24 Ocak kararları ancak AKP’nin neoliberal “reform”larına bakarak anlaşılabilir. 12 Eylül sonrası kendilerini anayasa ile güvence altına alan darbecileri anlamak ancak 30 yıl sonraki bir başka 12 Eylül’de, yapılan referandumla kendini güvenceye almaya çalışan AKP kadroları ile anlaşılabilir. Darbe sonrası söylenen “Hep işçiler değil ya biraz da biz gülelim” sözleri ancak AKP’nin tüm iç kaynakları […]
24 Ocak kararları ancak AKP’nin neoliberal “reform”larına bakarak anlaşılabilir. 12 Eylül sonrası kendilerini anayasa ile güvence altına alan darbecileri anlamak ancak 30 yıl sonraki bir başka 12 Eylül’de, yapılan referandumla kendini güvenceye almaya çalışan AKP kadroları ile anlaşılabilir. Darbe sonrası söylenen “Hep işçiler değil ya biraz da biz gülelim” sözleri ancak AKP’nin tüm iç kaynakları ve emekçilerin haklarını uluslararası sermayenin ahtapot kollarına emaneti ile oluşan patron sınıfının kahkahalarında anlaşılabilir
12 Eylül referandumu üzerinden aylar geçti ancak etkisini iliklerimize kadar hissetmekte, bedelini(!) sonuna kadar ödemekteyiz. Referandum sonrası kazanılan zafere bir de 12 Haziran sonuçlarının eklenmesiyle AKP’nin yapılandırmaya ve şekillendirmeye çalıştığı Türkiye modelinin belirginleşmesi artık daha da hız kazanmış durumda. Özellikle yasama ve yürütmeyi elinde bulunduran iktidar partisi bu süre zarfında yargıyı da revize ederek amaca hazır hale sokmaktadır. Anayasa Mahkemesinin düzeni ile ilgili reformlar, Yargıtay ve Danıştay organlarındaki daire, üye sayılarının arttırılması, sayısı artan hükümet yanlısı üyelerin blok oylarla yeni başkanları seçmesi gibi birçok değişim yargıyı “kuvvetler ayrılığı” ilkesinden çıkarıp iktidara bağlamaktadır.
“Darbecileri yargılamak” referandum sürecinin en “hit”, dillerden düşmeyen sloganıydı. Sözüm ona statüko yok edilecek, sivil bir uyanış darbecilerden hesap soracaktı. Hiç değilse mevcut durumdan daha kötüye gitmezdik. Öyleyse yetmezdi ama yine de “evet” idi!
Bu sürecin üzerinden aylar geçmesine rağmen, “ak” koyun ve kara koyun belli olmasına karşın neden hatırlatma gereği duydum derseniz; birkaç ay önce, basında fazla yer bulmayan gayet olağan bir mezuniyet töreninde Erdoğan’ın söylediği “olağan üstü” trajikomik söylemler buna neden oldu. Aktarayım hak vereceksiniz. Aynen şöyle dedi başbakan:
“Bugün mezun olan siz öğrencilerimiz ortalama 22 yaşındasınız. Sizler, çok şükür 12 Eylül müdahalesini görmediniz, yaşamadınız. 12 Eylül öncesinde ve sonrasında, üniversite gençliğinin, özellikle bizlerin yaşadığı çileyi, acıyı sizler yaşamadınız. Belki bunları okudunuz, belki bunlar sizlere anlatıldı ama biz, sizlerin o tür atmosferleri yaşamamanız için azami bir hassasiyet içinde olduk.”
Yani başbakan, 9 yıldır giderek artan bir faşizm ortamında yaşadığımız halde öğrencilerin gözünün içine baka baka 12 Eylül benzeri olayların yaşanmaması için, sizin için elimizden geleni yaptık diyor! Acaba rüya olabilir mi diye bir an düşünmedim değil hani. Sonra aklıma Freud’dan beri bilinen o ünlü saptama geldi. Bilinenin aksine rüyalar uykuyu sekteye uğratan bir sürecin elemanı değil, uykunun devamını sağlayan bir olgudur diyordu bu tespit. Belki de “hayaldi gerçek oldu” sloganları ile ancak “rüyamızda görebileceğimiz” içinde bulunduğumuz süreç ve gözler önüne serilen tüm gerçeklere rağmen, kendi kendini yalanlayan söylemlere rağmen devamında ısrar edilen “kıyamet uykusu” bu sebeptendir.
