”Tedbirler alınmakla beraber zor bir iştir. Buna benzer olaylar yine de beklenebilir. Dünyada da böyledir, normaldir” Bu sözler Ankara Metro inşaatında göçük sonucu hayatını kaybeden bir işçinin ölümü üzerine söylendi. Sözün sahibi Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanı olur kendileri. Tepkiler üzerineyse özrü kabahatinden beter: “Dışarıdan yorum yapması kolay, işin içine giren bilir.” Her yıl ortalama 1000 […]
”Tedbirler alınmakla beraber zor bir iştir. Buna benzer olaylar yine de beklenebilir. Dünyada da böyledir, normaldir” Bu sözler Ankara Metro inşaatında göçük sonucu hayatını kaybeden bir işçinin ölümü üzerine söylendi. Sözün sahibi Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanı olur kendileri. Tepkiler üzerineyse özrü kabahatinden beter: “Dışarıdan yorum yapması kolay, işin içine giren bilir.” Her yıl ortalama 1000 işçinin yaşamını yitirdiği bir ülkede Bakan, metro inşaatında ölmenin ”normal” olduğuna inanmamızı istiyor. Bu dile dikkat edin. Taciz ederken suç üstü yakalanan bir erkeğin savunması bu: ”Ne yani, bakmak da mı yasah, o garı da orasını burasını açmasaydı gardaşım! ”.
Eskiden ”münferit” derlerdi. Her yıl kolluk güçlerinin -kimi zaman sokak ortasında- ”yanlışlıkla” öldürdüğü onlarca insana. Devletimiz çok müşkül idi. Her yer düşmandı. İnsan hakları ihlali şampiyonluğunla birlikte gururu ve haşmetini de kimselere bırakmazdı. ”Netekim”, bizi yargılayan mahkemeler de teröre yardım ve yataklık ediyordu. Batının iş bilmez hakimleri ”terör belası”nı bilmiyor, hatta bize düşmanlık da ediyorlardı. Sonra ”kimse sabır ve kararlılığımızı sınamasın” gelirdi. Tam o mel’un günleri geride bıraktığımız söylendi ki, garip işler olmaya ve tarih tekerrür etmeye başladı. Oysa ne ileri demokrasimiz vardı, ”yiğitlerimiz” ne güzel çalışıyordu.
” … Sadece su, yol ve köprü başlarına dikeceğiniz kolluk güçleriyle, kelepçe, mermi ve F16’larla yürümez bu iş; söze de hükmetmeniz gerekir. Söz çünkü, Yunus Emre’nin 800 yıl önce bulguladığı gibi baş da kestirir, savaş da durdurur. İkisini yapamıyorsa akıl karıştırır, ruh avlar; ma’lum, iletişim çağı. Siyaset sözü tutma kavgası da.” derken Ali Topuz, başkaca bir bağlamda iktidarı tarif ediyor.(*) İktidarın ”söze hükmetme” çabasını. Bunun da en az zaptetmek kadar elzem olduğunu anlatıyor. Hal böyleyken, denilebilir ki siyaset ”deliliği normalleştirme normlaştırma, alıştırma); normal olanı da delileştirme çabası”dır. Psikiyatrik dille ifade edecek olursak, ardı ardına şok ve uyarılarla toplumu ”hissizleştirme” ve ”duyarsızlaştırma”. Normal ve anormal olan bir kez yer değiştirince, bunun arkası gelir: Delilik yeter ki ”moda” olsun…
35 köylü savaş uçaklarıyla paramparça edilir, normaldir. Terörle savaşıyoruzdur. Bizler savaşı bilmiyoruzdur. Özür dilemek bir yana, parası neyse ödenir. Devletimiz büyüktür. Roboski ”kaza” ama kürtaj cinayettir, sezaryeni hala anlayan yok. Normaldir. Devletimiz çocukları sever, özellikle ”doğmamış” ve ”işçi olanları”. Normaldir, bizler ”anne değilizdir”, ”normal doğumun kutsiyetini bilmiyoruzdur”. Başbakanımız 4 tane doğurmuştur, ne sancılar çekmiştir. Flört ahlaksızlıktır, nikahsız sevişmek fahişelik. Dekolte tacize davettir. Tecavüz edilip ruh sağlığınız bozulmayabilir. Normaldir, her şeyin başı ”ahlak”tır. Ahlaksızsan her şey ”kader”dir. Müstehaktır. Ağzında lolipopunla 40 küsur yaşında azman amcalarını tahrik edebilirsin, amcaların da ”hassas”tır.
