Seçim sonuçlarının ardından Türkiye’de sular durulmuyor. Özellikle AKP’nin bir ilki gerçekleştirerek 3 seçim üst üste oylarını yükseltmesi büyük beklentiler içinde seçime giren CHP’de büyük tartışmalar ve yarıklar oluşturdu. Parti içinde yeni dönemde aday gösterilmeyenler ve buna ek olarak Baykal-Sav ikilisinin başını çektiği cephe harekete geçmiş durumda. Şüphesiz ki bunlardan önce irdelenmesi gereken ve yazımızın konusu […]
Seçim sonuçlarının ardından Türkiye’de sular durulmuyor. Özellikle AKP’nin bir ilki gerçekleştirerek 3 seçim üst üste oylarını yükseltmesi büyük beklentiler içinde seçime giren CHP’de büyük tartışmalar ve yarıklar oluşturdu. Parti içinde yeni dönemde aday gösterilmeyenler ve buna ek olarak Baykal-Sav ikilisinin başını çektiği cephe harekete geçmiş durumda. Şüphesiz ki bunlardan önce irdelenmesi gereken ve yazımızın konusu da parti içi çekişmeler değil, seçim sonuçları ve nedenleridir.
Seçimlerin ardından, özellikle CHP için pek çok şey yazılıp çizildi ancak ben CHP için sonuçları farklı bir bakış açısı ile tarihten örnek vererek fikir yürütmeye çalışacağım.
1940’lı yılların sonları…
2. Dünya savaşı sonrası Türkiye, savaşa girmemesine rağmen ekonomik açıdan etkilenmiş, yavaş yavaş soğuk savaş döneminin temelleri atılırken safını ABD’den yana almıştı. Ekonomik darboğazdan çıkmak adına ilk adımlar, ABD tarafından sadece 2 ülkeye, Yunanistan ve Türkiye’ye verilen ve “Komünizm Tehlikesini” bertaraf etmek amacı ile sağlanan Truman doktrini yardımları ile atılmıştı. Bu yardımla açılan yarık, Marshall Planı ile biraz daha büyüyecek ve ekonomik bağımsızlığa elveda denilen bu yolda bir adım daha atılmış olacaktı.
Tüm bu olayların eşliğinde artık “Tek Parti” içinde de yarıklar başlamıştı. Parti içi muhalefet 1945 bütçe görüşmelerinde su yüzüne çıkmış, asıl kırılma “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” görüşülürken yaşanmıştı. Bunun üzerine, en sert tepkileri veren Aydın Milletvekili Adnan Menderes ve beraberindeki heyet partiden ihraç edildi ve kendi partilerini kurdu. 1946 yılında Demokrat Parti kurulmuş, bir yandan dönemin ekonomik sıkıntılarını, bir yanda da dini siyasi bir araç olarak kullanıp güçlü bir şekilde alternatif bir odak haline gelmişti.
Bu girişi ve süreci kısaca anlatmamın asıl nedeni ne Demokrat Parti, ne de Adnan Menderes’tir aslında. Asıl değineceğim konu, bu süreçte CHP iktidarının takındığı tavırdır. Bu bağlamda 17 Kasım 1947’de toplanan 7. Kongre bir kırılma noktası olmuştur. Çünkü bu tarihten itibaren “Tek Parti” de modaya uyacak ve kendilerine, din tüccarları tarafından dile getirilen iddiaları boşa çıkarmak için(!) dinsel eğilimli politika rotası çizeceklerdir.
Süreç şu şekilde işleyecekti;
1948 (19 Şubat) TBMM, İlkokulların 4. ve 5. sınıflarına program dışı (isteğe bağlı) okutulmak üzere Din Bilgisi dersleri konulması kararı aldı.
1948 (30 Aralık) Maarif Vekilliği Milli Talim ve Terbiye Heyeti’nin 247 sayılı kararı ile 10 haftalık İmam ve Hatip Yetiştirme Kursları açıldı.
1949 (9 Mayıs) Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nin açılması TBMM’nce kabul edildi.
1949 10 ilde 10 ay süreli İmam-Hatip kursları açıldı.
1950 (4 Mart) “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Reddine ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Meni ve İlgasına Dair olan 677 Sayılı Kanunun 1. Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun” kabul edilerek türbelerin yeniden açılması, yeniden türbedarlıklar kurulması yasa ile gerçekleştirildi.
1950 (23 Mart) 5634 sayılı “Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 2800 Sayılı Kanunda Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair 3665 Sayılı Kanuna Ek Kanun” kabul edildi. Bu kanunla birlikte; Teşkilatın adı “Diyanet İşleri Başkanlığı” şeklinde değiştirildi. Camilerin ve cami görevlilerinin idaresi Diyanet’e iade edildi. Bütün vaizler maaşlı kadrolara geçirildi. Gezici vaizlik kadroları ihdas edildi. [1,2]
CHP, özellikle tek parti döneminin sonlarına doğru, propagandasında dinsel vurguya karşı liberalizmi öylesine öne çıkarmıştır ki, nerdeyse Atatürk devrimleri yeniden yorumlanıyordu. Bu vurgu, Demokrat Parti ve öteki muhaliflerin İslamcılık sesine karşı bir anlayışı temsil ediyordu sözüm ona. Yükselen İslamcılık vurgusunun karşısında liberal laiklik(!). Ancak bunların hiçbiri yarar sağlayamayacak, 14 Mayıs 1950 seçimlerinden Demokrat parti zafer ile ayrılırken CHP ağır bir darbe alacaktı. (Eğitim ile Türbelerin, dinin ne gibi bir ilişki içinde olacağını o güne kadar anlamayanlar, bugün içinde bulunduğumuz dönemi, cemaat-biat kültürünü ve okullarıyla, yurtlarıyla, binlerce vakıf ve dernekleri ile Türkiye’nin, Cumhuriyet’in tavsiyesine girişmiş yapılanmayı yıllar sonra anlayacak ve tadacaktı.)
