Geçen hafta Paris’te öldürülen PKK’lılar Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in cenaze törenleri bugün Diyarbakır’da yapılacak. Çok büyük kalabalıkların toplanması bekleniyor. Bu köşede, cinayetleri işletenlerin Öcalan-hükümet görüşmelerinin gerçek bir barış sürecine dönüşmesini önlemek isteyen dış bölgesel güçlerden başkası olamayacağını yazdım. Bu cinayetler “üçüncü taraf”ın provokasyonudur. Bu cinayetleri, bugün Diyarbakır sokaklarında güvenlik güçleriyle temsil olunacak hükümet tarafıyla ya da cenaze […]
Geçen hafta Paris’te öldürülen PKK’lılar Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in cenaze törenleri bugün Diyarbakır’da yapılacak. Çok büyük kalabalıkların toplanması bekleniyor.
Bu köşede, cinayetleri işletenlerin Öcalan-hükümet görüşmelerinin gerçek bir barış sürecine dönüşmesini önlemek isteyen dış bölgesel güçlerden başkası olamayacağını yazdım.
Bu cinayetler “üçüncü taraf”ın provokasyonudur.
Bu cinayetleri, bugün Diyarbakır sokaklarında güvenlik güçleriyle temsil olunacak hükümet tarafıyla ya da cenaze törenine katılması beklenen on binlerce kişinin taraftarı olduğu Kürt hareketiyle doğrudan irtibatlandırmak, en başta akla ve mantığa aykırıdır.
Dolayısıyla bugün Diyarbakır sokaklarında bu iki tarafın görevi provokasyonu boşa çıkarmak olmalıdır.
Bugün bu zor “provokasyon sınavı”ndan geçecek olan sadece Diyarbakır’daki iki taraf değildir; bütün Türkiye’dir. Paris’te provokasyon bombasının pimini çekenler, bu cenazeler vasıtasıyla o bombayı bugün içimizde patlatmayı hedefliyor.
Patlayıcıyı ülke olarak etkisiz hale getirebiliriz.
Nasıl mı?
Olaya bakış açımızı değiştirerek.
Hemen bu sabah yapılması gereken ilk ve acil bakış açısı revizyonu, şu şuursuz “ikinci Habur” söylemini terk etmektir.
Bir anlamı var mı şimdi, “Cenazeyi Habur’a çevirmeyelim” demenin?
Ne olabilir bu kafadaki “Habur görüntüsü”nün bugünkü cenaze törenine uyarlanmış hali? Üç cenazeye “gerilla kıyafeti” giydirilmesi falan mıdır?
Çünkü “Habur görüntüsü”, Türkiye’ye silah bırakarak giriş yapanların, üzerlerinde dağda dolaşırken giydikleri bir örnek haki kıyafetle otobüsün üzerinden kendilerini karşılamaya gelenleri selamladıkları o andı…
Ne derseniz deyin, “terörist” ya da “gerilla”, gelenlerin daha dün elinde silah olan insanlaroldukları ve o silahı bırakarak geldikleri nereden anlaşılacaktı? Elbette ki giysilerinden.
“Habur” silah bırakmayı anlatıyordu.
Bu iktidar beceremedi. O “silahsız dönüş” olayını doğru dürüst yönetmeyi başaramadı. İsteseydi, dikkatini konuya yoğunlaştırsaydı, belki başarabilirdi. Ama iktidarın aklı başka yerdeydi.
Umarız şimdi de Sayın Başbakan’ın aklı sadece başkan olmakta değildir.
Basından okuduğumuza göre Kürt seçilmişler göstericilerin bugün yasadışı semboller taşımaması için güvenlik makamları tarafından uyarılmış.
Bakın, kızmayın ama bugün bazı insanlar Diyarbakır’da pekala “Apo posterleri”yle dolaşabilir.
Pardon, “İmralı posterleri” mi demem gerekirdi?
Rahatlayacaksanız öyle olsun.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Öcalan’la şu an görüşüyor. Kendisi hükümetin muhatabı. Bırakın bu elde kalmış tek “yerli siyasi sermaye” bugün Diyarbakır’da o posterler sayesinde biraz büyüsün. Kandil’e mesaj gitse fena mı olur?
Asıl korkulması gereken bundan 22 yıl önce Vedat Aydın’ın cenazesinde yaşanan kanlı olayların bir benzerinin bugün Diyarbakır’da tekrar etmesidir. “İmralı süreci” işte o zaman biter.
Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın 1991’de devlet içindeki bir çete tarafından kaçırılarak öldürüldü. Diyarbakır’daki cenazesinde güvenlik güçleri halka ateş açtı ve çok sayıda insan öldü.
Yola devam edilmek isteniyorsa, bugün Diyarbakır’da güvenlik güçleri halktan olabilecek en uzak mesafede tutulmalıdırlar ki muhtemel “Habur görüntüleri” gözlerinde küçülsün.
“İkinci Habur”dan değil, “İkinci Vedat Aydın vakası”ndan korkun.