“Hırsız” özel güvenlikçi, kendisini yakalayan polislere 2 yıldır çalıştığı kuyumcuda hiç zam almadan 750 TL maaşla çalıştığını, bankalara borcunun olduğunu ve geçinemediğini söyledikten sonra, “Ağabey gazeteciler çekmesin, ben hırsız değilim, çocuklarımın kahramanıyım” diyerek aslında gerçek durumu özetledi 2 Aralık’ta Antalya’da bir hırsızlık vakası gerçekleşti. Hırsız 35 yaşında, evli ve 2 çocuklu bir özel güvenlik görevlisiydi. […]
“Hırsız” özel güvenlikçi, kendisini yakalayan polislere 2 yıldır çalıştığı kuyumcuda hiç zam almadan 750 TL maaşla çalıştığını, bankalara borcunun olduğunu ve geçinemediğini söyledikten sonra, “Ağabey gazeteciler çekmesin, ben hırsız değilim, çocuklarımın kahramanıyım” diyerek aslında gerçek durumu özetledi
2 Aralık’ta Antalya’da bir hırsızlık vakası gerçekleşti. Hırsız 35 yaşında, evli ve 2 çocuklu bir özel güvenlik görevlisiydi. Ve daha önce de örnekleri görüldüğü gibi çalıştığı işyerinin parasını çalmaya çalışmıştı. Her gün yüzlerce yoksulun çoğunlukla kendileri gibi yoksullara zaman zaman da zenginlere karşı gerçekleştirdikleri herhangi bir hırsızlık vakası gibi, bu örnek de çoktan bir “adi suç” olarak kayıtlara geçti. Tam da bu nedenle, yani spekülasyon, şike, ihaleye fesat karıştırma ya da vergi kaçakçılığı yoluyla devlete ya da topluma karşı işlenmiş nitelikli bir dolandırıcılık olamadığı için olayın kahramanı, polisin hava destekli operasyonu ile anında ve kıskıvrak yakalandı.
Çocuklarını geçindirebilmek için hırsız damgası yiyen babalar
Buraya kadar olay gayet sıradan bir hırsızlık vakası. Onu diğerlerinden ayırt eden nokta ise olayın kahramanının anlatımlarında gizli. “Hırsız” özel güvenlikçi, kendisini yakalayan polislere 2 yıldır çalıştığı kuyumcuda hiç zam almadan 750 TL maaşla çalıştığını, bankalara borcunun olduğunu ve geçinemediğini söyledikten sonra, “Ağabey gazeteciler çekmesin, ben hırsız değilim, çocuklarımın kahramanıyım” diyerek aslında gerçek durumu özetledi. “Hırsız” özel güvenlikçinin bu sözleri habercilerin klişe deyimi ile, haberin altından bir insanlık ya da aile dramının çıkması gerçeği değildi. Gerçek, haberin altından mevcut ekonomik sisteme ve onun inşa ettiği güvenlik/zor mekanizmasına ilişkin gerçekliğin açık biçimde ortaya çıkmasıydı. Ki bu olayı diğer hırsızlık vakalarından ayırt eden can alıcı nokta da tam olarak bu özelliğiydi.
Gerçek hırsız kim?
Bugün Türkiye’de çalışanların neredeyse yarısı asgari ücret ile geçinmeye çalışıyor. Yine bugün Türkiye’deki yaygın işsizlik nedeniyle bir milyona yakın insanın yeni bir işkolu olarak yöneldiği özel güvenlik alanında da çalışanların yaklaşık yüzde 80-90’ı asgari ücretle çalıştırılıyor. Üstelik günde 12-14 saati bulan mesailerle, pek çok sosyal haktan mahrum bir şekilde, çoğu zaman maaşlarını vaktinde alamadan ve yılda 11 ay sigortalanarak. Üstelik bugünkü veriler ile Türkiye kapsamında 62 bin 998 yerin özel güvenlik aracılığı ile korunduğu, 1.365 özel güvenlik şirketinin ve 729 özel güvenlik kursunun bulunduğu ve sektörün 4-5 milyar dolara yaklaşan bir meblağa ulaştığı ve dahası her yıl artarak büyüdüğü koşullarda.
İşsizliğin, özellikle de genç işsizliğin yaygın ve kronik bir hal aldığı ülkemizde hızla büyüyen yeni bir iş alanı olarak özel güvenlik, bugünkü veriler ile 840 bin 157 kişinin özel güvenlik eğitimi aldığı, bunlardan 638 bin 720’sinin özel güvenlik kimliğini aldığı ve bunların da ancak 201 bin 792’sinin resmi olarak sigortalı istihdam edildiği bir alan.
