böylece görülecek. Tabii ki devletin atacağı adımları Kürt halkının ve Türkiye’nin demokrasi güçlerinin duruşu belirleyecek. Kürt Halk Önderi inisiyatif alıp hamleler yaparak Kürt sorununun çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini gündemine koymuştur. Artık gündem budur. Eğer demokrasi güçleri ve Kürt halkı örgütlülüğü ve duruşuyla etkin bir tutum ortaya koyarsa bu sürecin sonunda Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü gerçekleşir. Tabii ki Kürt Özgürlük Hareketi de duruşu ve tutumuyla böyle bir çözüm için katkısını sunacaktır. Demokratikleşmenin ve çözümün gerekli olduğunu hissettirecektir.
Umarız AKP hükümeti bu defa eski dönemler gibi yaklaşmaz, bir kumar oynamaz. Çünkü yeni bir çözümsüzlük yaklaşımı, aldatma ve oyalama sadece AKP için değil, Türkiye için tarihi bir kumar olur ve bu kumarı da AKP ve Türk devleti kaybeder. Kurnaz tilki dört ayağıyla tuzağa düşermiş. Eğer AKP hükümeti bu süreci de doğru değerlendirmezse akıbetinin böyle olması güçlü bir olasılıktır.
Türkiye’de şimdiye kadar Kürtler yararlanır diye demokratikleşme adımları atılmıyordu. Kürt sorununun çözümsüzlüğü demokratikleşmeyi rehin almıştı. Şimdi bunu birçok aydın ve yazar kavramış durumda. Gazeteci yazar İsmet Berkan bunu açıkça ifade ediyordu. Bu bilinç yaygınlaşırsa Kürt sorununun çözümü için önemli bir zihniyet ortamı doğacaktır. Kürt sorununun çözümsüzlüğü tabii ki Türkiye’nin her bakımdan gelişmesini engelleyen bir faktördür. Ancak ilk başta da Türkiye’nin demokratikleşmesinin engellenmesinin gerekçesi yapılıyor. Artık kim demokrasi istiyorsa o Kürt sorununun çözümünü istemelidir. Kürt sorununun çözümünü istemeyen, Türkiye’nin demokratikleşmesini de istemiyordur.
Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesine, Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözümüne bağlıdır. Bunlar etle tırnak gibi birbirine bağlıdır. Her ikisinin bir arada ifade edilmesi gerekir. Özcesi Türkiye’nin demokratikleşmesinin Kürt sorununu makul düzeyde çözecek kapsamda olması gerekir. Kürtler devletçi bir çözüm istemediklerine göre, bu sorunu makul düzeyde bir çözümünün olmamasının önünde hiçbir engel yoktur demektir. İnkar ve asimilasyon kalktı denildiğine göre Kürtlerin kolektif haklarını da tanıyan bir çözüm rahatlıkla bulunabilir. Kuşkusuz Kürt sorununun çözümü bir zihniyet ve demokratik anayasa sorunudur. Tekçi ulus-devlet zihniyeti bırakılır, Kürtler Türkleştirilmekten vazgeçilirse bir zihniyet değişimi yaşanmış olur. Bu da anayasaya yansır.
Türkiye’de zihniyet ve politik tarzı değiştirmek kolay değildir. Ancak son yüzyılın, özellikle son kırk yılın Türkiye içinde çok öğretici olduğunu düşünüyoruz. Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi tarihin en büyük eğitim ve öğretme mücadelelerinden olmuştur. Bu yönüyle sadece Türkiye için değil, Ortadoğu halkları için de neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ortaya koymuştur. Belki de Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından oynadığı en büyük rol budur.
Bu gerçekleşen eğitim ve öğretimin yarattığı bilinç Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin gündeme konulduğu bir süreçte Kürdistan ve Türkiye’de bu amaçlı konferanslar yapılarak somut ifadelere kavuşturulabilir. Özellikle son kırk yılın yarattığı bilinç bu konferanslara yansıtılırsa çok önemli çözüm iradesi ve önerileri ortaya çıkarılır.
Kürt Halk Önderi “Ben elimden geleni yapıyorum, ön açıyorum, bunun içeriğini doldurmak ve nasıl olacağını ortaya koymak açısından Kürt halkı da Türkiye halkları da rolünü oynamalıdır” diyor. bunun için de Kuzey Kürdistan’da geniş yelpazede birçok gücün ve siyasi akımın katılacağı konferans yapılarak Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin nasıl olacağı ortaya konulabilir. Türkiye’de de bu çerçevede sol-sosyalist ve tüm demokrasi güçleri bir konferans yaparak Türkiye’nin demokratikleşmesi ve bu temelde Kürt sorununun nasıl çözüleceğini ortaya koyabilirler. Böylece yeni bir anayasanın hangi çerçevede olabileceği de ortaya konulmuş olur. Anayasa bir toplumsal sözleşmeyse ve bu sözleşme belirli bir uzlaşma ve dengeleri içerecekse böyle iki konferansın gerçekleşmesi çok önemlidir. Yoksa her şeyi Kürt Halk Önderi’ne bırakmak haksızlık olur. Kaldı ki bu önderlik her şeyi halkla ve halklarla birlikte yapmak isteyen bir önderliktir.
Partiler anayasa taslaklarını Meclis’e sunuyor. Bu yeterli değildir. Tüm halk ve sivil toplum örgütleri devreye girmelidir. Kuşkusuz partiler de bir temsil yeteneğine sahiptir. Ancak Türkiye’deki siyasal partiler ve seçim kanunu, yine siyasal kültür ve yetersiz demokrasi anlayışı toplumun isteği ve özlemlerinin siyasete ve Meclis’e tam yansıtılmasına imkan vermiyor. Türkiye’de bir siyasi partiler oligarşisi vardır. Bunlar halkın eğilimini temsil etmiyorlar. Bunun en somut örneği CHP’dir. Siyasi parti oligarşisi CHP’nin tabanını tam yansıtmıyor. Bu açıdan halkın yeni anayasa yapma sürecinde devreye girmesi çok önemlidir. Bunun sağlanmasında da Türkiye ve Kürdistan’da gerçekleşecek demokrasi konferansları önemli rol oynayacaktır.