Aylin Nazlıaka nezdinde bütün kadınlara savrulan bu küfrün, “efendi bir adamın” ağzından çıkan adice bir küfür olduğunu, BDP’li kadınlar için söylendiğinde ertelediğimiz sözü en açık şekliyle ifade etmenin zamanı Bülent Arınç… Gözyaşları ile her daim vicdan imasını ekranlara taşıyan, “efendi dede” profiliyle gönülleri dolduran yeni sağın tecrübeli ismi, efendilik/hanımefendilik sıfatlarının nasıl bir yapaylık perdesi ördüğünün, […]
Aylin Nazlıaka nezdinde bütün kadınlara savrulan bu küfrün, “efendi bir adamın” ağzından çıkan adice bir küfür olduğunu, BDP’li kadınlar için söylendiğinde ertelediğimiz sözü en açık şekliyle ifade etmenin zamanı
Bülent Arınç… Gözyaşları ile her daim vicdan imasını ekranlara taşıyan, “efendi dede” profiliyle gönülleri dolduran yeni sağın tecrübeli ismi, efendilik/hanımefendilik sıfatlarının nasıl bir yapaylık perdesi ördüğünün, nasıl bir yanılsamanın öyküsü olduğunun birebir göstergesi. Mülayim mülayim kadınların tepesine binen o dilin coşkun temsilcilerinden…
Henüz birkaç ay önce “BDP’lileri nasıl kadın sayıyorsunuz? Her biri polis iteliyor, tokat atıyor, her biri otobüs üzerine çıkıp acayip şeyler söylüyor” diyen Arınç, kadınlığın defterini dürmeye doyamıyor. En son Aylin Nazlıaka’nın bakışları karşısında ne yapacağını bilemeyen efendi dede, tahrik ve utancın üst üste binen çizgisinde kendine Türk evlatlarınca kabul görecek bir yer bulmaya çalışıyor.
Meclis konuşmalarından, açıklamalardan henüz milletvekillerinin çoğunun kadın kelimesini kullanmayı bile içlerine sindiremediğini görüyoruz. Kadın kelimesi “bekaretini kaybetmiş/ sevişilmiş” göndermesi ile bütünüyle cinsellik üzerinden kurgulandığı ve cinsellikle kadınlığın yan yana ifadesi ayıp olarak görüldüğünden, kamusal alanda kadınlarla ilgili meseleler konuşulmak zorunda kaldığında “sevişmiş ama statülü kadın” anlamında kullanılan “bayan” gibi aracı bir kelime uyduruldu.
Kadın kelimesi yerine bayan kelimesinin kullanılması, meme yerine göğüs ve ancak küfürlerin öznesi olarak duyabildiğimiz am kelimesi yerine vajina[1] kelimesinin kullanılması, kadına sadece erkeğin kurgusu/algısı üzerinden yaklaşan anlayışın tezahürlerinden ibaret. Kadına bakan erkek, baktığı yerde genç kızın sevişilmişinden, sevişmelerinde “kullandığı” organlardan başka bir şey görmüyor. Mevzunun cinsellik boyutunu masumlaştırmak için uydurulmuş “cinsel organ” ifadesinin kendisi bile başlı başına cinselliğin nasıl algıyı yönlendirici bir biçimde kurgulandığının bir örneği. Cinsel organlar diye ifade edilen organlar sadece cinsellik için mi kullanılıyor? Muhtemeldir ki penis cinsel ilişkide kullanılan organlardan biri olarak kalsa da am/vajina bu organlardan biri olmasaydı, cinsel organ diye ikinci bir kavramla tanışmamış olacaktık… Kadının cinselliğini açık eden kelimelerin “örtüleridir” bu kavramlar… Buna karşın bu kavramların ortaya çıkmasına sebep olan yaklaşımın bu kavramları da kullanılmaz hale getireceği tahmin edilemez bir durum değil elbette.
Nitekim, muhafazakar olduğu iddiasıyla vajina kelimesini kullanamayan, cinsellik imasından utanan Bülent Arınç da vajina dendiğinde aklına cinsellikten başka bir şey gelmediği için bu kelimeyi duymak istemiyor aslında.[2] Kelimenin kürtaj tartışmalarında geçmiş olması bile bir şeyi değiştirmiyor. Vajina kelimesini kullanmadan kürtaj tartışması yapmak tabu oyunu[3] oynamak gibi bir şey…
Peki Arınç ne zaman Aka’ya bu tepkiyi ne zaman verdi? Aka’nın kendisinde getirdiği eleştiriden hoşlanmayınca Aka’yı kadınlığı üzerinden aşağılayabileceği geldi Arınç’ın aklına… Kadınların hoşlanılmayan herhangi bir davranışında/ sözünde cinsiyetlerine bağlı durumlar/değişkenler ilgisizce gündeme getirilir. Birine dolandırıcılık iddiasında bulunduğunuzda birden sizin “erkeklerle düşüp kalktığınız” gündeme gelir, tacize uğramışsanız “barda tanıştığınız” kanıtlanmaya çalışılır. Ve hatta siz dolandırıcılık yaparsınız ama yapılan eleştiri bir dolandırıcı değil bir sürtük olduğunuzdur!
