Zor olanını yapamadınız. Sağda solda, işçi sınıfı ve sosyalizm diye atıp tutarken, sömürücünün, işbirlikçinin hasına selam durdunuz. İlk başlarda keyfiniz yerindeydi. Ulusalcı, elitist pis çocuklar içeri alınıyordu ne de olsa… Siz sevmezdiniz onları ya, üzümünü yediniz bağını sormanın âlemi var mıydı? Şüpheye fırsat vermeyecek bir acelecilikle alkış tutarken operasyonlara, o çok sevdiğiniz, işçi sınıfının, kısılan […]
Zor olanını yapamadınız. Sağda solda, işçi sınıfı ve sosyalizm diye atıp tutarken, sömürücünün, işbirlikçinin hasına selam durdunuz. İlk başlarda keyfiniz yerindeydi. Ulusalcı, elitist pis çocuklar içeri alınıyordu ne de olsa… Siz sevmezdiniz onları ya, üzümünü yediniz bağını sormanın âlemi var mıydı? Şüpheye fırsat vermeyecek bir acelecilikle alkış tutarken operasyonlara, o çok sevdiğiniz, işçi sınıfının, kısılan sesi de sizi kendinize getirememişti. Duymuyordunuz… Ülkenin karanlık tarihinin sayfaları aydınlatılırken, durup dinlenmek yakışmazdı size. Dupduru bir siyasal akılla, iktidarın açtığı yolda darbe karşıtlığına devam ettiniz. Bir yandan, “demokrasi için iktidarı zorlamak” gibi takdire şayan stratejiler ortaya atıyor, diğer yandan ürkmemesi için sırtını sıvazlıyordunuz iktidarın, kulağına fısıldıyordunuz; “darbecilerden kurtar bizi…”
Acınacak haldeydiniz yani…
Birkaç eli kanlı faşist, çokça emekli asker içeri alınınca, kim tutardı artık sizi? Neden içeri alındıkları, bu sürecin kime hizmet ettiği, iktidarın zulmü sizi ilgilendirmezdi. Eski düzenin kalıntıları süpürüldükçe dört köşe oldunuz, karanlık yılların ezbere sıraladığınız katliamlarını sayarak ve kendinizi avutarak, yeni düzenin zulmüne meşruluk kazandırdınız. Yüzyılın davası diyorlardı ve siz büyülerine kapıldıkça, hep birlikte coşuyordu badem bıyıklılar.
Sizde ise en ufak bir şüphe kırıntısı yoktu. Hâlbuki iktidarın kendisini konumlandırdığı temel, tam da 12 Eylül generallerinin yarattığı karanlığın ortasıydı… Ayrıca pek sınıfsal analizleriniz vardı sizin. Darbeleri, egemen sistemin ihtiyaçları, sınıf mücadelesinin yok edilmesi, sömürünün derinleştirilmesi falan üzerinden açıklıyordunuz, emperyalizmi de unutmadan… Sonra bu söylediklerinizi yutarak ve hükümetin, ABD’nin pek sevgilisi olduğunu da unutarak, ülke tarihinin en halk düşmanı hükümetinin “darbe tehlikesi” korosuna katıldınız. O, devletlülerin gözünde, Tekel işçileri de darbeci oldu, parasız eğitim isteyen öğrenciler de… O zamanlar biraz olsun utandınız mı bilmiyorum. Kenan Evren’in isminin ülkenin sokaklarını, okullarını süslemesi ve devlet katında “darbe dede”ye saygıda kusur edilmemesi de sizi ayıltmaya yetmedi.
Kontrgerillaya karşı amansız bir mücadele içindeydi iktidar. Yalnız, konu edilen kontrgerillanın, hâşâ, ne sermaye sahipleriyle ne de CIA gibi örgütlerle en ufak bir bağı vardı… Köksüz ve uçsuz bucaksız bir örgüttü bu örgüt… Herhalde emeklilik günlerinde kahvehanede pineklemekten sıkılan bazı kişiler “bari kontrgerilla olalım” diyerek harekete geçmişlerdi. Sizden istenen, emperyalizmin ve sermayenin burnunu sokmadığı, tezgâhlamadığı darbelere, katliamlara inanmanızdı. İnandınız. Zamanında katliam kışkırtıcısı yayınlar yapan cemaat gazetelerinin, polislerle geliştirdiği müthiş dayanışma ile servis edilen yalan yanlış belgeler, “öngörülü” haberlerden de rahatsız olmadınız. Bin türlü hukuksuzluk ve tahrifat yapılıyordu, oysa siz gözlerinizi kapattınız.
Hükümet kontrolünde kanlı tarihimizle yüzleşme süreci ilerledikçe -ki siz “sonuna kadar gidilsin”ciler olarak bundan çok mutluydunuz- ortaya çıktı ki; Gazi katliamını DHKP-C gerçekleştirmiş, MLKP’nin silahlarıyla Ergenekon’un silahları aynıymış, Maraş katliamını Hrant Dink ve arkadaşları planlamış, PKK’yi Ergenekoncular yaratmış…
Siz, sınıf düşmanlarınızdan gelen hamlelerde, onların yaptığı operasyonlarda öküzün altında buzağı hiç aramadınız. Çok çekmiş, bedel ödemiş, yorgun demokratlardınız ve bu yüzden hiçbir fırsatı kaçıramazdınız. Sinekten yağ çıkartırcasına, iktidardan demokrat çıkarmaya çalıştınız. İşin b..unu çıkardınız.
Sonra öğrendik ki arayıp bulamadığımız CIA, Ergenekon operasyonlarına katılan polislerle “delil üretmece” oyunu oynuyormuş. Bu küçük oyunun videolarını ortaya çıkaran internet sitesinin sahibi olan gazeteci tutuklanınca, kendine solcu diyen bir başka gazeteci çıkıp, tüm dava boyunca hepinizin üzerine yerleşen halet-i ruhiyeyi özetlercesine yazdı; “faşist bir işadamı.” Kontrgerilla davasının, işadamlarına da dokunmaya başladığını görüp, davanın anti-kapitalist bir nitelik kazandığını söylemenizi beklerdim. Ancak beni yanılttınız, tebrik ederim.
Şimdi, darbe günlüklerini ortaya çıkaran gazeteci ve Ergenekoncu olacağına hiç mi hiç ihtimal vermediğiniz başka bir gazeteci tutuklanınca ayılmanın eşiğine geldiniz. Cemaatin pisliklerini ortaya koyan bir kitap yazmaya hazırlanıyormuş. Buna bakarak, muhaliflerin susturulduğunu söyleyebiliyorsunuz en azından. Aslında bu operasyon çok daha kapsamlı ve bu operasyonun çok daha büyük hedefleri var. Yeni bir rejim tesis etme operasyonu bu, tarihi yeniden yazma operasyonu, sermayeyi aklama operasyonu…
Ergenekon Davası sulandırılmadı, o hep planlandığı gibi gitti de, siz, hayal kırıklığıyla akıttığınız gözyaşlarınızla solu/sosyalizmi sulandırdınız.
İçinizde hala Ergenekon davasına umutla bakanlar olabilir diye söylüyorum; Son gözaltılar Ergenekon davasının itibarını zedelemek için bizzat Ergenekoncular tarafından yapılmış olabilir… Ne dersiniz?
Yine de siz bilirsiniz ama bana kalırsa fazla zorlamayın. İşin kolayına kaçıp, kandırılmasına alet olduğunuz Türkiye halkına özeleştiri verin.
emrefidan@ymail.com