“Delikanlım/ senin kafanın içi/ yıldızlı karanlıklar kadar/ güzel, korkunç ve iyidir/ yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir“ Evet, akla ilk gelen doğrudur; Nazım Hikmet’e öykünme olacaktır bu satırlarda. Madem Adana, en az Kalküta kadar sıcaktır; işsizlikte, yoksullukta, çarpık kentleşmede ilk sırayı hiç kimselere kaptırmamaktadır. Madem yoksullar, yazın tarifsiz sıcağa, kışın iliklere kadar işleyen […]
“Delikanlım/ senin kafanın içi/ yıldızlı karanlıklar kadar/ güzel, korkunç ve iyidir/ yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir“
Evet, akla ilk gelen doğrudur; Nazım Hikmet’e öykünme olacaktır bu satırlarda.
Madem Adana, en az Kalküta kadar sıcaktır; işsizlikte, yoksullukta, çarpık kentleşmede ilk sırayı hiç kimselere kaptırmamaktadır.
Madem yoksullar, yazın tarifsiz sıcağa, kışın iliklere kadar işleyen neme karşı yuvalarını koruma telaşı içindedir.
Madem kentsel dönüşüm denen bela musallat olmuştur Adana’ya.
Madem Adana’nın yeşille, komşulukla, samimiyetle müteşekkil mahallelerine çok katlı binalar bir bıçak gibi saplanacaktır.
Madem güvencesizlik bu kentin kanayan yarası olmuştur.
Madem güvencesiz çalıştırma ve kentsel dönüşüm eş zamanlı olarak girmiştir kent hayatına.
Madem bu kente Seyhan Nehri’nin ve baraj gölünün kokusu hâkimdir; madem kent iki su kanalıyla boydan boya ayrılmakta ve kentsel estetik bu ayrılmışlıktan kaynaklanmaktadır.
Madem ‘göç yollarındadır’ bu kent; Kürtler, Araplar, Aleviler ve bilcümle bizim olanlar yaşamaktadır yoksul mahallelerde.
Başa beladır buralar, başa çıkılması zordur buralarla; arabaların bile giremediği dar sokaklara hayaller, umutlar sığdırıyorsa bir halk, ya o sokakları kapatmak lazımdır ya da umudu karartmak.
Saldırının hedefi bellidir: Mahalleler yoksullardan, işyerleri işçilerden arındırılacaktır.
Adana gibi sudan ve yeşilden ibaret bir kente zenginler için bina yapan TOKİ’nin gözünü dikmesi bundandır.
Taşeron şirketlerin kenti hallaç pamuğu gibi atması bundandır.
Ve bundandır, bizimkilerin yoksul mahallelere uğrak vermesi, taşeron işçileriyle kaderlerini birleştirmesi.
İsmetpaşa ve Barış mahallesini TOKİ marifetiyle teslim almaya yeminli Seyhan Belediye Başkanının bizimkileri “provokatör” ilan edip gözaltına aldırmasıyla, Balcalı’da taşeron işçileriyle bizimkilerin polis tarafından derdest edilip gözaltına alınması arasındaki ilişki aslında kentin geleceğini kimin belirleyeceğine dairdir.
Ya yoksullar, taşeron işçileri, Halkevciler kazanacaktır ya da zenginler, taşeron şirketleri, AKP’liler.
Başa dönelim; Nazım Hikmet’e öykünmeye devam edelim.
Halkevciler bu memleketin Benercileridir; Kalküta’yı ayağa kaldıran onlardır.
Yoksulların başı ne zaman sıkışsa, çaldıkları Halkevi’nin kapısıdır.
Adana alışıktır buna; Mustafa Özenç’ten bu yana bu işler böyle yürür buralarda.
Nazım, Benerci’ye dair dizeleri, sanki Adanalı Halkevcileri tanımış da yazmıştır: “Delikanlım/ senin kafanın içi/ yıldızlı karanlıklar kadar/ güzel, korkunç ve iyidir/ yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir“