Turgut Özal “tek adam” havalarına girip kısacık boyuyla kasım kasım kasılıp gezmeye başladığı günlerde yaptığı bir mitingde bir işçi “açım, işim yok” diye yazdığı bir kağıdı kalabalığın arasından Özal’a doğru kaldırınca Özal her zamanki pervasızlığıyla “ben yoksulu değil zengini severim” diye mikrofondan meydan okumuş ve protesto gösterisi yapan işçi polis tarafından mitingden kovulmuştu. Ancak akacak […]
Turgut Özal “tek adam” havalarına girip kısacık boyuyla kasım kasım kasılıp gezmeye başladığı günlerde yaptığı bir mitingde bir işçi “açım, işim yok” diye yazdığı bir kağıdı kalabalığın arasından Özal’a doğru kaldırınca Özal her zamanki pervasızlığıyla “ben yoksulu değil zengini severim” diye mikrofondan meydan okumuş ve protesto gösterisi yapan işçi polis tarafından mitingden kovulmuştu. Ancak akacak kan damarda durmamış, işçi sınıfı ülkenin dört bir yanından yalın ayak yollara dökülmüş, Özal’a memleketi dar etmişti: Sonrasında ise ünlü Zonguldak madenci yürüyüşünden paçayı zor kurtarmıştı rahmetli!
Erdoğan’ın miting meydanında “atama bekliyorum, atama yoksa oy da yok” diye kendisine bağıran işsiz eğitim emekçisine, “oyun senin olsun” gibi umursamaz bir üslupla cevap vermesi, despot bir yöneticinin mağrur tavrını açıkça ortaya koyuyor. Osmanlı devlet geleneğinde padişahın yönetimini denetleyecek başka bir mercii olmadığından özel bir görevli vasıtasıyla “mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diye bağırtılarak padişahın gücünün sınırı (veya tersinden sınırsızlığını!) hatırlatılırmış. Modern dünyada ise padişahlık taslayanlara haddini bildirecek tek güç emekçi sınıflardır.
Erdoğan despot kasıntılığında dolanırken diğer tarafta emekçi sınıflar etrafını çeviren duvarları zorlayarak kendine yol açmaya çalışıyor. Eğer ki tek başına bir öğretmen Erdoğan’ı şakşaklamaya gelmiş bir kitlenin içinde cesaret bulup Erdoğan’a “sana oy yok” diye bağırabiliyorsa bu önemli bir şeydir. Bu, Erdoğan’ın bir emekçi tarafından “dokunulmazlığının kaldırıldığı” anlamına gelir. Bu cesaret polisiye bir cesaret ispatı değildir. Bu bir karşı hegemonya meselesidir. Emekçi haklılığının haklı gururu ve meşruluğunun boy göstermesidir. Tam da egemen sınıf hegemonyasının timsalinin yüzüne karşı, tam da yüce başkan olmaya soyunduğu yolun başında…
Emekçi hegemonyası sadece sembolik müdahalelerle karşı atağa geçmiş değil, bizatihi sermayenin kendisini sağlama aldığını sandığı taşeron sisteminin tam kalbine vurarak, elinde balyozla kendisini çevreleyen “gelenek ve yasa duvarlarını” yıkmaya çalışıyor. Kocaeli Üniversitesi’nde taşeron sağlık işçilerinin kazanımıyla elde edilen hakları hiçe sayan bir ihale yapılmak istenince, işçiler hastaneyi basıp ihaleyi iptal ettirdiler. Kuşkusuz alınacak daha çok yol var ama önemli olan eline balyozu alıp doğru yere vurmaktır. Taşeron sağlık işçileri tam da bunu yapıyor. Sistemin kalbinin attığı yere balyozu yapıştırıyor, işlemez hale getiriyor.
Bu da polisiye bir mesele değildir. Mesele gözaltına alınma, biber gazı yeme, cop yeme meselesinden çok daha başka bir şeydir. Basın açıklamasında da cop yersiniz, gözaltına alınırsınız bu bir cesaret gösterisi olabilir. Ama ihale basmak sadece bir cesaret gösterisi değildir ve hatta en azı odur. Bu başka bir iddiaya sahip olma meselesidir, “senin düzenini çalıştırtmam” diyebilmek için bir karşı sınıf bilincine sahip olmak gerekir. Taşeron sağlık işçilerinin 6-7 yıldır ilmek ilmek ördüğü mücadelenin ortaya çıkardığı bilinç biçimidir bu.
İşçi sınıfının mücadele pratiklerinden hangilerini güçlendirip çoğaltacağımız konusundaki deneyimler birikiyor. Kendi sınıf bilincinin ve fikrinin gücünü hissettiren, kararlı ve sert bir mücadele hattını ören yeni sınıf pratikleri filizleniyor. İmkanlarımızı yaşlı ağaçları sulamak için değil, taze-genç filizleri besleyip büyütmek için kullanma zamanıdır yaşadığımız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.