KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, 1 Mart’tan başlayan bu yeni süreci “yeni bir stratejik hamle” olarak nitelendirdi ve “Arap halkının direnişine Kürdistan’dan cevap vermek” olarak tanımladı Çanakkale’den Hakkari’ye kadar uzanan çok geniş bir yelpazede milyonlarca Kürdün katıldığı Newroz kutlamaları, “Çözüm Çadırları”nda odaklanan bir “Sivil İtaatsizlik Hareketi”ne açılıyor. Demokratik Toplum Kongresi ve BDP’nin başlattığı “Sivil […]
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, 1 Mart’tan başlayan bu yeni süreci “yeni bir stratejik hamle” olarak nitelendirdi ve “Arap halkının direnişine Kürdistan’dan cevap vermek” olarak tanımladı
Çanakkale’den Hakkari’ye kadar uzanan çok geniş bir yelpazede milyonlarca Kürdün katıldığı Newroz kutlamaları, “Çözüm Çadırları”nda odaklanan bir “Sivil İtaatsizlik Hareketi”ne açılıyor.
Demokratik Toplum Kongresi ve BDP’nin başlattığı “Sivil İtaatsizlik Hareketi” KCK tarafından ilan edilen “yeni stratejik hamle” ile birlikte ele alındığında Kürt sorununda yeni bir siyasi mücadele dönemine girilebileceği görülüyor.
Hatırlanacağı gibi KCK 28 Şubat’ta yaptığı bir açıklamayla 1 Mart’tan itibaren “Eylemsizlikten aktif savunma konumuna geçtiğini” ilan etmişti.
Öcalan’ın 20 Mart’ta duyurulan “Yaz başına kadar gelişmelerin takip edilmesi”, “KCK’nin üzerlerine gelinmediği sürece çatışmadan kaçınması; ancak üzerine gelindiği zaman meşru müdafaa hakkını kullanması; Hazirandan sonra da gelişmelere bakarak kendi kararını vermesi” yönündeki önerisine karşılık, KCK önderliği “Kürt sorununun barışçıl siyasi çözümü için devletin ve hükümetin adım atmaması, resmi ve kesin bir güvence vermemesi durumunda eylemsizliği sürdürmeyecekleri” açıklamasında bulundu. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, 1 Mart’tan başlayan bu yeni süreci “yeni bir stratejik hamle” olarak nitelendirdi ve “Arap halkının direnişine Kürdistan’dan cevap vermek” olarak tanımladı.
Kürt Özgürlük Hareketi, AKP’nin bir “seçim oyunu”na dönüşen “Kürt Açılımı”yla oyalanmaktan vazgeçiyor ve yeni bir “çözüm zorlaması” sürecini mi başlatıyor. Çözüm çadırlarının etrafında “Kürt Tahrir Meydanları” yaratılabilecek mi? 2011 Newroz’u, Kürt özgürlük mücadelesinde yeni bir sürecin görkemli bir doğum günü mü olacak?
Önümüzdeki günlerde bu soruların yanıtları meydanlarda görülecek. Ancak, Kürt Özgürlük Hareketinin politik liderliğinin yaptığı kitlesel siyasal mücadele, “serxıldan” çağrılarını en zor koşullarda dahi son derece enerjik bir biçimde yanıtlayan Kürt halkının bu yeni çağrıyı da yanıtlamak için seferber olacağını düşünmek için çok sayıda nedenin bulunduğu da ortada.
AKP hükümetinin “kokuyu önceden alarak” Newroz meydanlarının “Demokratik Çözüm Çadırları”na yürüyüşünü önlemek için başvurduğu terör Kürt halkının DTK’nın çağrısına daha fazla kulak vermesine yol açacak.
Diyarbakır’daki milyonluk Newroz alanının kürsüsünden yapılan Çözüm Çadırı’na yürüyüş çağrısına ilk anda yanıt veren on binlerin yerini yüz binlerin alması zor olsa da küçük bir olasılık değil. Bu olasılık karşısında ise AKP’nin elinde terörden başka bir seçenek yok gibi görünüyor.
“Polisi tokatlayan, taşa sarılan terörist milletvekilleri” çığırtkanlığının Kürt halkına değil, Türk ırkçılığına hitap eden bir söylem olduğu düşünülürse, AKP’nin çoktan “terörü seçtiğini” söyleyebiliriz.
Kıbrıs halkının “Mübarekleştirdiği” Erdoğan bu kez de Kürt halkı karşısında “Kaddafileşme” yoluna giriyor.
Türkiye’deki siyasi süreçle Kuzey Afrika’daki siyasi süreçler arasındaki benzerlik bu noktada bitiyor. Çünkü Türkiye’de Mübareği “kenara çekerek halkın gazını alacak” bir ordu yok. Kimse, Türkiye’deki Kürt muhalefetine “güvenli bölge” yaratmak için “hava harekâtı”na da girişmeyecek.
Kürt halk muhalefeti, AKP iktidarının gerçek yüzünü belki ortaya çıkarabilecek ama ortaya çıkan “çirkinliğin” süpürebilecek bir “uluslararası siyasi konjonktür”le bütünleşmesi söz konusu olmayacak.
Ancak bu hiç de “kötü” bir durum değil. Adım adım ilerleyen AKP diktatörlüğünün ezici baskısı altında bunalan Türkiye’nin demokratik güçleri, Kürtlerin “Çözüm Çadırları” etrafında oluşturacakları “Tahrir”leri “Demokrasi ve Hak Çadırları” etrafındaki “Tahrirlerle” çoğaltabilirse, Kürt halk muhalefeti, Türkiye’nin geri kalanındaki kitlesel halk muhalefetiyle kaynaştırılabilir ve Türkiye halklarının tümü için bir “Halkçı Demokratik Seçenek” üretilebilir.
Elbette bu bir “hayal”. Ama “hayal”leri “inşa etmeye” yetecek kadar uzun ve çok merkezli ve çok eksenli bir “mevzi savaşları” sürecinin yaratılabilmesi hiç de olanaksız değil. Sorun Türkiye sosyalist hareketinin ve Kürt Özgürlük Hareketinin, bu çok merkezli, çok eksenli “mevzi savaşları”ndan “manevra savaşı”na geçebilecek bir devrimci bütünlüğü üretmeyi soğukkanlılık ve dirayetle ele alabilecek “sol duyu”yu üretebilmesinde.