Şimdi gelelim en önemli kısma: Bu yaşanan olayları ele alın ve seçim sürecine geri dönün. Ne fark görüyorsunuz? Ben göremiyorum…
O gün muhalefet uğruna dini siyasete alet ederek propaganda yapan Demokrat parti varsa, bugün de her alanda onun takipçisi olduğunu söyleyen bir AKP iktidarı var. Üstelik arkasında, o günlerde emeklemeye dahi gücü yetmezken bugün ülkede “at koşturan” bir cemaat desteği ile.
O gün iktidar uğruna bu oyuna ortak olarak dini siyasallaştırmaya çalışan, laikliği yeniden yorumlayan bir CHP varsa, bugün de, laikliği bir tehlike içinde görmüyorum diyen [3], Tekke ve Zaviye’lerin tekrar açılması gerektiğini [4], cemaatleri yok sayamayacaklarını ve Fethullah Gülen’e saygıda kusur edemeyeceklerini söyleyen [5], “CHP’nin lider, yönetici kadrolarının yaşamlarında İslami kurallara ters düşecek bir şey yoktur” açıklamaları yapan [6] bir CHP muhalefeti var.
Sorulması gereken bir diğer ve en önemli soru da şu: 1940’lı yılların sonunda olanları ele aldığımızda CHP’nin başarılı olma ihtimali var mıydı? CHP ne zaman üzerine sinmiş olan algılamayı kırmak için! dinsel manada tavizler verip, birilerine yaranmak üzere açılımlara kalksa sonu hep hüsran olmuşken, izlenilen bu program CHP’ye oy kazandırır mıydı?
Ya da şöyle sorayım, Amerikan karşıtlığını dengelemeyi amaçlayan CHP [7], tüm bunlara rağmen, Che Guevara pankartlı kongreler düzenlemek, Deniz Gezmiş parkı açmak ve 1 Mayıs’a 68 kuşağı afişleri ile katılmak gibi “çok güzel hareketlerde” bulunarak, izlenen bu din eksenli, liberal politikaları da dengeleyebilir miydi?
Sonuç ortada…
Laiklik ilkesini bu derece aşındıran, aynı zamanda muhafazakar sağ kadroları parti içine alarak bu alana açılmak isteyen CHP, muhafazakarlardan oy alamamış, üstelik batıda bulunan kıyı şeritlerinde yani yaşam tarzına ve Laiklik ilkesine bağlı bölgelerde, başta İzmir olmak üzere kan kaybetmiştir.
Bu partiye oy veren seçmen kitlesinde, CHP’yi Cumhuriyetten yana bir alternatif olarak görme dürtüsü biraz da AKP karşıtı bir politika izliyormuş gibi algılanmasından gelmektedir. İzliyormuş gibi dedim çünkü bu tamamen toplumda oluşmuş suni bir bakış açısından meydana gelmektedir. Açık ve net gözükmektedir ki CHP birçok konuda; Avrupa Birliği konusunda, Nato konusunda, ABD’ye karşı oluşan antipatiyi dengelemek! konusunda, emekten değil sermayeden yana bir devletçilik politikası izlenmesi konusunda AKP ile aynı yolu paylaşmaktadır. Sonuç olarak sınıfsal bir temele dayanmayan, tamamen uygulanan politikaların el değiştirmesine yönelik bir süreç Cumhuriyet Halk Partisi içinde uygulanmaktadır. CHP “eski” şablonundan uzaklaştırılarak birçok konuda iktidar ile ortak zemine oturtulmakta, bu da ileriki yıllar için uluslar arası sermaye ve güçler gözünde CHP’yi olası bir alternatif konumuna getirmektedir. Kemik seçmen kadrosu korunsa da bu süreç şimdilik CHP’ye oy kazandırmamıştır. Ancak MHP’ye kasetlerle uygulanmaya çalışılan “yenilenme” çalışmaları CHP için başlama
sürecine çoktan girmiştir. “Yeni” CHP’den kasıt da budur!
Kaynaklar:
[1] TBMM TD, Dönem 8, C.XXV-I Toplantı 4, Bileşim 57, 1 Mart 1950, Oturum 1, S. 36
[2] Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimi ve Öğretimi Kronolojisi (1923’den Günümüze)
[3] http://www.gercekgundem.com/?c=64281&com=all
[4] http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/chp-pm-uyesi-tekke-ve-zaviyeler-yeniden-acilmali-haberi-41826
[5] http://www.internethaber.com/fethullah-gulene-selam-bahceliye-tas-291517h.htm
[6] http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/gursel-tekin-din-islerini-pek-seviyor-haberi-42508
[7]http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1303750150&year=2011&month=04&day=25
* Onur Aksoy
Afyon Kocatepe Üniversitesi