Onca olumsuzluğa, müzmin hale gelen badirelere rağmen solun oylarında gözle görünür, solcuları kasvete gark eden, karamsarlığa iten bir düşüş mevzu bahis olmamıştır. Ya ne olmuştur: Olan biten sağ oyların bir parti etrafında toparlanmasından ibarettir Seçimler nihayet sona erdi; açıkçası bitti kurtulduk. Temennilerimiz başka yöndeydi ama sandıktan her zamankine benzer bir sonuç çıktı. Başka türlü olsaydı, […]
Onca olumsuzluğa, müzmin hale gelen badirelere rağmen solun oylarında gözle görünür, solcuları kasvete gark eden, karamsarlığa iten bir düşüş mevzu bahis olmamıştır. Ya ne olmuştur: Olan biten sağ oyların bir parti etrafında toparlanmasından ibarettir
Seçimler nihayet sona erdi; açıkçası bitti kurtulduk. Temennilerimiz başka yöndeydi ama sandıktan her zamankine benzer bir sonuç çıktı. Başka türlü olsaydı, elbette sevinecektik. Ancak Türkiye sağı sevinmemize izin vermedi; sandıkta oylarını birleştirdi. Hal böyle olunca da, herhangi bir sağ partinin yüzde 50 oy almasından bile mutlu olmak lazım. Daha da beteri olabilirdi. Merkeze oturmuş ve merkezi gericileştirmiş bir sağ partinin yüzde 60’ları aşan oranda oy alması şaşırtıcı olmasa gerek. Ne diyelim; bir dahaki seçimde bu oranı yakalayabilir AKP.
12 Haziran seçimlerini serinkanlılıkla değerlendirmek için Türkiye’nin şimdiye kadar yaşadığı seçimlere göz atmakta fayda bulunuyor. Türkiye’nin toplumsal yapısının, kültürel ortalamasının, politik hassasiyetlerinin, dinsel, mezhepsel, etnik özelliklerinin, geleneklerine sıkı sıkıya bağlılığının, duygusallığının bir yansıması olan seçim sonuçlarını bir kenara bırakarak değerlendirmeye kalkarsak eğer, doğrulara ulaşmamız mümkün olmayacak, skordan hareketle, “kazananlara”, “kaybedenlere” ve “yerinde sayanlara” hak etmediği payeler verilmeyecek, kimseye haksızlık edilmeyecek, insafsızlık yapılmayacaktır. Açıkçası son 40 yıllık oy oranları TV ekranlarından, gazete köşelerinden edilen koca koca lafları boşa çıkarmaktadır. AKP’nin oyunu artırmasının nedenleri, CHP’nin beklediğini bulamaması, Kürt hareketinin belli bir oy yüzdesini aşamaması üzerine ahkâm kesilmeyecektir.
Hatırlatmalara geçmeden önce 12 Haziran seçimlerinde CHP’nin yüzde 26, BDP’nin yüzde 6, TKP’nin ise yüzde 0,14 oy aldığını ve toplam oyun yüzde 32 olduğunu söylemek gerekiyor. Çünkü daha önceki seçim sonuçları, Kürtlerin 1990’ların başına kadar ağırlıkla CHP içinde olması nedeniyle ortaklaştırılarak verilmiştir. Daha sonraki seçimlerde ise sıradan toplama yapılmıştır. Türkiye sağının dışındaki partiler baz alınmıştır. CHP’nin, TKP’nin, Kürt hareketinin, DSP’nin ve diğer irili ufaklı partilerin “sol” mu değil mi tartışmaları dikkate alınmamış, kendisi için sol, sosyal demokrat tanımı yapan her türlü yapı hesaba dâhil edilmiştir.
Sol oyların en üst sınırı: 1977 seçimleri
İki partili (CHP/DP) dönemini atlayıp 1974 seçimleriyle başlayalım göz atmaya. 12 Mart açık faşizm uygulamalarının yeni yeni geride bırakıldığı dönemdir. Genel Başkan Ecevit’in ilk seçimidir. Toplumda demokrasi ve özgürlük talebi had safhadadır. Genel af ve DGM’lerin kaldırılması yönünde toplumsal baskı söz konusudur. Ecevit, demokrasi ve özgürlük beklentisine tercüman olmuş, dağa taşa “Karaoğlan” yazılmıştır.
