Aktütün Karakolu baskınında ilkokul arkadaşım ve aynı zamanda aynı köyde büyüdüğüm Muhammet Aydemir’i kaybetmiştik. İçim yanmıştı. İkimiz de aynı sınıfsal gerçekliğin içinden geliyorduk. Ama savaşta ısrar eden Tayyip Erdoğan’ın bu savaşta hiçbir arkadaşı ve sınıf kardeşi ölmüyor PKK’nin Çukurca Saldırısının ardından 24 asker yaşamını yitirirken 18 asker de yaralandı. Tüm insanlığın canını yakan bu vahim […]
Aktütün Karakolu baskınında ilkokul arkadaşım ve aynı zamanda aynı köyde büyüdüğüm Muhammet Aydemir’i kaybetmiştik. İçim yanmıştı. İkimiz de aynı sınıfsal gerçekliğin içinden geliyorduk. Ama savaşta ısrar eden Tayyip Erdoğan’ın bu savaşta hiçbir arkadaşı ve sınıf kardeşi ölmüyor
PKK’nin Çukurca Saldırısının ardından 24 asker yaşamını yitirirken 18 asker de yaralandı. Tüm insanlığın canını yakan bu vahim olayın bir de sınıfsal tablosunu çıkardığınızda manzara daha da iç yakıcı bir hal alıyor. Çünkü ölen 24 askerin sadece altısı askerlik görevini parayla yapıyor. Yani 18 asker oraya devlet zoruyla gönderilmiş. Giden askerler belki isteyerek gitmiştir bunu bilemeyiz ama teknik olarak onların orada var olmaların tek sebebi zorunlu askerlik. Asıl vahim olansa bu savaşta ölen askerlerin hepsinin kaderinin ortak bir yerde kesişmesi. O kesişimin adı da yoksulluk.
Yaşamını yitiren 18 erbaştan en büyük olanın yaşı 24. Adı Hüseyin Güldal. Geriye kalanları da ya 20 yaşın da ya da 21. Ölen sekiz erbaşın ailesine acı haber köylerindeki evlerinde ulaşıyor. İki örnek çok göz ününe çıkıyor burada. Birisi Çavuş Birol Elmas, diğeri de er Ufuk Bozkurt.
Elmas’ın ailesine ölüm haberini vermek için giden askeri yetkililer acılı haberi aileye verirken ailenin evinde elektrik olmadığını fark ediyorlar. Milliyet gazetesinde konuyla ilgili kısaca şöyle denilmiş: “Ailenin oturduğu evin elektriğinin 2 bin lira borcu yüzünden kesik olduğu, Birol Elmas’ın şehit olduğunun öğrenilmesinin ardından açıldığı öğrenildi.”
Bozkurt’un ailesi ise Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı Çavuşköy’de oturuyor. Haberlerde şöyle bir başlık dikkat çekiyor “YEŞİL KARTLI ŞEHİT BABASI.” Yine haberlerde çıkana göre baba Fedai Bozkurt acı haberi ormandan sırtında yakmak için topladığı çalılarla dönerken alıyor.
Bunlar sadece yaşanan olayların ardından açığa çıkan birkaç örnek. Kim bilir daha bilinmeyen neler vardır ancak medya sürekli savaş şakşakçılığı yaptığından bu tarz olayları iki satırla geçiveriyor. Medya bilerek ve isteyerek bir sorunun yanıtını aramıyor. O soru da “Neden hep yoksulların çocukları ölüyor.”
Karşımızdaki tablo şu; 30 yıla yakın bir süredir ilerleyen savaş ve “vatanı sağ bırakmak için” sürekli ölen yoksullar. Daha ne kadar kan akmalı bu savaşın bitmesi için? Karşılıklı iki güç. Birisi arkasında binlerce Kürdün bulunduğu silahlı bir örgüt PKK, diğeri koca bir devlet. Devletin anlayamadığı ise bir gerilla hareketinin (üstelik bu kadar güçlü ve köklü olan bir örgüt) silahla yok edemeyeceği. Daha iki gün önce Abdullah Gül oradaydı, bir hafta önce de büyük bir operasyon yapmıştı devlet o bölgeye. Ne değişti? Yaklaşık 300 gerilla bu baskını yine de yapabildi.
AKP hükümeti hala anlamak istemiyorsa bir gerilla hareketini savaşla bitiremeyeceğini demek ki burada bir art niyet söz konusudur. Emperyalist çıkarların bu topraklardaki sözcüsü olan AKP iktidarı Kürt halkıyla Türk yoksulunu savaştırarak egemen sınıf çıkarlarını korumayı hedeflemektedir. Ortadoğu’da emperyalizmin işbirlikçisi Recep Tayip Erdoğan işbirlikçiliğini güçlendirmek için Kürt hareketini yok etmek istemekte bu yok ediş çabasında ise yoksul halkı kullanmaktadır.
Aktütün Karakolu baskınında ilkokul arkadaşım ve aynı zamanda aynı köyde büyüdüğüm Muhammet Aydemir’i kaybetmiştik. İçim yanmıştı. İkimiz de aynı sınıfsal gerçekliğin içindeki iki bireydik. O zorunlu olan görevini yapmak için Aktütün’e gitmişti bense üniversite okumak için Ankara’ya. Muhammet Ekim 2008’de öldü. Aradan tam üç yıl geçti ve ölümler savaşın şiddetini dindirmedi, daha da arttırdı. Ve hala bu savaşta benim gibi yoksul olan arkadaşlarım ölmeye devam ediyor. “ARTIK YETER!” Daha kaç yoksulu, kaç Türk’ü, kaç Kürt’ü öldürecek bu savaş? Görmüyor musunuz savaşla çözülmüyor hiçbir şey? Barış demek bu kadar mı zor? Sevdiğim bir arkadaşımı aldı bu savaş benden. Şimdi de yüzünü görmediğim ama aynı sınıfsal gerçeklikle yaşadığım insanları.
Anlaşılan bu savaşta Erdoğan’ın hiç arkadaşı ya da sınıf kardeşi ölmüyor. Ölse bilirdi “Barış” demenin ne kadar değerli bir şey olduğunu. Nasılsa ölenler yoksullar. Savaşa gönderdiği, krizin faturasını ödettiği Erdoğan’ın gözünde değersiz olanlar. Ama gün olur devran döner bu savaşın hesabı da sorulur AKP’den!