Şu an uygulanan üretim, tüketim ve ticaret şekilleri gezegenimizin eko sistemini bozuyor. İnsan topluluklarını felakete sürüklüyor. Küresel ısınmaya ve çevresel yıkıma sebep oluyor. Küresel ısınma yıllardır artarak sürüyor. Fakat hükümetlerin çoğu kaynakları ve nedenleriyle ilgilenmiyor. Çiftçilerin yerel ve ulusal pazarlara girişi engelleniyor. Taze ve paketlenmiş gıdalar gereksiz bir şekilde bütün dünyada geziyor. Gıda nakli için […]
Şu an uygulanan üretim, tüketim ve ticaret şekilleri gezegenimizin eko sistemini bozuyor. İnsan topluluklarını felakete sürüklüyor. Küresel ısınmaya ve çevresel yıkıma sebep oluyor.
Küresel ısınma yıllardır artarak sürüyor. Fakat hükümetlerin çoğu kaynakları ve nedenleriyle ilgilenmiyor.
Çiftçilerin yerel ve ulusal pazarlara girişi engelleniyor. Taze ve paketlenmiş gıdalar gereksiz bir şekilde bütün dünyada geziyor. Gıda nakli için kullanılan fosil yakıtlar atmosfere tonlarca karbondioksit salıyor. İsviçre köylü organizasyonu UNITERRE; bir kilo kuşkonmazın Meksika’dan İsviçre’ye (11.800 km) uçakla getirilmesi için beş litre petrolün gerektiğini, İsviçre’de üretilen bir kilo kuşkonmazın tüketiciye ulaştırılması içinse 0.3 litre petrole ihtiyaç olduğunu hesaplamıştır.
Doğal tarım, modern tarım
Doğal tarım küremizi soğutuyor. Modern tarım küremizi ısıtıyor. Çünkü doğal tarım, karbonu toprağın organik maddelerinde, otlaklarda depoluyor. Kimyasala dayalı modern tarım, topraktaki karbon depolayıcı organik maddeleri yok ediyor. Kimyasal gübrelerin kullanıldığı modern tarım tarzı ile endüstriyel hayvan üretimi önemli miktarda nitrik asit üretiyor. Nitrik asit ise küresel ısınmadan sorumlu üçüncü sıradaki sera gazı. Modern tarımın vazgeçilmezi kimyasal gübreler iklime karbon dioksitten 25 kat daha fazla zarar veren nitrous oxide salıyor.
Endüstriyel tarım üretim tarzında toprağı sürmek ve gıdayı işlemek için kullanılan dev traktörler daha fazla enerji tüketiyor, fazla karbondioksit salıyor.
Bilindiği üzere karbon döngüsü iklim dengesinin parçasıdır. Ormanlar ile çayırlar, ağaçlar ve topraktaki organik maddelerden daha çok karbon depoluyor. Modern/şirket tarımcılığı mono ekimi zorunlu kılıyor. Mono ekim alanları için de ormanlar kesiliyor. Bütün bu yanlış ve yanlı politikalar bio çeşitliliğe zarar veriyor, ekolojik dengeyi bozuyor.
Amaç dışı toprak kullanımı
Bir başka yanlış politika ise ormanların, meraların/otlakların, tarım arazilerinin endüstriyel tarım üretim alanlarına ya da alışveriş merkezlerine, endüstriye, konuta, büyük altyapı projelerine ya da tatil köylerine dönüştürülmesidir. Bu da büyük karbon salınımına sebep olduğu gibi çevrenin karbonu çekme kapasitesini düşürüyor.
Son iki yüz yıldır tarımın endüstrileşme süreci doğal sistemi tersine çevirmiş, küresel iklim değişikliğinin en önemli etkeni haline getirmiştir. Küresel şirketler istiyor diye vazgeçilemiyor.
Oysa endüstriyel tarım (kimyasal gübre, kimyasal ilaç vb ile üretim) yöntemleriyle olan üretimde ısrar sürüyor. Gıdanın imalatında yoğun enerji ve kimyasallar kullanılıyor. Şirketler kazansın diye gümrük duvarları indiriliyor. İhracata yönelik ürün üretimi destekleniyor. Bu faaliyetin kendisi küresel iklim değişikliğine yüzde 45-57 “katkı koyuyor.