1973 seçimlerinde CHP’nin oyu yüzde 34,45 olmuştur. Hemen belirtilmelidir ki, bu oranın içinde sosyal demokrat, sol/sosyalist ve Kürt oyu vardır. CHP Doğu, Güneydoğu illerinin neredeyse tek partisidir.
Gelelim 1977 seçimlerine. CHP 1977 seçiminde yüzde 41,92 oranında oy alıyor. Bir daha da bu oranı hiç göremiyor. Bu oyun içinde sosyalistler ve Kürtler de var. Kimlerin olup olmadığından ziyade, Kıbrıs savaşına işaret etmek gerekiyor. “Kıbrıs Fatihi Ecevit” değişik kesimlerden oy almış, Kıbrıs hassasiyeti CHP oylarını 41, 92’ye taşımıştır.
Ondan sonraki seçimler 12 Eylül günlerinde gerçekleşiyor. 12 Eylül’ün sol açısından ne anlama geldiği, gericiliğin ve ırkçılığın nasıl teşvik edildiğini söylemeye hacet yok. Solun bu hali seçim sonuçlarına da yansıyor. 1983 seçimlerinde sosyal partinin (Halkçı Parti) oy oranı yüzde 30,36. Kimler var bu oranın içinde; Kürt muhalefeti ve solun tüm renkleri.
Tüm sol, sosyal demokrat ve Kürt oyların SHP ve DSP’de toplandığı 1987 seçimlerinde ise toplam oyun 33,27 oranında kaldığı görülüyor.
1991 ile birlikte sol içinde başka arayışlar başlamış ama toplam oy oranı yüzde 31,90’da kalmıştır. Bu seçimlerde sosyal demokratlarla Kürtler kurumsal düzeyde ittifak yapmış ve Kürt hareketinin partisi HEP, SHP listelerinden seçime girmiştir.
1995 seçimleri ise hemen hemen aynı sonuçlanmış: Yüzde 30,22. DSP, CHP, HADEP ve İşçi Partisi bu oyda değişik oranlarda pay sahibi olmuştur.
Solun 12 Eylül sonrası en çok oy aldığı seçimlere geldi sıra. 1999 seçimlerinde 37, 17 oy almış sol. Kimler var bu oranın içinde; DSP, CHP, HADEP, ÖDP, İP, BP, SİP, EMEP. Öcalan’ın yakalanmasının DSP’ye hayli puan kazandırdığı aşikâr. Farklı kesimlerden oy alan DSP’nin bir taraftan da CHP’yi barajın altına ittiği görülüyor.
2002’de yüzde 29,02 oy almış “sol blok.”
2007’de ise yüzde oran yüzde 26,16 olmuş. Bu oranın içinde CHP, Kürt hareketi, İP, ÖDP, TKP, EMEP oyları mevcut. Tam da bu noktada bu seçimdeki CHP+DSP ittifakının 20,87 oy aldığını belirtmek gerekiyor.
Başladığımız noktaya dönelim. Yani 2011 genel seçimlerindeki sol, sosyal demokrat, Kürt oylarına göz atalım. 2011 seçimlerine sol seçmenin karşısına dört partiyle çıkıyor. CHP yüzde 26, Emek/Özgürlük/ Demokrasi Bloğu 6, DSP 0,25, TKP 0,14, EMEP 0,07, Kürt hareketi dışında kalan bağımsız sol adaylar ise tahminen 0,15 oy alıyor. Yani hanemize toplam 32,61 rakamı yazılıyor.
Oranlar ne ifade ediyor?
Buraya kadar olan bölümde solun memleketteki sandık macerasını oranlarla hatırlatmaya çalıştık. Şimdi bir bilanço çıkartalım. Oy oranlarını peş peşe sıralayalım. 34.45, 41.92, 30.36, 33.27, 31.90, 30. 22, 37.17, 26.16, 32. 61.
Durum bundan ibarettir. 40 yıldır solun her renginin, her çeşidinin genel seçimlerde aldığı oylar böyledir. İki oran dikkat çekmektedir. İlki, yüzde 41, 92 ile Kıbrıs sonrası oylar, ikincisi ise Öcalan’ın yakalanmasından sonra DSP’de biriken oylarla 37,17’e çıkan oran. En az oran ise 26.16 ile 2002 seçimlerine aittir.