12 yılda mahkum sayımız 3 kat artmıştır, cezaevlerinde gıpgıcır 10 bin yeni ”siyasi mahkum” vardır. Normaldir. Devletimiz çeteler ve terörle savaşıyordur. Demokrasinin ileri olanında bunlar gereklidir. Tek delili poşu ve birkaç uyduruk ”gizli tanık” beyanından 11 yıl , ”parasız eğitim istiyoruz”a 8 yıl, 14 yaşındaki çocuğa polise taş attığı 7 yıl vermek normaldir. Bunlar bildiğiniz çocuk ve öğrenci değildir. Çocuklar ve gençler ikiye ayrılır: Bizim bildiklerimiz ve bizim bilmediklerimiz. Zaten ahlak bilmediği çocuğu sevmez: Piçliktir. Bir de ”iyi ve kötü çocuklar” vardır, her halükarda kendilerini tanırız, normaldir. Savaş suçlusu ve namlı katil Ağar’a trafik cezasından 5 yıl ”istirahat” vermek normaldir, tanırız, iyi çocuktur. İyi çocuklara iyi cezaevleri yakışır. Mahkumlarsa kendini yakar, ”kavga etmişlerdir”, normaldir. Sonradan anlarız ki bunlar ”kötü çocuktur, teröristtir”. Yalnız ”kavga mı etmişler, isyan mı etmişler” kimse pek anlamaz. Arada kaynar, normaldir. Hafızamız da burcumuz gibi balıktır.
Başbakanımız hassas adamdır. Merttir. Sözünü sakınmaz. Yeri geldiğinde iş adamlarına bile ”kaçak işçi çalıştırmayın, vergi verin” der. Gerçi devletimiz 80 bin ücretli öğretmen çalıştırır. Haftada 30 saat derse girse 20 gün sigorta öder. Kadroluya verdiği ücretin de yarısından azını. Ayda 15 saat derse girersin, ”kadroluyla aynı işi” yaparsın. Ayda 8 gün sigortan yatar. Hasta olmaya ”hakkın” yoktur. Maaşın kesilir. Asgari ücret 700 liradır, sen 400 lira alırsın. Devletimiz yol yapar, işçi alır, asgari ücret öder. İşçi yine ”hasta olamaz”. Her gün en az 4 saat fazla mesai yaptığı halde maaşına eklenmeyen ücretin 3 katı bir gün işe gelmese maaşından kesilir. Normaldir. Her şey devletten beklenmez. Devletimiz lütfeder, biz şükür. Vekiller 4 yıl çalışır. Emekli olur. En yüksek basamaktan. Vatandaşa 65’tir. Ortalama ömür süresi de 65-70’tir. Normaldir. Devlet 550 vekilin kıyak emekliliğiyle mi batar? Polis tıp öğrencisini sorguya alır. Komite’den (toplu sınav) sorgu çeker. Gazeteciye niçin ”haber yaptın” der. Anarşiste ”lideriniz kim” der. Vegana ”döner ısmarlar”. Pasifist şiddet karşıtını ”terör”den sorgular…
Normaldir. Normaldir, çünkü iktidar ”normallik” değildir. O asla olmaması gereken yerde ve zamanda olan ontolojik bir sakatlıktır. Var oluşu ve bekasını ”anormal”e borçludur. Gerçeğin ters-yüz edilmesi biricikliğidir. Yalan ve hile varlığının temel grameridir. Yanılsama ve çarpıtma misyonudur. Öyle ki, ”yalan ve çarpıtma” o derece banal ve sıradan bir hal alır ki, daha iki gün önce üstelik bürokratlarının söylediği şeyle alakasız şeyler söylemen bile seni durduramaz. Çünkü arkasında o yalanı ”üreten”, ”süsleyen” ve ”sıkça tekrarlayan” bir ordu (medya) yaratır. Asgari mantık kurallarına bile en absürt gelen, en aşikar zırvalıkları da sayıklasanız ”müridleriniz” kerametinizden şüphe eylemez. Eyleyemez. Çünkü iktidar yalnızca ”bilgi” değil, rıza, arzu ve niyet de üretir. Buyurduğunun çarpıklığı, zırvalığı, absürtlüğü ve saçmalığının algıda değeri yoktur. Zira asıl bilgi alt kültürel kodlara yedirilmiş ”arzu, niyet ve rıza” hükümlerindedir. Şu haliyle iktidar, bilgi, rıza ve arzunun bileşeni ve ondan da öte ”keramet” üretendir. Kerametse ”kutsi” olandır. Önyargı ve ahlaki taassubun bileşeni olan keramet, analitik aklın devre dışı kalmasıdır. Freud’dan beri biliyoruz ki ”kutsal bilgi” yasaklı ve dokunulmaz olandır.
Son bir hatırlatmayla mevzu kapatalım: Klavuzu karga olanın…