Geviş getiren hayvanların küresel ısınmaya neden olduğu bilgisi yaygın birazda “kasıtlı” bir biçimde kullanılıyor. Evet, kapalı alanlarda endüstriyel üretim tarzıyla üretilen hayvanların iklim katili olduğu doğrudur! Ancak özgür hayvanlar küremizi ısıtmaz, aksine soğutur. Çayır ve meralara bıraktıkları gübreleriyle toprağın humus/organik madde bakımından zenginleştirir. Bu özellikteki topraklar ise karbonu depolar.
Yani, özgür inekler, küreyi soğuttuğu gibi gezegenimizin huzur sigortasıdır! Küresel ısımızın normale dönmesi için hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin bir arada yapmalıyız. Çıktılarını birbirine kullanmalıyız.
Hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimi birbirinden ayırdığımız andan itibaren şirketler üretim sürecine kimyasal temin ediciler olarak devreye giriyor. Paralar şirketlerin kasasına, yoğun karbon havaya gidiyor. Havaya giden karbon, çiftçilere sel, kuraklık, fırtına afetleri olarak geri dönüyor. Yani çiftçiler küresel iklimi hem etkileyen hem de ondan etkilenen oluyor. Küresel şirket politikalarını uygulamayarak çiftçileri bu konumdan çıkarmak elimizde.
Çiftçiler etkilenen ve etkileyendir
Evet, iklim değişikliğinden en fazla çiftçiler ve köylüler zarar görür. Çünkü iklim değişikliği en başta ürünlere, araziye, hayvanlara yani yoksul çiftçilere zarar veriyor. Fırtınalar, seller, kıtlıkla beraber bilinmeyen haşereler getiriyor. İklim değişikliği ayrıca bitki çeşitliliğini, deniz hayatını ve hayvan türlerini tehdit ediyor. Oysa biyoçeşitlilik, yaban hayat ve evcil hayvanlar tarımsal üretimin paydaşı, olmazsa olmazıdırlar.
Bilimsel çalışmalar, 2080 yılına gelindiğinde dünyadaki tarımsal üretimin yüzde 3 ila 16 arasında düşeceğini öngörmektedir. Tropik bölgelerde, küresel ısınma tarımda ciddi bir düşüşe (Senegal’de %50′ ye Hindistan’da %40′ a varan) ve çiftlik arazilerinin bir çöle dönüşümünün hızlanmasına sebep olma olasılığının güçlü olduğundan ısrar ediyorlar. Diğer taraftan, Rusya’daki ve Kanada’daki büyük alanlar insanlık tarihinde ilk kez mahsul alanına dönüşebilecektir, fakat bu bölgelerde nasıl ürün yetiştirebileceği hala bilinmemektedir.
Böylesi değişimler küresel şirketler için gıda ihracatını ve ithalatının beraberinde dünyadaki açlığı ve bağımlılığı da arttırabilir.
Dünya Ticaret Örgütü, Serbest Ticaret Anlaşmaları, Dünya Bankası, IMF tarafından tarımda dayatılan serbest piyasa politikaları, endüstriyel tarım ve ihracata yönelik ürün üretimine yani bütün dünyaya naklediliyor olması küresel iklim değişikliğini arttırıyor.
İş gücü yoğunluklu ve az enerji gerektiren küçük ölçekli aile çiftçiliği iklim değişikliğinin etkilerini durdurmakla kalmaz tersine çevirmeye katkıda bile bulunur.
Şöyle ki;
– Sürdürülebilir üretim yoluyla toprak organik maddesinde karbondioksit depolayarak,
– Nitrojenli gübreler yerine organik tarımla ve/ya da nitrojeni havadan çeken nitrojen tutan bitkiler dikerek gerçekleştirebilir.
Küçük ölçekli çiftçiliği güçlendirecek, gıdayı meta olarak değil temel bir insan hakkı olarak görecek, yerel gıda üretimi ve pazarlamasıyla gıdanın gereksiz naklini durduracak politikalar hem iklimimizi serinletecek hem de sofralarımıza gelen gıdaların güvenli, taze ve besleyici olmasını garantileyecektir.