Artık öyle bir sürece geldik ki 12 Eylül’ün bir ürünü olan AKP, ikinci bir 12 Eylül ile kendini doğuran sürece savaş açtığını söyleyebiliyor. Oysa 1980’den bu yana 31 yıl geçmesine rağmen AKP ile değişen sadece aynı oyunun değişen figüranlarıdır. Dolayısı ile değil darbecilerle hesaplaşmak yapılan şey sadece ağızlara sakız edilen “askeri vesayetin sivil vesayete” dönüştürülmesidir. Birçok sol akımın referandum süreci içinde askeri faşizmin 12 Eylül’üne de sivil faşizmin 12 Eylül’üne de hayır sloganı atması boşuna değildir.
AKP’nin, aslında 12 Eylül sürecinin devamını sağlayan, maske değiştiren bir figür olduğu gerçeğini “yapılanlar yapılacakların teminatıdır” formülü ile çözebiliriz. Zira 12 Eylül’ü anlamak AKP’yi, AKP’yi anlamak 12 Eylül’ü anlamak demektir. Birbirine ayna tutan aynı sürecin iki elemanıdır anlatılanlar. Örneğin 24 Ocak kararlarını anlamak ancak AKP’nin günümüzdeki neoliberal “reform”larına bakarak sağlanabilir. 12 Eylül sonrası kendilerini anayasa ile güvence altına alan darbecileri anlamak ancak 30 yıl sonraki bir başka 12 Eylül’de, yapılan referandumla kendini güvenceye almaya çalışan AKP kadroları ile anlaşılabilir. Darbe sonrası söylenen “Hep işçiler değil ya biraz da biz gülelim” sözlerini anlamak ancak AKP’nin tüm iç kaynakları ve emekçilerin haklarını uluslararası sermayenin ahtapot kollarına emaneti ile oluşan patron sınıfının kahkahalarından geçer. Darbe sonrası ortaya çıkan bir aktör olarak Turgut Özal’ın, önünü açmak için elinden geleni yaptığı cemaatleri, din olgusu üzerinden yapılan popülist söylemleri ve resmi devlet ideolojisi haline gelmiş milliyetçi-muhafazakar yapıyı ancak bu süreç içinden geçmiş ve eğitilmiş kadroların bugün bulunduğu konumuna bakarak anlayabiliriz. AKP’nin tüm seçim afişlerinde sürekli “gelenek” olarak benimsedikleri Menderes-Özal-Erdoğan portreleri bu bağlamda şaşırtıcı değildir.
Geldiğimiz nokta bize açıkça gösteriyor ki 12 Eylül’den farklı bir baskı ortamı altında değiliz. Maazallah, darbe sürecinin oluşturduğu olumsuz koşullar bir daha yaşanmasın diye her türlü önlemi alan AKP, aslında devlet eli ile faşizmin doruklarında gezerken, bunu askeri vesayete karşı, statükoya karşı bir savaşmış gibi göstererek meşrulaştırma çabası içine girmektedir. Öyle ya; bir tarafta “babalar gibi satılan” kurumlar ve her geçen gün artan işsizlik, yoksulluğun toplumun büyük bir çoğunluğunda uyguladığı baskı, açlıktan ölen bebekler, çocuğuna kahvaltı hazırlayamadığı için intihar eden ya da kayıt ücretini ödeyemediği için okulda hademelik yapan annelere rağmen yükselen kişi başı milli gelir, güçlü ekonomi ve lider ülke Türkiye nutukları! Diğer tarafta eğitimde reform ve teknoloji devrimi, her okula bilgisayar ve ücretsiz ders kitabı salvolarına rağmen KPSS’de patlak veren kopya rezaleti ve üniversiteye giriş sınavında ortaya çıkan şifre skandalları!
“Siz şanslısınız ki 12 Eylül dönemini yaşamadınız” diyen Erdoğan’a bir öğrencinin çıkıp da “Darbe dönemlerinde bile gazetecilere bunlar yapılmamıştı.1980 darbesinde 31 gazeteciyi hapse atmışlardı. Bugün ise 70’e yakın gazeteci hapiste. Gazetecilere 3 bin dava açıldı…” demesini çok isterdim. Protesto için panzerin üstüne çıkan eylemcinin kız mı kadın mı olduğunun tartışıldığı, ana rahmindeki bebeğin polis tekmesi ile annesinden ayrıldığı, parasız eğitim istedikleri için öğrencilerin hapsedildiği bir ortamda başbakanın oluşturduğu sanal “nispi refah” öğrencilerden tepki değil alkış aldı. Erdoğan’ın yaptığı bir anlamıyla Mahir Çayan’ın tezlerine konu olmuş “suni dengeyi” oluşturmaktır. Tüm baskı ve zulme karşı toplumda oluşturulmak istenen biat ve sadaka kültürüne bağlı rehin alma taktiği başka türlü açıklanamaz. Aşağıda Eğitim-Sen‘in yapmış olduğu AKP’nin bir nevi karnesi olan araştırma sonuçlarına rağmen oy oranın artması ve duyarlılık seviyesindeki yetersizlik başka türlü açıklanamaz. Erdoğan’ın deyimi ile “çıraklık” ve “kalfalık” dönemlerini kapsayan bu araştırma sonuçları ile ortaya çıkan tabloyu “12 Eylül baskıcı dönemini yaşamamış, yaşam kalitesi ve huzur seviyesi yüksek, lider ülke Türkiye gençlerine” armağan ediyorum! “Ustalık” dönemini nerde diye soranlar varsa “yapım aşamasında!” diyorum.