Kadınların kamusal alanda görünür olmasının, istedikleri doğrultuda hareket edebilmelerinin bu tür çıkışlarla engellendiğine kadınların tarihinden çok defa tanık olduk. En son Mısır Devrimi’nde, devrimde etkin olan kadınlara bekaret kontrolü yapılmıştı. Aylin Nazlıaka’nın Bülent Arınç’a bir eleştiri getirdiğinde “evli barkı bir kadın” olarak bir namussuzluk iması ile karşı karşıya kalması anlaşılır bu açıdan. (Siz hiç erkeklere kendi davranışları, iddiaları, sözleri üzerinden böyle bir imada bulunulduğunu gördünüz mü?) Ve bu öyle bir namus ki, erkeklerin çıkarlarını tek tek yazıp topladığınızda neredeyse toplamı kadının namusu ediyor. Erkekler için bireysel düzeyde, sözünün “eri” olmak namusken, kadınlar için namus nasıl giyineceği, nasıl oturacağı, kiminle görüşeceği, nasıl konuşacağı, kısacası nasıl yaşayacağını kapsayan keskin bir cetvel. İçi erkekler tarafından doldurulmuş namus, erkeklere her koşulda kadınları istedikleri gibi aşağılayabilecekleri güvenini veren erkek egemenliğinin amentüsü. Bu nedenle Bülent Arınç’ın söylediği şeyden daha önemli olan, bu içeriği mümkün kılan; Arınç’ın bunu söyleyebilme cesareti, böyle bir imada bulunduğunda alacağı toplumsal onayın bilgisidir. Oysa namusu dürüst olmak, sözünü tutmak gibi ölçütler doğrultusunda ele aldığımızda, bazı olaylar ya da açıklamalarda Aylin Nazlıaka’nın belki de Bülent Arınç’tan çok daha namuslu olduğunu iddia edeceğiz.
Aylin Nazlıaka nezdinde bütün kadınlara savrulan bu küfrün, “efendi bir adamın” ağzından çıkan adice bir küfür olduğunu, BDP’li kadınlar için söylendiğinde ertelediğimiz sözü en açık şekliyle ifade etmenin zamanı. Hükümet kurmaylarının bu tür tavırlarıyla ortaya koyduğu kadınlara yönelik sorumsuzluğun, kendilerini yalnızca kadınların doğurganlığından sorumlu görmeleri ile birebir ilgisi olduğunu kürtaj tartışmaları[4] vesilesiyle daha yüksek söylemeliyiz.[5]
Son olarak; Arınç tarafından gösterilen bu tür tepkilerin sadece bu kelimeleri kullanan kadınları etiketlemekle sınırlı kalmadığını, kadınların cinsellikle olan ilişkilerini iyiden iyiye teknikleştirdiğini, muhafazakarlığın beklediği gibi kadınlar açısından cinselliğin evliliği ayakta tutacak ve ancak üreme amacıyla yapıldığında meşruluk kazanacak bir hizmet olarak kabulünü güçlendirdiğini biliyoruz. Ayşecan Terzioğlu’nun rahim ve meme kanseri olan kadınlarla yaptığı bir çalışmada kadınlardan biri “Aman memem alındı da ne oldu, çocuklarımı emzireli yıllar olmuş, işi bitmiş artık. Kolumu alsalar, o çok daha fena olurdu, o zaman iş yapamazdım”[6] diyor. Pek çok kadın evliliğinin bitiminden sorumlu tutuluyor. Cinselliğin kadınlar için bir ayıplı mal gibi sunulması nedeniyle cinsellik korkusuyla sarmalanmış bir hastalık, vajinusmus ortaya çıkıyor. O yüzden arzularımız olduğunu haykırmak, çelişkili gibi görünse de, kadınlığın kitabını erkeklere yazdırmamanın, cinselleştirilmeye karşı çıkmanın yolu da olabilir…
Dipnotlar:
[1] Thomas Laqueur vajina kelimesinin kılıcın kını anlamına geldiğini hatırlatıyor. Making Sex: Body and Gender from the Greeksto Freud, Harvard University Press, 1990.
[2] “… Zevklere ilişkin her şeyi, ruh ve bedenden geçerek cinsellikle yakınlığı olan sayısız duyum ve düşünceyi kendi kendine ve bir başkasına olabildiğince sık söylemeye yönelik neredeyse sınırsız çabadan bahsediyorum…. Cinsellik yalnızca yargılanmaz, yönetilir de.” M. Foucault, Cinselliğin Tarihi, Çev: Hülya Uğur Tanrıöver,üçüncü basım, Ayrıntı Yayınları, 2010, s 23 ve 27.
[3] Bazı kavramları, o kavramları anlatacak birincil sözcükleri kullanmadan anlatmaya dayanan bir oyun.
[4] http://www.kurtajhaktir.com/anasayfa/
[5] Zeynep Arıkanlı habervesaire’ye yazdığı yazısında hamile kalması üzerine, Sağlık Bakanlığı ta
rafından yükümlü kılınan, bebekle ilgili bilgileri Bakanlığa iletmediklerinde ceza kesilen bir hemşirenin telefon tacizi ile nasıl muhatap olmak zorunda kaldığını anlatıyor: ” (Devlet) öyle sorumluydu ki, kendisinde kapıya dayanma ve ‘kızınız telefonlarımıza cevap vermiyor; şu an suç işliyorsunuz’ diyerek beni anneme şikâyet etme hakkı görüyordu. Öyle sorumluydu ki, annemin ‘kızım ömür boyu takip edilmesini gerektiren bir otoimmün hastalığı geçirdi. Onu niye takip etmiyorsunuz?’ sorusuna, ‘o bizim uzmanlık alanımız değil’ diye cevap verebiliyordu. Zeynep Arıkanlı, Devlet Baba ve Çocukları, http://www.haberfabrikasi.org/?p=21743
[6] Ayşecan Terzioğlu, “Kadın Bedeni Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler: Kanserli Kadınlar Rahim ve Meme Kaybı”,ıı. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi Programı, TTB, 2010.
gulnurelcik@gmail.com