Artık alıştık casus filmleri gibi bir memlekette yaşamaya. Utanmasalar Antakya’yı boşaltacaklar, CIA dinlenme tesisi yapacaklar. Yok, abartmıyorum. Efendiler talimat verdi, Urfa Ceylanpınar’da sığır, beygir falan yetiştirilen TİGEM tesisleri, Suriyeli “mülteci”lere tahsis edildi. Hatay’dakiler yetmiyordu, Urfa’da da “Özgür Suriye Ordusu”na kiralık katil yetiştirilecek… Kim bilir, Libya’dan Suriye’de savaşsın diye getirilen 3 bin paralı askerin maaşlarını ve […]
Artık alıştık casus filmleri gibi bir memlekette yaşamaya. Utanmasalar Antakya’yı boşaltacaklar, CIA dinlenme tesisi yapacaklar. Yok, abartmıyorum. Efendiler talimat verdi, Urfa Ceylanpınar’da sığır, beygir falan yetiştirilen TİGEM tesisleri, Suriyeli “mülteci”lere tahsis edildi. Hatay’dakiler yetmiyordu, Urfa’da da “Özgür Suriye Ordusu”na kiralık katil yetiştirilecek…
Kim bilir, Libya’dan Suriye’de savaşsın diye getirilen 3 bin paralı askerin maaşlarını ve giderlerini de biz karşılıyoruzdur vergilerimizle… Zamanında Tayyip Bey babasının parasıymış gibi devlet bütçesinden 300 milyon dolar yolladı ya Libyalı kiralık katillere, şimdi bu tür işlere de girmiş olabilir…
İşte böyle bir casus filmi atmosferinde, geçen hafta, sosyalist partilerin, avukatların, solcuların, feministlerin adının geçtiği bir MİT raporu deşifre oldu. Her sayfasında “delil değildir” ibaresi bulunan “Önde Gelen Devrimci Karargah Mensupları ve Örgütle Bağlantılı Şahıslar” başlıklı rapor, her nasılsa “Devrimci Karargah” dava dosyasına “delil” olarak girmiş.
Avukatlar, söz konusu dava dosyasına bakarken, bu raporu ve kendi isimlerini de görünce şaşırmışlar tabii. Basın açıklaması yapmışlar.
Ben de, hani söylemesi biraz ayıp olacak ama, kendi adımın yanına bir de not düşülmüş olarak bu raporda yer aldığını basında okuyunca bir hoş oldum. İnsanın fişlendiğini düşünmesiyle, resmen “fişli” olmak bambaşka duygularmış. Bir sonraki operasyonda, artık piyango kimlere vurduysa onlarla birlikte tutuklanma ihtimalini düşünmek eğlenceli bile olabiliyor.
Yok, lütfen şaşırmayın. “İleri demokrasi” rejiminin böyle bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. “İşi bilip işe gitmemek” deyimi tam da bu durumlar için keşfedilmiş zaten. Herkes neyin ne olduğunu biliyor da, bir türlü bu “Abdültayyip” rejimine karşı harekete geçemiyor. Armut gibi bekliyoruz, bizi ne zaman alacaklar diye…
Vallahi Allah söyletiyormuş, geçen hafta şöyle yazmıştım:
“Ciddi söylüyorum, şu an bu satırları okuyan herhangi biri, ‘cemaat’ örgütlenmesinin hedefi haline gelebilir. Kendisini Ergenekon’un, Devrimci Karargâh’ın ya da Kürt’se KCK’nın üyesi yapılmış bir biçimde zindanda bulabilir. Üstelik internette görüntüleri yayınlanmış, hakkında ıvır zıvır bir sürü delil yaratılmış, bilgisayarına ‘dosya’ yerleştirilmiş bir vaziyette!..”
Bu gibi durumlarda insanın korkması, nedamet getirmesi, “Aman abicim, beni yanlış anladınız!” falan demesi beklenir. Kimse kusura bakmasın, dizlerim ağrıyor, üzerlerine çökemiyorum. “Yapmayın, etmeyin, terörist değilim!” gibi bir savunma haline girmeyi de düşünmüyorum…
Sivas katliamı davasının sonucuna “hayırlı olsun” diyen bir Başbakan’ımız var. Hrant Dink cinayetinde “örgüt” bulamayan bir “yüce yargı”mız var. Ogün Samast’la “hatıra fotoğrafı” çektiren polisi Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atayan bir “Emniyet”imiz var. Başbakan tarafından yasayla koruma altına alınan ve abuk subuk raporlar hazırlayan bir MİT örgütlenmemiz var. Böyle bir memlekette, bunlara açıkça laf söyleme cüreti gösteren biri “terörist” olmayacak da ne olacak?!
Allah devletimize zeval vermesin! İkametgah adresi devlet kayıtlarında yer alan “örgüt evi”mde, çoluğumla-çocuğumla oturup, devletin beni zindana kapatacağı günü bekliyorum!