ESM (Avrupa İstikrar Mekanizması – çn) ve ECB (Avrupa Merkez Bankası -çn) başkanlarının ECB’nin abluka altındaki Güney Avrupa ülkelerine sınırsız likidite sağlayacağını duyurmasıyla ilgili Alman Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra büyük bir coşku oluştu. Bu coşku yanlış. Kararların satır araları genellikle atlandı. Ve daha temel olarak, ESM ve ECB fonlarına erişim hangi ekonomi politikalarının işletildiğine bağlı […]
ESM (Avrupa İstikrar Mekanizması – çn) ve ECB (Avrupa Merkez Bankası -çn) başkanlarının ECB’nin abluka altındaki Güney Avrupa ülkelerine sınırsız likidite sağlayacağını duyurmasıyla ilgili Alman Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra büyük bir coşku oluştu. Bu coşku yanlış. Kararların satır araları genellikle atlandı. Ve daha temel olarak, ESM ve ECB fonlarına erişim hangi ekonomi politikalarının işletildiğine bağlı olacaktır.
12 Eylül 2012’de, Alman Anayasa Mahkemesi esasen ESM’yi Alman Anayasası ile uyumlu buldu. Bununla birlikte, Alman parlamentosunun onayı olmadan Almanya’nın finansal yükümlülüklerinin 190 milyar avro üst limitini aşamayacağı şeklinde zorlayıcı bir hüküm getirdi ve böylece ESM Alman parlamentosuna “kapsamlı bilgilendirme” yapmaya yükümlü olacak. Bu karar, aksi takdirde kamusal denetlemeden etkin biçimde korunacak olan ESM’nin operasyonlarına en azından bir miktar ışık tutabilir. Demokratik hesap verme sorumluluğu içermeyen muazzam yetkileri, ESM’nin oldukça sorunlu yanlarından biridir.
Uluslararası basında daha az yer alan ise Alman Anayasa Mahkemesi’nin, devletin finansmanına hizmet etmesi halinde, ECB’nin devlet tahvili almasını AB yasalarına aykırı bulmasıydı. Bu karar, devlet tahvili almayı öngören ECB politikalarına düşman olan Alman politikacıların pozisyonunu politik olarak güçlendirdi. Yasal olarak bu karar, AB düzeyinde daha sonraki hukuk davalarına emsal teşkil edebilir.
Birkaç gün öncesinde, Alman temsilcisinin karşı oyuyla, ECB ihtiyaç halinde sınırsız miktarda devlet tahvilleri almaya karar vermişti. Bununla beraber, bu satın alma operasyonu, kemer sıkma politikalarının öncelikli olarak kabul edilmesi şartına bağlanabilirdi. Bugüne kadar, ECB satın alma programları, benzer şekilde sert koşullara bağlı ESM programlarının tamamlayıcısı olabiliyordu.
Benzer programlar, Macaristan, Letonya, Romanya, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz örneklerinde olduğu gibi AB ve IMF tarafından uygulandı. Bu programların bilançosu açıkça felaket oldu. Programlar resesyonu derinleştirdi. Yunanistan örneğinde GSYİH resesyonun başlamasından itibaren yaklaşık yüzde 20 düştü. İşsizlik çarpıcı biçimde yükseldi. Dış ticaret dengeleri, iç talebin sert bir biçimde düşürülmesiyle iyiye gitti. Bununla beraber, dış ticaret açıklarının azaltılması, üretken yapının gelişmesi sayesinde olmadı. Aksine, üretken yapılar daha da fazla zayıfladı. Kemer sıkma politikaları özel ve kamu borcu sorununun ikisini de ağırlaştırdı. Artan borç sorunları, programların uygulanmasındaki yetersiz sertlikten değil, sert uygulamalardan kaynaklanmakta. Resesyon kaçınılmaz olarak borç/GSYİH oranını kötüleştirdi. Benzer politikalar son 30 yılda Avrupa dışındaki ülkelerde, örneğin 1980 ve 1990’da Latin Amerika’da başarısızlığı uğradı.
ESM ve ECB’nin kemer sıkma politikaları ve neoliberal reformlar avro bölgesinin çevre ülkelerini üretken bir gelişme yoluna sokmayacak. Bu politikalar, merkez/çevre bölünmesini derinleştirmekte ve AB’nin bütünlüğünü aşındırmakta.
Almanya gibi AB’nin merkez ekonomilerinde genişlemeci politikalar ve AB’nin çevre ekonomilerinde güçlü yeniden sanayileşme politikaları olmaksızın krizden çıkış için bir yol olası değildir. Şu ana kadar bunların ikisi de ciddi olarak tartışılmamıştır. Bu durum Güney Avrupa’nın avro bölgesi ülkelerini, bölgeye girmeme veya bölgeden çıkma alternatifine terk etmektedir. Bu ülkelerin hükümetleri henüz bu seçeneği ciddi olarak düşünmemektedir, ama haklı gerekçelerle artan bir şekilde tartışma konusu olmaktadır. Avro bölgesinden çıkış kısa vadeli sıkıntılar yaratsa dahi yeni sunulmuş para biriminin devalüasyonu yerli üreticilere koruma sağlayabilecek ve ihracatı yükseltecektir. Bu durum en azından ekonomik iyileşme ihtimalini doğuracaktır.
[Sendika.Org’un İngilizce sayfasındaki orijinalinden çevrilmiştir]