“Bizde zaten parlamenter sistemin işleyişi de otoriter. Başkanlık sistemi bu mevcut otoriter yapıyı daha da pekiştirir ve tek adam yönetimini besler. Başkanlık sistemi, ancak güçlü bir ademimerkeziyetçilikle ve bağımsız-tarafsız yargıyla kabul edilebilir.” “Milli Mücadele döneminde toplumda birlikteliği sağlamak için nasıl anayasada Kürtlere özerklik tanınmışsa ve herkese Türk denmeden birleştirici geniş bir millet tanımı yapılmışsa, gene […]
“Bizde zaten parlamenter sistemin işleyişi de otoriter. Başkanlık sistemi bu mevcut otoriter yapıyı daha da pekiştirir ve tek adam yönetimini besler. Başkanlık sistemi, ancak güçlü bir ademimerkeziyetçilikle ve bağımsız-tarafsız yargıyla kabul edilebilir.”
“Milli Mücadele döneminde toplumda birlikteliği sağlamak için nasıl anayasada Kürtlere özerklik tanınmışsa ve herkese Türk denmeden birleştirici geniş bir millet tanımı yapılmışsa, gene aynısı yapılmalı. Bugün beraberliği ancak böyle sağlarız.”
“Anayasa’daki netameli konuların hepsinin arka planında Kürt meselesi yatıyor. Kürt meselesiyle ilgili korkular dile geliyor ve yeni anayasa yapılamıyor. Şimdiye dek 40 küsur madde yazıldı ve ancak onunda mutabakat sağlandı. Onlar da ekonomik konular.”
***
NEDEN FAZIL HÜSNÜ ERDEM
Bir yıl önce Meclis’te dört partinin katıldığı bir Anayasa Komisyonu kuruldu ve bu komisyon Türkiye’nin ilk sivil anayasasını hazırlamaya koyuldu. Ama CHP ve MHP sivillikte ve demokraside değil, vesayette ve devletçilikte yarıştıklarından anayasa yapma işi tıkandı. Türkiye toplumuna nefes aldıracak, insanları özgürleştirecek, farklı kimliklere hak ve hukuk getirecek, bütün vatandaşları eşitleyecek hiçbir konuda siyasi partilerimiz anlaşamadılar ve yeni anayasanın temel maddelerini yazamadılar. Bu ayıp yetmiyormuş gibi, bir de hükümet kalktı bu tekçi ve merkezci yapının üstüne başkanlık sisteminin getirilmesini istedi. Şimdi Anayasa Komisyonu’nda Türkiye’nin hükümet sistemi tartışılıyor. Anayasa’nın hiçbir temel maddesini değiştirmeden, Anayasa’ya sadece başkanlık maddesini eklersek nasıl bir sonuç alınır? AK Parti, sadece “başkanlık” maddesinin değiştiği bir anayasa taslağını referanduma götürebilir mi? Bu kaosta başkanlık sistemi yürürlüğe girerse ne olur? Kürtlerin yeni anayasadan beklentileri neydi? O beklentiler karşılanacak gibi gözüküyor mu? Anayasa hazırlıklarının önünü açabilmek için ne yapmak gerekiyor? Türkiye bu darbe anayasası ile daha ne kadar yürüyebilir? Yeni bir anayasa olmadan Kürt sorunu çözülebilir mi? Bu soruları 2007’de Ergun Özbudun’un başkanlığında AK Parti’ye anayasa taslağı hazırlayan grupta yer alan Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Anayasa Profesörü Fazıl Hüsnü Erdem’e sorduk. Erdem’den çok çarpıcı tesbitler ve öneriler aldık.
***
NEŞE DÜZEL: Anayasa hazırlıkları tıkanmış gibi gözüküyor. Sizce bu tıkanıklık aşılabilecek mi?
FAZIL HÜSNÜ ERDEM: Çok güç. Gerçi açlık grevlerinin sonlandırılmasıyla siyasi iklimde bir yumuşama oldu, Kürt meselesinin barışçıl çözümüne ilişkin umutlu bir hava oluştu ama bu yeterli değil. Çünkü anayasa bağlamında değişen bir şey yok.
Anayasa yapımı neden tıkandı?
Anayasa yapımı, toplumdaki güvensizlik, siyasi kamplaşma ve kutuplaşma yüzünden tıkandı. Parçalanmış, bölünmüş toplumlarda yeni anayasa yapmak çok zordur. Hele Türkiye gibi bölünmüşlüğün kurucu nitelikte olduğu bir ülkede yeni anayasa yapmak çok daha zordur. Çünkü bu ülkede kurucu ideolojinin yarattığı bir bölünmüşlük ve parçalanmışlık var.
Anayasanın kendisi mi toplumu bölüyor burada?