Kırk yıl önce yüzde 34.45 ile sürece başlayan sol, 12 Eylül’de ağır darbe yemiş, dünya ölçeğinde sosyalizm itibar kaybetmiş, 1970’li yıllar ve 1990’lı yıllarda iç savaşta taraf olmuş, bu zaman zarfında Ortadoğu coğrafyasında etkisini artıran dini gericilikten Türkiye de nasibini almış, neoliberal kültür iliklere kadar işlemiştir.
Onca olumsuzluğa, müzmin hale gelen badirelere rağmen solun oylarında gözle görünür, solcuları kasvete gark eden, karamsarlığa iten bir düşüş mevzu bahis olmamıştır.
Ya ne olmuştur: Olan biten sağ oyların bir parti etrafında toparlanmasından ibarettir. 2011 Haziran seçimlerinde Türkiye sağı yüzde 50 oranında AKP’nin etrafında bir araya gelmiştir. Yukarıda sıralanan sola ait oyların dışında kalanların, sağ partiler arasında değişik oranlarda dağıldığı, solun zirve yaptığı 1977 seçimlerinde bile sağın birleşmesi durumunda bugünküne benzer bir tabloyla karşılaşılacağını unutmamak gerekiyor. 2011 seçimleri açığa çıkartmıştır ki, AKP’nin dışında kalan sağ seçmen yüzde 13 oranında MHP’ye yönelmiş, hiçbir sağ parti Saadet Partisi dışında kayda değer oy almamıştır.
Türkiye’nin yüzde 70/30 sağ ve sol oy oranına sahip olduğu bilinmez bir gerçek değildir. 40 yıldır her seçimde karşımıza çıkan budur.
Hangi yıl yayınlandı şu an hatırlamıyorum ancak Sabancı Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada bu gerçek yalın bir biçimde ortaya çıkmıştır. Ankete katılanlara en genel anlamda “sağcı mısın, solcu musun” diye sorulmuştur. Ortaya çıkan
sonuç hemen bütün seçimlerde sol partilerin hayli sürpriz sonuçlara imza attığını göstermektedir. Halkın yüzde 83’ü kendini “sağcı”, yüzde 17’si ise solcu olarak gördüğünü ifade etmiştir.
Karşımızda duran bir gerçeklik daha vardır. AKP merkez sağı tamamen kaplamış, diğer sağcı/gerici partileri sıfırlamış, ırkçı-milliyetçi MHP’yi geriletmiş, en az bunlar kadar önemlisi de oturduğu zemini hiçbir dönemde ve olmadık ölçüde gericileştirmiş, muhafazakârlaştırmış, ırkçı öğelerle beslemiş, kültürel açıdan tahakkümü altına almıştır. Demokrat Parti’nin kısmen başardığı, ancak Adalet Partisi’nin, Anavatan Partisi’nin, Doğru Yol Partisi’nin başaramadığını AKP başarmıştır.
Bu noktada, “el insaf” diyerek din ve etnik köken dışında kendisine yer açmaya çalışan CHP’nin “tukaka” yapılmasına itiraz edilmeli ancak aldıkları oy oranlarıyla başta kendileri olmak üzere solu, solun meşruluğunu ve açıkçası ciddiyetini ortadan kaldıran kardeş sol/sosyalist partilere seçim sonuçlarının hangi doğruyu tescil ettiğini bir kez daha hatırlatmalıyız.
Tescil edilen doğru
Din ve etnik kökenin sosyo-kültürel hayatı hangi ölçüde belirlediği, siyaseti ne oranda etkilediği, Kürt hareketinin son seçimde görüldüğü üzere müthiş organizasyona rağmen, oy oranını neden belli bir sınırın dışına taşıyamadığı ve 40 yıldır hiç değişmeyen 70/30 oranın analizini yapmak sanıyorum ki daha çok siyaset bilimcilerin, sosyal bilimcilerin ilgi alanına girmektedir.
Biz solcuların ilgi alanına giren konular da elbet bulunmaktadır. Türkiye devrimci hareketi “sağa kesen” bu memlekette Fatsa’yı, Tuzluçayır’ı, ÖTK’yı, Yeniçeltek’i, Hopa’yı, Dikmen Vadisi’ni yaratmayı başarmıştır.
2011 seçimlerine damgasını vuran “tek yol sokak”ın tarifi, devrimci hareketin tarihinin manidar bir özetidir.