Davayı beş sene uzattılar. Hrant’ın arkadaşları davanın peşini bıraksaydı Hayal bile ceza almazdı Hrant Dink davası bir rezaletle sonuçlandı. İleri demokrasinin hukuk sistemi ileri demokratları bile utandırdı. Adalet sisteminin çalışmadığı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendi ağzından da tescillendi. Olan açık. Dink’i devlet kendi valiliğinde tehdit etti. Muhbirleriyle izletti. Muhbirlerinden kimin ne zaman öldüreceği bilgisini bir […]
Davayı beş sene uzattılar. Hrant’ın arkadaşları davanın peşini bıraksaydı Hayal bile ceza almazdı
Hrant Dink davası bir rezaletle sonuçlandı. İleri demokrasinin hukuk sistemi ileri demokratları bile utandırdı. Adalet sisteminin çalışmadığı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendi ağzından da tescillendi.
Olan açık. Dink’i devlet kendi valiliğinde tehdit etti. Muhbirleriyle izletti. Muhbirlerinden kimin ne zaman öldüreceği bilgisini bir değil, iki değil, 17 kere aldı. Hrant’ın ölümüne alıştı. Hatta cinayet sonrasında yapılacakları tasarladı.
17 yaşında bir çocuğu, daha önce defalarca şiddete bulaşmış bir yarım akıllı faşistin kandırmasını izledi. Silahı bulmasına göz yumdu. Talimler yapıldı. Çevrelerinde şu anda tanımadığımız, bir-iki sene içinde her biri müebbet yiyecek birçok kişi daha vardı.
İstanbul’a geliş planları yapıldı. 18 Ocak’ta planlar son kez gözden geçirildi. Ve 19 Ocak’ta çocuk tetik, faşist el oldu, Hrant’ı yıldızlara yolladı.
O elin bağlı olduğu bir örgüt yokmuş, devletin mahkemesi öyle diyor.
Oysa var. Biliyoruz. O görünmez beden neler yaptı anımsayalım: Cinayetten hemen sonra “Örgüt yok, tabancanın balistik inceleme raporu bunu gösteriyor” dedi. Oysa daha tabanca bile incelenmemişti. Polis gitti, Akbank’ın kamera görüntülerini aldı. Yok etti. MOBESE kayıtlarını aldı. Yok etti.
Üzerine gidilmedi
Samast’ın 17’sinde İstanbul’a nasıl geldiğini araştırmadı. ‘Metro Turizm’ dedi ama çocuğun şirkette kaydı çıkmadı. 18’inde ne yaptığını ortaya çıkarmadı.
Başta Fethiye Çetin, avukatların insanüstü gayretiyle başka kişiler olduğu kanıtlandı. Hatta çevrede polisin alıp kaybetmeyi unuttuğu görüntüler bulundu, defalarca hâkimlere, savcılara izletildi. Olay yerinde Samast’la birlikte en az iki kişi daha vardı. Üzerine gidilmedi.
Bazıları hâlâ bu iş örgütlü değil, üç-beş heyecanlı milliyetçinin işi diyor. Cinayetin örgüt işi olduğu nereden mi belli? Davada cinayeti planlayan örgütü ve onu özendiren devlet görevlilerini ortaya çıkaracak delillerin nasıl da örgütlü bir şekilde yok edildiğine bir bakın. Anlarsınız.
Tuşa neden basılmadı?
Özel yetkili savcıların iddianamelerini yazdıkları bilgisayar klavyelerinde ‘örgüt’ isimli bir tuş var deniyor. Her davada yazdıkları için kolaylık olsun diye koymuşlar. Bu tuşa basılmayan tek dava bu. Neden? Çünkü gerçek örgüt bu davanın arkasında.
Emniyet müdürleri çıkıp “Olay münferit” dediğinde Hrant’ın arkadaşları evlerine dönseydi, Samast’ı bile yakalamazlardı. Davayı beş sene uzattılar. Hrant’ın arkadaşları davanın peşini bıraksaydı Hayal bile ceza almazdı. Davada örgütü gizlediler. Hrant’ın arkadaşları şimdi peşini bıraksa örgüt ortaya çıkmayacak. Ve o örgüt ortaya çıkmadan ve o örgütü kuran, çalıştıran, gizleyenler belli olmadan bu ülke demokratik olmayacak.
Adaletin varlığı
Cinayet AKP zamanında işlendi. Cinayetin üstü AKP zamanında kapatılıyor. Demokrasiye inananlar sayesinde AKP siyasetçileri siyaset yapabiliyor. Türkiye toplumu demokratik olgunluğa eriştiği için darbeleri savuşturabildik. Ama demokrasi ordunun yokluğunun değil adaletin varlığının adıdır.
Adaletle müsamma bir partinin kurduğu ve işlettiği bir adalet sisteminin temeli olduğu Türkiye’de “Bana AKP değil AK Parti deyin!” diyenler, Hrant’ın, arkadaşlarının, demokrasinin ahını almışken artık belki biraz çabayla o ismi hak etmeye uğraşırlar. O payeler isteyince alınmaz, hak edince verilir.