Evet. Toplumu, mevcut anayasanın ideolojik arka planı olan Kemalist ideoloji böldü. Bu resmî ideoloji, homojen bir toplum yaratmaya çalışırken, aksine parçalanmış bir toplum yarattı. Öyle ki, farklı toplumsal ve kültürel kesimler kendilerini devlete karşı koruyabilmek için cemaatleştiler. Kürtler, Sünni dindarlar, Aleviler, sosyalistler cemaatler oluşturdular. Ama ilginçtir onlar da devletin kullandığı dili kullandılar. Bütün farklılıkların özgür ve eşit olarak birlikte yaşamasını benimsemediler. Birbirlerine hiç güvenmediler ve birbirlerinden kopuk yaşadılar. Oysa yeni bir anayasa yapabilmenin asgari koşulu, toplumdaki bu güvensizlik ve korku hâlinin giderilmesidir. Çünkü yeni anayasa yapmak demek, toplumsal mutabakatı sağlamak demektir. Diyalog kanallarının kapalı olduğu bir yapıda anayasa yapmak mümkün değildir.
Anayasa hazırlıklarının önünü açmak için ne yapmak gerekiyor?
En başa dönmek gerekiyor. Anayasanın yapılabilmesi için güven arttırıcı tedbirler almak ve yol temizliğini yapmak gerekiyor. Zaten 2011 ekiminde yeni anayasa yapım süreci başlatıldığında önce siyasi iklimin yumuşatılması ve toplumdaki güvensizlik ortamının aşılması öngörülmüştü. “Yeni anayasa için önce yol temizliği yapılsın ve güven artıcı önlemler alınsın” denmişti. Böylece tarihteki ilk sivil anayasanın yapılabilmesinin zemini sağlanacaktı. İfade, örgütlenme ve basın özgürlüklerinin önündeki engelleri kaldırma yönünde sembolik adımlar atılacaktı. Ülkede demokratik ve özgürlükçü bir iklim yaratılacaktı. Mesela hükümet bir iyi niyet göstergesi olarak cemevlerine ibadethane statüsü tanıyan bir yasal düzenleme yapmış olsaydı…
Sonuç ne olurdu?
Alevilerin güvenini kazanırdı. Alevi kesimin anayasa sürecine inanmasını ve destek vermesini sağlamak için bu yapılmalıydı. Ama bunların hiçbiri yapılmadı. Aksine iktidar partisi üslubunu daha da sertleştirdi ve toplumda zaten var olan güvensizliği daha da arttırdı, toplumu daha da ayrıştırdı ve kutuplaştırdı. Ayrıca KCK operasyonlarına hız verildi, binlerce insan tutuklandı ve Kürt toplumunda, legal Kürt siyasetinin tasfiye edildiğine dair bir algı oluştu. Anadilde savunma hakkı engellendi. Yargı marifetiyle Kürt kimliği, “bilinmeyen bir dil, anlaşılmayan bir dil” denerek aşağılandı. Uludere’de 34 Kürt vatandaş katledildi ve aradan on ay geçti, hâlâ Kürtlerden bir özür bile esirgendi. Basına baskılar arttı. Açlık grevleri yaşandı. CHP’nin Cumhuriyet mitingi gereksiz yere engellendi. Bütün bunlar iktidara güvensizliği arttırdı, toplumu sertleştirdi. Böyle bir iklimde yeni anayasa için toplumsal mutabakatı sağlamak mümkün olabilir mi?
Olamaz mı?
Mümkün olmadığını zaten Cemil Çiçek başta söyledi. “Yumrukların sıkıldığı yerde anayasa yapılmaz” dedi ve sonuç aynen öyle oldu. Muhalefet partileri de üstlerine düşeni hiç yapmadılar ama anayasanın yapılamamasının birinci derecede sorumlusu iktidar partisidir. Çünkü yetki onun elinde ve ortamı yumuşatmadı. Mesela tutuklu milletvekillerinin yasama sürecine katılmalarının sembolik bir değeri vardı. Cumhurbaşkanı’nın uyarılarına rağmen bunu bile yapmadı.
Anayasa yapımının tıkanmasında, Meclis’teki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışma prensiplerinin de rolü yok mu? O prensipler kaldırılmadan tıkanma aşılabilir mi?
Komisyon, yeni anayasanın maddeleri yazılırken oybirliğiyle karar verilmesi esasını kabul etti. Daha işin başında yeni bir anayasa yapmama iradesinin bir tezahürü oldu bu. Mesela yeni anayasada vatandaşlık tanımı ne olacak? Türk mü denecek, Türkiye vatandaşlığı mı denecek? Bu konuda oybirliğinin sağlanması, MHP’nin ve BDP’nin anlaşabilmesi mümkün mü? Mevcut anayasada böyle pek çok netameli konu var. Mesela ifade özgürlüğü, vatandaşlık tanımı, eğitim hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, siyasi partilere ilişkin düzenlemeler, ceza hukukunun genel ilkeleri… Bütün bu konularda sorun çıktı.
Niye sorun bu konularda çıktı?
Aslında bu netameli konuların hepsinin de arka planında Kürt meselesi yatıyor. Kürt meselesine ilişkin hâkim korkular dile getiriliyor ve yeni anayasa yapılamıyor. Hâlbuki yeni anayasa yapmanın en önemli gerekçesi Kürt meselesinin çözümünün önünü açmaktı. Çünkü bugünkü anayasayı değiştirmeden Kürt meselesini çözmek mümkün de