Onu izleyince sevinçten havalara uçanlar için Saba Tümer bir fenomen: metalaşmanın ve dağılan toplumsallığın neden olduğu umutsuzlukların kaynağı olan modern hastalıklara birebir geliyor. Kahkahalık tekmeler, koprofilik espriler. Bazıları ise onu son derece ‘aptal’ buluyor. Peki Saba Tümer bizim için gerçekte ne ifade ediyor? Bu, güzel kesim, balyajlı saçlara sahip ekran yıldızının temsil ettiğine inanmaktan gurur […]
Onu izleyince sevinçten havalara uçanlar için Saba Tümer bir fenomen: metalaşmanın ve dağılan toplumsallığın neden olduğu umutsuzlukların kaynağı olan modern hastalıklara birebir geliyor. Kahkahalık tekmeler, koprofilik espriler. Bazıları ise onu son derece ‘aptal’ buluyor. Peki Saba Tümer bizim için gerçekte ne ifade ediyor? Bu, güzel kesim, balyajlı saçlara sahip ekran yıldızının temsil ettiğine inanmaktan gurur duyulan ‘çağdaş ve Batılı Türk kadını’ imajı bu nüfusun kaçta kaçına hükmediyor, hesabı güç. Aslında o, müstehcenliğin ve izole edilmişliğin esir aldığı Türkiye’nin en iyi ‘boş gösteren’i. Saba Tümer’in sırrı belki de birbirlerine karşı sürekli mücadele eden iki aşırılığın ölümüne yaptığı dansta yatıyor: birçoğumuzun sevmekle nefret etmek arasında gidip geldiği, çok izlenen bir televizyon yıldızı O.
Bu yüzden, programlarında arzu nesnesi ile berbatlıklar tamamen örtüşüyor. Gerçekten de ‘sefil bir kahraman’ Saba Tümer büyük gösterisi ile diğer modern toplum görüngüleri arasında (Biri Bizi Gözetliyor, örneğin) direk bir bağlantı var: iki durumda da içerisi ve dışarısı, şehir ve orman/vahşi hayat, politika ve biyoloji vb. arasındaki ayrım ortadan kalkmış durumda. Bu yüzden, Saba Tümer boş göstereni ilkelimsi bir müstehcenlik ve insanlık arasında sallanıp duruyor.
Saba Tümer’e ait olan ana motifler kayıtsızlık, hedonizm, sinizm, yani kısaca nihilizmin bir karışımı: hiçliğe doğru evirilen ve ‘değersiz dünya’ diye adlandıracağımız patlamaya hazır bir pasif hiçlik istenci. Ondaki nihilizm -özellikle konuşurken- siyasal iktidarsızlık ve apolitizmi birleştiren bir yapıya bürünüyor. Aslında bizimkisi, toplumsallığa dair tüm aktivitelerin -belki de toplumsallığın kendisinin- piyasa ekonomisi tarafından ihtiva edildiği bir Saba Tümer evreni. Böylesi bir evrende her şey değiş tokuşa açık (sevgililer, hatta eşler bile), herkes herhangi biri için para verip istediğini alabilir. Ve kapitalizm her yeri sarıp sarmaladığı için, piyasa müdahalesi olmadan birilerine bağlanmak imkânsız. Kapatılmış olduğumuz hücre tam da burası. Yani, artık bir ‘dışarısı’ yok: Saba Tümer’inki, bu nedenle, birbirleriyle temas etmeden yalnız yaşayan münferitlerin oluşturduğu bir bireyler evreni.
Saba Tümer’in neoliberal post-politik toplumunda özgürlüğün içinden gelişen yeni bir tür hoşnutsuzluk baş gösteriyor: refleksif olarak seçen ve bunu da herhangi bir kaide veya otorite olmadan yapan bir hoşnutsuzluk. Kısaca, Saba Tümer’inki herhangi bir otorite figürünün olmadığı, pürüzsüz, gülmekten yassılaşmış dümdüz bir toplumsal evren; ahlaken asla büyü(ye)meyen, çocuksulaştırılmış ‘sefil kahramanlar’ın iskân ettiği steril bir dünya. İşte burası tam da Saba Tümer’in cinsel ütopyalarının hayat bulduğu yer: tüm aşırılıkların dışlandığı, sadece hiç büyümeyecek yarım karakterlerin olduğu bir ‘yok-yer’. Tam da bu nedenle Saba Tümer’in medeniyet ve barbarlık arasında seyreden bir yer işgal ettiğine kuşku yok. Zaten çocuk toplum, doğa durumunun ta kendisi değil mi? ‘Toplum’dan sonra gelen ‘doğa’ istisna durumuna işaret eder; yani vatandaşın çocuksulaştırılmış bir yığına indirgendiği’safkan kültürü’. Tam anlamıyla genleri oynanmış, modifiye edilmiş ve toplum tarafından terk edilmiş bir ‘toplum’.
Bundan dolayı Saba Tümer’in evreni, kışkırtıcı ve anlık gelişen seks oyunlarının, basit isteklerin ve sınırsız zevklerin işgal ettiği bir yaşamı imliyor. Beklentisiz bir yaşam. Böylece sinik performansına hepimizi ortak ediyor. Daha da ileri gidersek, onun sinizmi, kapitalizmi -dolayısıyla piyasa toplumunu- din boyutuna indirgeyen bir banallik barındırıyor. Sadece piyasa, evet sadece piyasa, insanlara memnuniyet aşılamak için yeterli: çirkin zengin ile fakir güzel ancak böylesi bir ‘cinsel toplumsal demokrasi’de buluşabilir. Saba Tümer’in müsamahakâr zevk toplumunda sadece tek bir emir kipi var: hoşlan! Bu nedenle onda ihlal ahlaki bir emir kipine, cinsel zevk bir göreve ve tüm toplumsal ilişkiler de piyasa diline indirgeniyor. Hiç durmadan kahkaha atması da bu yüzden: kanun (cinsel hoşgörü) kendini sınırlamıyor, çünkü ihlal onun temel prensibi.
Özetlersek, Saba Tümer tüm akışları piyasa diline çeviriyor. Arzuyu da banal bir nesne olarak gördüğü için tek aradığı aslında ‘mutlak basitlik’. Bu nedenle yaşamını ‘çıplak tekrar’a indirgiyor. Saba Tümer’in nihilist stratejisini anlamanın anahtar yolu belki de bu: farklılığın toplumsal gücünün ve herhangi bir sonucun olmadığı çıplak bir tekrar.
Saba Tümer aslında bizimle oyun oynayan bir sinik. Bize gülerken şunu söylemek istiyor: “Evet, ben bir siniğim ama bu toplum benden daha sinik; ben belki de kötü biriyim ama siz berbatsınız”. Onda ilginç olan da bu: hiçbir farklılığın prensip olarak dışlanmadığı, liberal kontrol toplumunun ‘hoşgörü’ mantığının sonucu olan tadı kaçmış steril bir yaşam ve tutkunun mekanik duyumculuğa indirgenmesi, yani hiçlik istenci.
Peki ya biz? Biz ise Saba Tümer’leşiyoruz ve yitip gidiyoruz işte…
Ali Rıza Taşkale
Sheffield Üniversitesi
Doktora Öğrencisi
a.taskale@sheffield.ac.uk