Erkek devlet elbette erkek katili koruyor. Nasıl demeyin. Öyle oluyor. Bir türlü bulamıyor. 156 sene önce bugün New York sokakları birbirine girmişti. İşçi kadınlar tekstil atölyelerindeki çalışma koşullarını protesto etmek için sokağa dökülmüştü. Polis saldırdı. 129’u ezilerek öldü. Kalanı devam etti. 102 yıl önce işçi kadınlar, New York’ta Green Street’te, yıllarca her gün önünden geçtiğim […]
Erkek devlet elbette erkek katili koruyor. Nasıl demeyin. Öyle oluyor. Bir türlü bulamıyor.
156 sene önce bugün New York sokakları birbirine girmişti. İşçi kadınlar tekstil atölyelerindeki çalışma koşullarını protesto etmek için sokağa dökülmüştü. Polis saldırdı. 129’u ezilerek öldü. Kalanı devam etti.
102 yıl önce işçi kadınlar, New York’ta Green Street’te, yıllarca her gün önünden geçtiğim New York Üniversite’nin bir binasında, o zaman bir tekstil atölyesi olan yerde çalışıyordu. Yangın çıktı. 146 genç kadın 20 dakikada öldü. Dışarı çıkmalarını engellemek için patron kapıları kilitletmişti. Camlar çivilenmiş, tüm bina bir fırına dönmüştü.
Katil kim?
Patron “Kadınları yangın öldürdü” demişti. Kadınlar “Bizi devlet öldürüyor” dedi. Aynı soruyu 2013 Türkiyesi için de sorabiliriz. Son iki yıl içinde 40 saatte 1 kadın öldürülüyor. Kadın cinayetlerine biraz dikkatli bakın bir iç savaş görürsünüz.
Peki katil kim? Savaşların en korkunç yanı katliamı kurumsallaştırmasıdır. Savaşa gidip gelene katil demiyoruz. Oysa katliama gidiyorlar. Erkekler kadınları öldürdü dediğimiz zaman da katliamı doğallaştırıyoruz. Sanki erkeğin içinde bir canavar varmış, o ortaya çıkıyor, kadının canını alıyormuş gibi…
Oysa durum öyle değil. Her suçun altında toplum yatar. Trajedilerin aktörleri görünmez iplerle onları izleyenlere bağlıdır. Bir ülkede çok trafik kazası oluyorsa, onun nedeni dikkatsiz şoförler değil. Ameliyathanelerde çok hasta ölüyorsa bunun nedeni kötü doktorlar değil. İş kazaları artıyorsa bunun nedeni sakar işçiler değil. Çok kadın öldürülüyorsa bunun müsebbibi fevri erkekler değil.
Hatırlarsınız, daha üç yıl öncesine kadar gazetelerin 3. sayfaları yankesici ve kapkaççı haberleriyle doluydu. Şimdi görmüyorsunuz. Neden? İstanbul kapkaççı cennetiydi. Kadınların kolları sokak ortasından kopartılırdı. Elleri kesilirdi. Bu suç %70 düştü. Çünkü suçun tanımı değiştirildi. Münferit adi suçtan organize suça dahil edildi. Suçun maliyeti arttı, peşine düşen çoğaldı, işleyene korkunç cezalar verildi.
Devlet erkek
Feminist sosyal bilimciler bilim tarihinin son 10 yılının en yaratıcı kuramsal açılımlarını yaptı. Devlet kuramından ekonomi politiğe sosyal kuramda gerçek bir devrim yarattılar. Mesela Wendy Brown, ‘Devlette Erkeği Bulmak’ isimli çalışmasında, devletin kendisinin erkil bir kurum olduğunu gösterdi. Erkeklerin perspektifinden örgütlendiğini anlattı.
Erkek devlet elbette erkek katili koruyor. Nasıl demeyin. Öyle oluyor. Bir türlü bulamıyor. Katile kıskançlık indirimi yapıyor. Erkek erkeği, erkek erkeğe kolluyor. Hem de bunu kolluk güçleri yapıyor.
Patron, kadını nasıl yangın öldürdü diyorsa, devlet de kadını fevri erkek öldürüyor diyor. Ancak kadının canını alan her iki olayda da devlet. Çünkü ne yangını ne katili önlüyor.
Artık daha ciddi bir adım atmalı. Kadına karşı savaşın İmralısı yok. Barış görüşmesi mümkün değil. Yapılacak tek şey erkek devleti kastre etmek. Cinsiyetini eline vermek. Dediğimin doğru olduğu nerden belli biliyor musunuz? Bu son cümleyi okuyan erkek devletliler taa içlerinde bir acı hissettiler.
Ama artık biliyoruz, devlet kurumdur, erkeği, Türkü olmaz. İyisi ya da kötüsü olur. Bizimki iyi değil. Hemen değiştirmeli. Erkek devletin erkeği kollaması engellenmeli.