Devlet borcu toplam 2 kat, iç borç 2.5 kat, özel sektör dış borcu 4 kat, vatandaşın bankalara borcu 26 kat, çiftçinin bankalara borcu 5 kat, işsiz sayısı 1.5 kat, dış ticaret açığı 4.5 kat, protestolu senet tutarı 6 kat, karşılıksız çek sayısı 2.5 kat, 1 kilo et fiyatı 4.5 kat, 1 kilo ekmeğin fiyatı 2.85 […]
Devlet borcu toplam 2 kat, iç borç 2.5 kat, özel sektör dış borcu 4 kat, vatandaşın bankalara borcu 26 kat, çiftçinin bankalara borcu 5 kat, işsiz sayısı 1.5 kat, dış ticaret açığı 4.5 kat, protestolu senet tutarı 6 kat, karşılıksız çek sayısı 2.5 kat, 1 kilo et fiyatı 4.5 kat, 1 kilo ekmeğin fiyatı 2.85 kat, 1 litre benzin fiyatı 2.5 kat arttı
Malum bazı AKP’lilerin “Başbakana dokunmak bile ibadettir” açıklamalarından sonra bir dokunma mevzusudur gidiyor. Haliyle biraz da biz dokunduralım dedik. Öyle ya bakarsın yazdıklarımızın ucu birilerine dokunur, belki bazıları birtakım şeylerin farkına varır da biz de sevap işlemiş oluruz!
Efendim konu dokunmak olunca AKP’liler pek başarılı. Bin bir türlü alanda, ellerinin uzanmadığı yer kalmadığından değişik dokunma şekilleri var. Yandaşlara okşayarak dokunabiliyorlar. Kızdıklarında aba altından sopa göstererek uyarı dokunuşu yapabiliyorlar. Eğer çok kızarlarsa da “el” yetmiyor ”kol”luk kuvvetleri ile dokunuyorlar.
Dedik ya her alanda dokunma kabiliyetleri var diye. En başarılı oldukları alan ise şüphesiz ki ekonomi. “Dokunduğun altın olsun Türkiye” yeni dönemde slogan olarak önümüze çıkabilir. Bol keseden “Lider ülke Türkiye” nutukları atmaları için muhakkak ekonomiye bir el atmak yani dokunmak gerekecekti.
Dokundular. Ne oldu?
2010 yılsonu resmi verilerine göre:
Devlet borcu toplam 2 kat, iç borç 2.5 kat, özel sektör dış borcu 4 kat, vatandaşın bankalara borcu 26 kat, çiftçinin bankalara borcu 5 kat, işsiz sayısı 1.5 kat, dış ticaret açığı 4.5 kat, protestolu senet tutarı 6 kat, karşılıksız çek sayısı 2.5 kat, 1 kilo et fiyatı 4.5 kat, 1 kilo ekmeğin fiyatı 2.85 kat, 1 litre benzin fiyatı 2.5 kat arttı.
Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılına kadar 79 yılda toplam cari açık 48 milyar 800 milyon dolar iken, sadece 2010 yılında 48 milyar 557 milyon dolar cari açık verildi. 2010 yılında 79 yıla eşit olan cari açık verildi. Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı.
IMF Economic Outlook raporuna göre, 2002 yılında yüzde 6.2 olan milli gelir (GSYH) büyüme hızı 2007’de yüzde 4.7’ye, 2008 yılında eksi 4.7’ye (-4.7) düştü. Türkiye, krizden en fazla etkilenen üç ülke arasında yer aldı. (Teğet geçti hamdolsun.)
Türkiye 2002-2010 yılları arasında dünyada, sıcak paranın çekim alanı içinde yer alan 10 ülkeden birisi olarak ortaya çıktı. Yabancı yatırımcılar, 2002 yılı başında, 2010’a kadar olan 8 yıllık dönemde Türkiye’deki doğrudan yatırımlardan elde ettikleri kârların ve portföy yatırımlarından sağladıkları gelirlerin 55 milyar dolarlık bölümünü yurtdışına transfer etti.
Gelir dağılımıyla ilgili olarak resmi rakamlar açıklandı. En yüksek gelir dilimine sahip en üstteki yüzde 20 toplam gelirden yüzde 47.6 pay alırken en düşük, en alttaki yüzde 20’lik dilim milli gelirden sadece yüzde 5.6 pay alıyor. Arada 8.5 kat fazlalık oluştu.
Türkiye satın alma paritesine göre dünyada 84’üncü. Küresel rekabet gücü endeksinde ise 61. sırada bulunuyor. Bu sıralamaların en önemlisi olan insani gelişme endeksinde ise Türkiye 83. sırada bulunuyor.
AKP hükümetinin bir başka dokunduğu alan ise medya. Arkadaşların mücahitlikten müteahhitliğe terfide başarılı olduklarını zaten biliyorduk ama medya sektöründe de “tuttuğunu koparan” yiğitliklerini bilmiyorduk. Bir yandan TMSF aracılığı ile el koydukları televizyonları, radyoları devletin bankasından sağladıkları yandaşa özel kredilerle kendi adamlarına peşkeş çekerken bir yandan da muhalif basına karşı “tehdit dokundurmalarını” gördük bu süreçte. Referandum sürecinde 12 Eylül’le hesaplaşmaktan dem vuranların, darbe sürecinde dahi 31 gazeteci tutuklanmasına rağmen, 70 gazeteciyi içeri attıklarını gördük. Basılmamış kitapların toplandıklarını gördük.