AKP DÖNEMİNDE HAK İHLALLERİ BİLÂNÇOSU
2002-2007 Çıraklık Dönemi;
2002 yılında;
* 75 kişi faili meçhul cinayetler, 40 kişi yargısız infaz sonucu, 5 kişi gözaltında hayatını kaybetti. 876 kişi işkence ve kötü muameleye uğradı. 21 bin 612 kişi gözaltına alındı. 200’ü gazeteci olmak üzere bin 148 kişi tutuklandı.
* 108 radyo ve televizyon toplam 3220 gün kapatma cezası verildi. 2 radyo tamamen kapatıldı. 10 gazete ve dergi toplam 78 gün kapatıldı. 1 enstitü, 1 vakıf ve 5 dernek kapatıldı. 83 kuruluş (siyasi parti, kitle örgütü, yayın organı), 169 kitap, dergi ve afiş yasaklandı veya yayını durduruldu.
* 228 kişi için toplam 362 yıl 7 ay hapis cezası ve 144 milyar 164 milyon TL para cezası verildi.
* 17 öğretmen açığa alındı, 296 öğrenci okuldan uzaklaştırma aldı, 74 öğrenciye tasdikname verilerek okullarla ilişkileri kesildi. 55 öğrenci hakkında dava açıldı. 5 bin 91 kişi siyasi nedenlerle işten atıldı. 220 kamu görevlisi hakkında soruşturma açıldı. 582 kamu emekçisi sürgün, görevden uzaklaştırma ve idari cezalar aldı.
2003 yılında;
* Faili meçhul saldırılar sonucu 50 kişi, yargısız infaz sonucu 44 kişi öldürüldü. 1.849 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. 9 bin 648 kişi gözaltına alındı, 1.196’sı tutuklandı.
* 285 yayın (kitap, dergi, gazete vb) yasaklandı. 2 derginin yayını durduruldu, 14 dergi ve 8 gazete toplam 192 gün kapatıldı, 2 internet sitesine Türkiye’den giriş engellendi. 30 gazete ve yayın organı baskına uğradı. 11 TV ve 10 radyo toplam 480 gün kapatıldı ve 10 kez program durdurma cezası verildi.
* Düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan 172 davada 882 kişi hakkında 3545 yıl 3 ay hapis cezası istendi. 52 eylem, basın açıklaması ve mitinge polis tarafından müdahale edildi. 46 siyasi kuruluşa baskın düzenlendi. 736 kişi sürgün edildi.
2004 yılında;
* Faili meçhul saldırılar sonucu 42 kişi, yargısız infaz sonucu 47 kişi öldürüldü. 843 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı, toplumsal gösterilerde 213 kişi yaralandı. 6 bin 391 kişi gözaltına alındı, 774’ü tutuklandı.
* 31 yasaklama (7 tiyatro oyunu, 2 konser, 5 afiş, 4 etkinlik, 2 şölen, 2 film, 2 müzik albümü, 3 stand, 1 kampanya, 1 resim sergisi, 1 TV programı, 1 resim, öykü, şiir yarışması) yaşandı. 4 kitap, 4 dergi ve 1 gazete toplatıldı ve yasaklandı. 2 gazete ve 1 dergi toplam 23 gün, 2 dergi ise sürekli olarak kapatıldı.
* Düşüncelerini ifade edenlere karşı toplam 2. 488 kişi hakkında 76 soruşturma açıldı. Yine düşünceyi ifade suçundan dolayı 693 kişi toplam 30 yıl 9 ay hapis ve 784 milyar 757 milyon 402 bin TL para cezasına çarptırıldı.