Bu nedenle söz konusu özel güvenlik olduğunda Türkiye’de gerçekte üç boyutlu bir “hırsızlık” süreci işlemektedir. Her şeyden önce gençler iş bulma umudu ile özel güvenlik eğitimlerine hem zamanlarını hem de paralarını harcamaktadır. Ancak görüldüğü gibi sertifika alan 840 bin 157 kişiden ancak 201 bin 792’si sigortalı olarak özel güvenlik alanında çalışma olanağı bulabilmektedir. Buna umut ve gelecek hırsızlığı denir. Ancak bu hırsızlık kanunlarımızda suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza karşılığı da yoktur. İkinci olarak, sigortalı olarak istihdam edilenler de yukarıda belirtildiği gibi asgari ücretle, 12-14 saati bulan mesailerle ve çoğu sosyal haklardan mahrum biçimde yoğun bir emek sömürüsüne maruz bırakılmaktadır. Yine yasalarımız çalışma koşulları dahilindeki hak gasplarını düzenlemiş olmakla birlikte, sistemin üzerinde yükseldiği emek sömürüsünün herhangi biri yasada ceza karşılığı yoktur. Son olarak neoliberalizmin, kamusal varlıklara el koyduktan sonra HES, kentsel dönüşüm, özel güvenlik vb. alanlar ile yeni ilkel birikim alanları yarattığı koşullarda son yılların en önemli sermaye birikim alanlarından birisi olarak karşımıza çıkan özel güvenlik, hizmet satın almalar ile eşzamanlı olarak kamudan özele bir sermaye transferi yöntemi olarak da işlemektedir. Bu nedenle kamuda istihdam edilen özel güvenlikçilerin, doğrudan kamu çalışanı olarak daha yüksek maaş ve güvenceli çalışma koşulları yerine daha düşük maaş ve özlük haklar ile taşeron kuruluşlarda çalışmak zorunda bırakıldıkları koşullarda yaşadıkları emek sömürüsü kamu eliyle katmerlenmekte ve kalıcılaşmaktadır. Bu durum da neoliberalizmin kendisine yarattığı hukuk kalkanı çerçevesinde suç değildir. Bu bir hizmet satın alma işlemidir!
Kısacası genel olarak kapitalist sistemin üzerinde yükseldiği emek sömürüsü ve özel olarak da özel güvenliğin yarattığı sömürü biçimleri suç olarak tanımlanmazken, yani örneğimizdeki gibi bir özel güvenlikçinin her gün milyonlarca lirayı korumak karşılığında 2 yıldır zam verilmeden 750 liraya çalıştırılması hırsızlık ve suç sayılmazken, genel olarak bir çalışana ya da bir özel güvenlikçiye çocuklarını geçindirebilmek, onların kahramanı olabilmek için bırakılan tek çıkar yol hırsızlık ve suçlu olmaktır!
“Özel Güvenlik”: Kimin güvenliği bu?
Sosyal devletin güvenceli ve sosyal haklarla donatılmış iş koşulları, neoliberalizm ile birlikte güvencesizliğe ve hak gasplarına doğru bir evrim geçirmiştir. Aynı şekilde sosyal devletin içerici mantığı çerçevesinde sosyal hizmetler yoluyla çözmeye çalıştığı suç ve normalleştirmeye çalıştığı suçlu profili de neoliberalizm ile birlikte dönüşüme uğrayarak tehlikeli sınıflar, suç ve ceza olarak gündelik hayatımıza dönüş yapmıştır. Bu gelişmenin sonucundadır ki refah toplumunun normalleştirici sosyal güvenlik önlemlerinin yerini neoliberalizmin dışlayıcı, yalıtıcı, hareketsizleştirici hapishaneleri ile baskıcı, gözetleyen, denetleyen polisleri ve özel güvenlikçileri almıştır.
İşte bu yeni yapı içerisinde neoliberalizmin yeni güvenlik aygıtı olarak yükselen özel güvenlik, neoliberalizmin toplumun geniş kesimlerine dayattığı yoksulluk nedeniyle toplumda oluşan derin gelir uçurumlarının bir sonucu olan mekânsal dışlamanın yansıması olarak beliren kişiye özel, paralı bir güvenlik hizmetidir. Yani özel güvenliği var eden koşullar neoliberalizmin doğrudan sorumlusu olduğu güvencesiz çalıştırma biçimleri ve toplumun geniş kesimlerinin sosyal güvenliksizliğe itilmesi olgusudur. Bu nedenle özel güvenlik bir yönüyle de sermayenin, yarattığı gelir uçurumları nedeniyle kendisini içinde bulduğu derin güvenliksizlik hâlinin itirafıdır. İşte sermayenin kendisini içinde bulduğu bu güvensizlik halidir ki özel güvenliği esas olarak güvenlik olmaktan çıkarıp bir baskı aygıtına dönüştüren. Özel güvenlik parayı verenin düdüğü çaldığı bir dönemin güvenliğidir. Bu nedenle de özel güvenlik hem emek sömürüsü boyutu ile hem de parası olana “kamusal” güvenlik gücü olan polise ek olarak ikinci bir koruma kalkanı sağladığı için alt sınıflar açısından her boyutu ile bir baskı/zor aygıtı olarak işlemektedir. Toplumun geniş kesimlerinin her geçen gün güvencesizliğe ve her anlamda korunmasızlığa itildiği ve OECD verileri ile gelir uçurumu
nun son 30 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı koşullarda ise bu ikincil güvenlik kalkanının, hadi neoliberalizmin kavramı ile söyleyelim “sürdürülebilirliği” mümkün değildir!
Not: Özel güvenlik konusunda daha ayrıntılı ve teorik bir inceleme için konuyu devlet kuramı açsından değerlendiren 2010 tarihli ve “Türkiye’de Neoliberal Devlet Anlayışı Bağlamında Devlet-Güvenlik İlişkisinin Değişen İçeriği ve Özel Güvenlik Olgusu” başlıklı tezime YÖK Tez Arşivi’nden bakılabilir.
* Yrd. Doç Dr. Evren Haspolat
Ordu Üniversitesi Ünye İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
evrenhaspolat78@yahoo.com