İç işleri kadar dış işlerinde de çok iyi dokundurmalar yaptılar. Malum Ortadoğu’nun yeni lideri olarak Türkiye, komşularına ve bölgeye dokunarak bu alanı istediği (daha doğrusu emredildiği!) gibi şekillendirmeliydi. Mısır‘a ziyarete gittiler, Mübarek düştü ordu yönetimi ele aldı. Lübnan‘a gittiler ertesi gün işgale uğradı. Yemen‘e gidip türküler söylediler, iç savaş çıktı. Suriye ile Dostluk Barajı’nın temelini attılar, Suriye’de gösteriler başladı. Afrika‘ya el atalım bir dokunduralım dediler Tunus’tan Fildişi’ne kadar her yer karıştı. Herkes katliamcı diye El Beşir’i kırmızı bültenle ararken bunlar krallar gibi ağırladı, Sudan bölündü. Ne işi var NATO’nun Libya‘da dendi. Söz unutulmadan Libya tezkeresi meclisten çıktı.
Açılım yapalım Kürt vatandaşlarımıza devletin elini uzatalım bir dokunalım dediler; Bir yandan KCK davaları ile tutuklamalar sürerken bir yandan çocukları katletmeye devam ettiler. Suyu olmayan köye beyaz eşya verdiler. Seçim dönemi birden dönüp milliyetçiliğe sarıldılar “saçılım” yaptılar.
İşçi-emekçiye dokunalım dediler; “Babalar gibi” sattıkları fabrikaları uluslararası sermayenin ahtapot kollarına emanet ettiler. Bunu protesto eden işçilere terörist muamelesi yaptılar. Bu sırada “çok iyi ölen” maden işçileri gördük ki bu kanıya varan adamı Milli Eğitim Bakanı yaptılar. Artık AKP’yi kimse durduramazdı. Dokunmak tatlı gelmişti. Eğitim alanına el attılar. Önce yandaşa servis edilen KPSS sınavı patlak verdi öğretmen adayları sokağa döküldü, sonra şifreli üniversiteye giriş sınavı patlak verdi liseliler sokağa döküldü, intihar edenler oldu. Sağlık sektörüne dokunalım dediler. Eşdeğer ilaç uygulamasını ortaya attılar eczacılar sokağa döküldü, tam gün yasasını çıkarmaya kalktılar doktorlar sokağa döküldü. Çevrecilere “HEStir” ordan dediler. Yasama ve yürütme tamamdı ama yargıya biraz dokunmak lazımdı. Dokundular; yüzlerce kişiyi domuz bağı ile öldürenler serbest bırakıldı, parasız eğitim istedikleri için pankart açan öğrenciler içeri alındı, Yargıtay, Danıştay tırpanlandı, hukukçular sokağa döküldü.
Açlığa, sefalete, işsizliğe el atalım, dokunalım dediler. Diyarbakır’da bir anne çocuklarına kahvaltı hazırlayamadığı için intihar etti, öldü. Samsun’un Tekkeköy İlçesi Cumhuriyet Mahallesi’nde oturan Necla ve Murat Bakırcı çiftinin 2.5 aylık bebekleri yeteri kadar beslenemediği için açlıktan öldü. Muğla’da dershane borçlarını ödeyemeyince annesi hapse giren genç ‘Bu acıya dayanamayacağım’ deyip intihar etti, öldü. KPSS’de kopya skandalı çıktı, atanamayan Elazığlı müzik öğretmeni Uygar Şenocak canına kıydı, öldü. Diyarbakır’da geçen yıl 6 yaşındaki oğlu Enes’i anasınıfına kayıt yaptırmak isteyen Elif Satık, kayıt parası veremediği için okulun halılarını yıkamak zorunda kaldı, halıları damda yıkarken kayıp düşme sonucu belkemiğinde kırık olduğu için felç oldu. Safranbolu’da 71 yaşındaki emekli fizik öğretmeni evinde ve Buca’da oturan 14 yaşındaki Sercan Borduk karşıdan karşıya geçerken “Açlığın verdiği dalgınlıkla” trafik kazası sonucu öldü…
Daha fazla uzatayım mı? “Dokunduğunu kurutma” konusunda çok başarılı olan AKP’liler mümkünse kendilerinden başkasına dokunmasın. Hoş gerçi kendi
leri söz konusu olunca bu dokunma tarzı da değişiyor. Kader yüzlerine gülüyor. Aniden, bursla okuyanlar gemicik sahibi olabiliyor. Altın yumurtlayan tavuğu bulup yumurta sektörüne girenler olabiliyor ama olsun neme lazım yine de “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!”
* Onur Aksoy
Afyon Kocatepe Üniversitesi