Bu soru son iki haftadır iktisat gündemimizi meşgul ediyor. TC Merkez Bankası (TCMB) son iki hafta içerisinde yaklaşık 4.5 milyar dolarlık bir müdahaleyle döviz kurlarındaki hareketlenmenin önüne geçmeye çalıştı. Bunun ötesinde, TCMB 2011 boyunca son derece aktif bir para politikası uygulayarak müdahale araçlarını genişletmiş idi. Banka, 2008 öncesine görece, para piyasalarına artık sadece politika faiz […]
Bu soru son iki haftadır iktisat gündemimizi meşgul ediyor. TC Merkez Bankası (TCMB) son iki hafta içerisinde yaklaşık 4.5 milyar dolarlık bir müdahaleyle döviz kurlarındaki hareketlenmenin önüne geçmeye çalıştı. Bunun ötesinde, TCMB 2011 boyunca son derece aktif bir para politikası uygulayarak müdahale araçlarını genişletmiş idi. Banka, 2008 öncesine görece, para piyasalarına artık sadece politika faiz oranı ile değil, zorunlu karşılık oranları ile faiz koridoru (Merkez Bankası’ndan gecelik borçlanma ve borç verme faiz oranları arasındaki fark) diye adlandırılan yeni politika araçlarını devreye sokmuştu.
Merkez Bankası’nın, özellikle zorunlu karşılık oranlarını yıl boyunca önce yüksek oranlarda ve kademelileştirerek arttırması; ağustos ayında ise tekrar düşürmesi, “piyasalarda” belirsizliklerin körüklendiği suçlamalarını getirmiş ve para otoritesinin ne yaptığını bilmediği savlarının doğmasına neden olmuş idi.
Dolayısıyla banka, piyasalardaki yıpratıcı spekülasyonun ve aşırı oynaklığın önüne geçilmesinin gereğine işaret etmekte ve kabaca “taşıma suyla değirmeni döndürmek” şeklinde ifade edebileceğimiz kısa dönemli ve ekonomik temellerden yoksun spekülatif davranışlara karşı duracağını açıklamaktadır.
Gene söz konusu rapor metninin 18. sayfasında “Likidite fazlası aşırı düzeylere ulaştığında, bankacılık sistemi kredi koşullarını gevşeterek kredilerin çok hızlı artmasına neden olabilmekte, likidite açığı aşırı yüksek düzeylere ulaştığında ise bu defa söz konusu açığın fonlanmasının kısa vadede yoğunlaşması nedeniyle bankacılık sistemi aşırı temkinli davranmakta (…) dolayısıyla para politikasının etkinliği azalmaktadır” yorumlarıyla bankacılık sisteminin sürü içgüdüsü davranışı içerisinde bulunduğunu ve finans piyasalarındaki belirsizlik algılamasının bizzat bu tür davranışlar sonucu oluştuğu değerlendirmesini yapmaktadır.