CHP’nin Kürt sorununun çözümü için sunduğu yol haritası, Kürt sorununu yeniden gündemin ön sırasına getirdi. AKP ile CHP, “Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği aşikar hale gelmiştir. Siyasal alan demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmelidir” belirlemesinden hareket eden “Yol Haritası”nı görüşmek için masaya oturdu. Masadan kalkıldığında sanki “genel perspektifte anlaşılmış” da, bu bakış açısının uygulamasının […]
CHP’nin Kürt sorununun çözümü için sunduğu yol haritası, Kürt sorununu yeniden gündemin ön sırasına getirdi.
AKP ile CHP, “Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği aşikar hale gelmiştir. Siyasal alan demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmelidir” belirlemesinden hareket eden “Yol Haritası”nı görüşmek için masaya oturdu. Masadan kalkıldığında sanki “genel perspektifte anlaşılmış” da, bu bakış açısının uygulamasının nasıl olabileceği tartışılıyormuş gibi bir hava estirildi.
Oysa görüşmede, AKP, MHP’nin çözüm masasına oturmaması halinde sürecin BDP’yi de içine alamayacağı kaydını koymuştu. Aynı gün Van operasyonu yapıldı ve hemen ardından da Beşir Atalay’ın “PKK silahsızlandırılacak” biçimindeki açıklamaları geldi. Atalay, Güney Kürdistan yönetimiyle görüştüklerini, PKK’yi silah bırakmaya zorladıklarını, çıkarılacak “3. ve 4. paketlerle” demokratikleşme ve insan hakları alanında yeni adımların atılacağını söyledi.
Böylece AKP’nin, CHP’nin “yol haritası”nı kabul etmiş gibi görünürken, CHP’yi kendi “tasfiye projesi”ne yedeklemeye çalıştığı ortaya çıktı.
CHP’nin bu “yedekleme manevrası” karşısında kararsızlık geçirdiği görülüyor. CHP sözcüleri halen MHP’yi sürece dahil etmenin peşinde koşuyorlar. Böylece BDP’nin çözüm sürecinden dışlanmasını zımnen kabul etmiş oluyorlar.
Oysa, AKP’nin “MHP şartı”nın bir tuzak olduğu besbelli. Tuzağın amacı da CHP ile BDP arasındaki mesafenin kapanmasını engellemek!
AKP, BDP ile CHP’nin herhangi bir çözüm platformunda bir araya gelmeleri halinde, bu sürecin sosyal demokrasinin 1991’deki tarihsel parçalanmasının sonunu getirebileceğinden korkuyor olmalı.
CHP’nin “Yol Haritası”nın hareket noktasını, yukarıda da belirttiğim gibi, “Kürt sorununun güvenlik eksenli politikalarla çözülemeyeceği” belirlemesi oluşturuyor. Bu hareket noktasında buluşmadan “yola çıkabilmek” zaten mümkün değil. MHP’nin bu hareket noktasının iki bileşenini de (sorunu “Kürt Sorunu” olarak tanımlama ve “güvenlik eksenli politikaların çözüm sağlamadığını” saptama) kabul etmediği ve edemeyeceği ise biliniyor. Bu durumda CHP için “aklın yolu”, yola çıkmayı kabul edenle yola çıkmayı savunmak. Yani hangi parti veya partiler “yol haritasını” kabul ediyorsa onunla ve şimdiki durumda AKP ve BDP ile…
CHP, AKP’nin kurduğu “MHP tuzağı”na düşerse, “Yol Haritası” ile aldığı inisiyatifi ilerletme şansı olmayacak. AKP’nin öngördüğü “iki parti komisyonu”, AKP’nin mevcut Kürt politikasının CHP desteğiyle sürdürülmesinden başka bir anlama gelmeyecek.
CHP “yola çıkmayı kabul edenle” yola çıkmayı savunursa, belki çözüm yolunda doğrudan bir ilerleme sağlamayacak ama iki önemli başarı elde edebilecek.
Bunlardan birincisi, CHP böylesi bir zorlamayla, AKP’nin Kürt sorununda çözüm tarafı olmadığını ortaya çıkarabilecek.
İkincisi ise, CHP, kendisi açısından “köktenci” sayılabilecek bu konum değişikliğiyle, sosyal demokrasi cephesindeki “tarihi parçalanma”nın fiili özeleştirisine başlamış olacak. Böylesi bir durumda, CHP’deki değişimleri şimdilik sadece izleyen Kürt siyasi hareketinin bu değişimlere kendi cephesinden karşılıklar oluşturması gündeme gelebilecek.
Bütün bunlar CHP’nin “yenilenmesinde” Kürt Sorunu’nda “sorun” tarafından “çözüm” tarafına geçmenin yeterli olamayacağını, sorunun AKP liderliğinde olmayan “sol” bir çözüm planına da sahip olması gerektiğini gösteriyor.
Aksi takdirde CHP’nin “yenilenmesi”, Baykal’ın “yeni sol” söyleminin “yeni CHP” söylemi ile sürdürülmesinden başka bir anlam kazanamayacak.