* 124 basın açıklaması, gösteri, eylem ve mitinge polis tarafından müdahale edildi. 1.181 kişi hakkında toplam 25 soruşturma açıldı. 11 soruşturma sonucunda 146 Eğitim Sen üyesi, 12 KESK üyesi, 7 doktor ve 52 siyasi parti ve dernek üyesi, maaş kesme, kademe durdurma, kınama, uyarı ve para cezasına çarptırıldı. 580 kişi sürgün edildi.
2005 yılında;
* Faili meçhul cinayetlerle 213 kişi, yargısız infaz sonucu 24 kişi yaşamını yitirdi. 79 kişi işkence ve kötü muamele gördü. 4.956 kişi gözaltına alındı 515’i tutuklandı. 4 kişi gözaltında öldürüldü. Toplam 39 yayın toplatıldı ve yasaklandı.
2006 yılında
* 5.560 kişi gözaltına alındı, bunların 1545’i tutuklandı, 44 kişi yargısız infaz edildi, toplumsal gösterilere müdahalede aşırı güç kullanımı nedeniyle 12 kişi öldü, 869 kişi yaralandı, Polisin silah kullanma yetkisinin ihlali nedeniyle 32 kişi öldü, 45 kişi yaralandı. 708 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı.22 yayın hakkında toplatma kararı verilirken, 25 etkinlik yasaklandı, 3 yayın organı saldırıya uğradı,
* 1 internet sitesi engellendi, 5 radyo ve televizyona uyarı cezası verildi, 2 radyo ve televizyon da kapatıldı, 1 radyoya 5 kez uyarı cezası verildi. 113 dosyadan 430 kişi hakkında soruşturma açıldı.
2007-2011 (Kalfalık Dönemi)
2007 yılında;
* Faili meçhul saldırılarda 42 kişi ölürken, 29 kişi yargısız infaz sonucu öldürüldü. Gözaltında 5 ölüm yaşandı. Toplam 687 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. 7.197 kişi gözaltına alındı, 1440 kişi tutuklandı.
* 48 yayın toplatıldı ve yasaklandı. 39 etkinlik yasaklandı. 18 dergi ve gazete bürosu polis tarafından basılırken, 13 internet sitesi engellendi. Düşünceye açılan soruşturma sayısı 138 olurken, yargılanan kişi sayısı ise 558 oldu, bin 232 kişi hakkında 190 dava açıldı.
2008 yılında;
* Faili meçhul saldırılarda 29 kişi ölürken, 33 kişi yargısız infaz sonucu öldürüldü. 8 kişi gözaltında öldürüldü. Toplam 448 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. 11.002 kişi gözaltına alındı, 2.347 kişi tutuklandı.
* 13 gazete, 11 dergi, 8 afiş, 5 kitap, 1 takvim ve 2 bildiri toplatıldı. 38 gazete, 7 dergi ve 1 televizyonun yayını durduruldu. 9 gazete ve dergi bürosu, 1 televizyon kanalı ve 1 dağıtım şirketi basıldı.
* 136 olaydan 2.641 kişiye soruşturma açıldı. 450 kişi hakkında 140 dava açıldı. 64 parti temsilciliği, 35 dernek binası ve 4 sendika ve oda şubesi baskına ve saldırıya uğradı.
2009 yılında;
* 36 kişi yargısız infaz sonucu öldürüldü. 1.835 kişi işkence, kötü muameleye maruz kaldı. 7.718 kişi gözaltına alındı, 1.923 kişi tutuklandı.
* 23 etkinlik yasaklanırken, çoğunluğu Kürt orijinli 10 gazete toplam 27 kez, 7 dergi ise toplam 15 kez toplatıldı. 1 televizyonun yayını 2 kez durduruldu. 11 kitap, 6 afiş, 5 pankart, 1 kitapçık yasaklandı veya toplatıldı. 11 gazete bürosu, 3 televizyon kanalı ve 2 radyo binası baskına uğrarken, 2 bin 601 internet sitesi kapatıldı.
2010 yılında;
* 15 bin 976 kişi gözaltına alındı. 23 bin 573 hak ihlali yaşandı. Sadece doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde 3 bin 706 kişi gözaltına alındı, 987 kişi tutuklandı, 741 işkence ve kötü muamele vakası tespit edildi.
* 2010 yılında ifade özgürlüğü kapsamında 790 kişiye para cezası kesildi. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2010’un ilk 6 ayında basın alanında açılan soruşturma sayısı 5 bini geçerken, bunların 2 bini davaya dönüştü.
2011 yılı başından bu yana ise 5 bin dolayında kişi gözaltına alındı ve yüzlercesi tutuklandı. Türkiye’de bugün 70’e yakın gazeteci tutuklu olarak yargılanıyor.