Bugünkü genel seçimden sonra Suriye’de yaşanan krizden Kürt meselesine dek ağır bir dış ve iç gündem Ankara’nın önünde olacak Bugün seçim var. Sonuçlarını akşam saatlerinde alacağız. Mısır’da halk Tahrir Meydanı’nı doldurmaya ilk başladığında Türk yetkililer birkaç ağızdan Mısır halkının aylar sonra açıklanan seçim sonuçlarından nasıl şikâyetçi olduklarını anlatmaya başlamışlardı. Yalnız Mısır değil, adı cumhuriyet olan […]
Bugünkü genel seçimden sonra Suriye’de yaşanan krizden Kürt meselesine dek ağır bir dış ve iç gündem Ankara’nın önünde olacak
Bugün seçim var. Sonuçlarını akşam saatlerinde alacağız. Mısır’da halk Tahrir Meydanı’nı doldurmaya ilk başladığında Türk yetkililer birkaç ağızdan Mısır halkının aylar sonra açıklanan seçim sonuçlarından nasıl şikâyetçi olduklarını anlatmaya başlamışlardı.
Yalnız Mısır değil, adı cumhuriyet olan bütün Arap diktatörlüklerinde göstermelik seçimlerin sonucu, ancak sonuçlar üzerinde yönetimin uygun bulduğu ‘düzeltmeler’ yapıldıktan sonra ilan ediliyordu. Tabii sadece Arap coğrafyasıyla sınırlı değil bu iğreti durum; şimdilik sakin görünen Orta Asya, Kafkas, hatta bazı Doğu Avrupa ülkeleri de eklenebilir.
Bu konuda fıkralar türetilmişti. Güya ABD Başkanı Obama, Hüsnü Mübarek’in hep yüzde 90 küsurla başkan seçilmesine özenmiş, bunu nasıl başardığını sormuştu. O da “Kolay” demiş ve istihbarat şefi Ömer Süleyman’ı seçimlerde destek olmak üzere Amerika’ya yollamıştı. Sonuç tam başarıydı, ABD seçimlerinden de yüzde 90 çoğunluk zaferi çıkmış ama orada da seçilen Mübarek olmuştu.
Bu tür yöneticiler koltuğu bırakmak istemiyorlarsa önce yasalarla, anayasalarla oynayıp işi kitabına uydurma aşamasından kitabı işe uydurma aşamasına geçiyorlar. O yetmezse kaba güç kullanımını devreye alıyorlar; ortada kitap filan kalmıyor. Yöneticiler gücün doruğuna ulaştıklarına inandıkları anda aslında düşüşe geçtiklerini göremiyor, hiç yıkılmayacakmış gibi görünen yalanlarıyla birlikte kısa sürede tuz buz oluyorlar.
Suriye sınırında çatışma
Suriye’nin diktatörü Beşar Esad, Mısır’da Mübarek’in yaşadıklarından ders almadı. Doğrusu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve diğer yetkililerin komşuluk hakkı adına gerekli uyarıyı yapmadıkları, tavsiyede bulunmadıkları söylenemez. Ama Esad, “Taviz vermeye başlarsam, her şeyi kaybederim” mantığıyla taviz vermekten kaçındı ve asıl şimdi her şeyini kaybediyor. Tıpkı artık -orada kalan üç beş kuruşa göz diken çaresiz Yunanistan Başbakanı Yorgos Papandreu dışında- Libya diktatörü Muammer Gaddafi’nin yanında kimsenin kalmaması gibi, Beşar Esad da giderek yalnızlaşıyor.
Şimdiye dek Batı dünyasında Suriye yönetimine karşı askeri tedbirler dahil yaptırım uygulanması önünde Ankara duruyordu. Ancak Türk sınırına dayanan Suriyeli sığınmacı sayısının 5 bine dayanması, ayrıca oradan gelen görüntülerde sivil halkın güvenlik kuvvetlerince nasıl öldürüldüğünün izlenmeye başlaması Ankara’nın da sinirlerini bozdu. Gül’ün dün bu konuda açıklama yaparken ne kadar sıkıntıda olduğu yüzünden okunuyordu. Seçim sonuçları bu akşam belli olacak ve muhtemelen yarın yeni hükümet çalışmaları başlayacak ama Suriye konusu Türkiye’nin hem dış hem iç gündeminde önemli yer kaplamayı sürdürecek. Çünkü Suriye, Türkiye açısından hem dış hem iç konu; sınırın iki yanında yaşayan akrabalar, yüzyıllarca yaşanmış ortak tarih var.
Kürt meselesinde sıkıntı
Seçim sonuçları bu akşam saatlerinde belli olacak ve yeni hükümet çalışmaları başlayacak ama Suriye konusu gündemdeki tek gerilim kaynağı olmayacak.
Türkiye’de çok daha fazla kişiyi ve sistemin işleyişini doğrudan ilgilendiren Kürt meselesinde bu akşamdan itibaren yeni bir tarih işlemeye başlayacak.
PKK ve onun hapisteki lideri Öcalan, aylardır 15 Haziran’ın kendileri için bir dönüm noktası olacağı tehdidini savuruyor.
Almanya’nın Die Welt gazetesi dün bu tehditlere “Öcalan sonunda Ankara’nın dikkatini çekmeyi başardı” mealinde yorum getirdi. PKK’nın ‘yasama organı’ Kongra Gel’in geçen haftalarda yapılan 8’inci Kongre kararlarında, ‘Arap Baharı’nın oldukça ileri ve esnetilmiş bir yorumundan hareketle ‘devrimci durum’ tespiti yapıldı. Yakında PKK’nın 1978’deki kuruluş hedefi olan ‘dört ülkeden alınacak topraklarla bağımsız Kürdistan’ hedefine dönüş yapması kimseyi şaşırtmamalı. Bu, Kürt meselesinde çözüm yolunda atılan ve atılamayan bütün demokratik adımları berhava edebilecek, yine çok cana mal olacak yanlış bir adım olacaktır. Ama işaretler iyimserliğe yer bırakmıyor. Bu tabloyu değiştirecek olan bir açıklamanın seçimin hemen ardından bir iki gün içinde geleceği işareti de -yanılmayı canı gönülden isterim ama- yok.
Yer kalmadı ama sanırım daha fazla söze gerek de kalmadı: Sorun ortada; seçim sonrasında iç ve dış güvenlik odaklı ağır bir gündem Ankara’yı meşgul edecek.