Türkiye genel seçimlere giderken küresel krizin yıkıcı etkilerinin görece hafiflediği bir döneme giriyoruz. Bunun en güncel ve en çok kullanılan göstergesi yakın zamanda açıklanan 2010 yılı işsizlik gerçekleşmeleri oldu. TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2009 yılında yüzde 14 olan işsizlik, 2010 yılında yüzde 11,9’a düştü. Hükümet kanadından ve onun destekçisi kalemşor iktisatçılar tarafından bu düşüş çok […]
Türkiye genel seçimlere giderken küresel krizin yıkıcı etkilerinin görece hafiflediği bir döneme giriyoruz. Bunun en güncel ve en çok kullanılan göstergesi yakın zamanda açıklanan 2010 yılı işsizlik gerçekleşmeleri oldu. TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2009 yılında yüzde 14 olan işsizlik, 2010 yılında yüzde 11,9’a düştü. Hükümet kanadından ve onun destekçisi kalemşor iktisatçılar tarafından bu düşüş çok olumlu karşılandı. Hükümete iktisadi meseleler konusunda eleştirilerini sadece işsizlik artınca ve ekonomik büyüme yavaşlayınca yapan iktisatçılar açısından bu gelinen noktada artık eleştirecek bir şey kalmamıştır. Hükümet, üzerine düşeni yapmıştır krizin teğet geçmesini sağlamıştır. 2009 yılında yaşanan ekonomik daralma ve artan işsizlik yerini olumlu gelişmelere bırakmıştır. Meseleye sadece bu açıdan bakan iktisatçılar açısından başbakanın kriz teğet geçecek sözü anlamlanmıştır aslında. Hatta bunun yanına son 69 yılın en düşük enflasyon rakamını da eklersek tablo şahane olacak.
Birgün gazetesi yazarı Aziz Çelik ile Taraf gazetesi yazarları arasında geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen ekonomik duruma yönelik tartışma da tam da bu dil üzerine olmuştur. Taraf gazetesi yazarı Roni Margulies ekonominin iyi gittiğini biraz önce değerlendirdiğim kriterlere bakarak yazmıştır. Bunda aslında eleştirecek bir nokta yok sadece komik olan kendisine Marksist diyen bir kişinin ekonomiyi büyüme ve işsizlik rakamları ile değerlendirmesi ve bir sonuca varmasıdır. Bu yazıya cevap olarak Aziz Çelik de bu bakış açısını eleştirmiş ve işsizlik rakamlarının gerçeği yansıtmadığını ve ilave olarak TÜSİAD ve TİSK’in kullandığı işsizlik göstergelerinde de artış olduğunu yazarak tartışmayı sürdürmüştür. Marksist bakış açısı taşıdığını iddia eden bir kişinin sömürü oranlarına, artık değer oranlarına ve azalan karlar meselelerine dair yorum yapması gerektiğini söylemiştir. Aslında genel olarak bu ve benzeri tartışmaları değerlendirirsek yazının ilk bölümünde yer alan iktisatçı ve ekonomiye yaklaşım meselesine dönüyoruz.
Resmi ya da özel olarak tanımlanmış işsizlik rakamlarındaki artışları yorumlayarak ekonomi yönetimini mahkûm etmeye çalışan anlayış kaybetmiştir. Bunu, bugün açıklanan sonuçlarla rahatlıkla görebiliyoruz. Meseleye bu şekilde yaklaşan iktisatçılar, AKP’nin seçim propagandası olarak kullanacağı sonuçları eleştiremez hale gelmiştir.
Peki, nasıl tartışmalı ya da hangi verilere bakmalıyız?
İşsizlik rakamlarında yaşanan iyileşmenin yanında ekonomide birçok alanda olumsuz gelişmeler de yaşanmaktadır. Mevcut iktisadi durumun fotoğrafını iyi çekebilmek için azalan işsizliğin yanında son zamanlarda artan gıda fiyatlarına, yakın zamanda açıklanan yoksulluk verilerine de değinmek gerekir. Örnek olarak verirsek, son dönemde Mısır, Tunus ve Libya hattında başlayan halk ayaklanmalarının temel nedenlerinden olan gıda ve tarım ürünleri fiyatlarındaki yükseliş Türkiye’yi de etkilemektedir. Pamuğun kilo fiyatı 2010 Ocak ayında 2,5 lira iken bugün 7 liraya kadar yükselmiştir. Bunun yanında, artan petrol fiyatları nedeniyle gazyağı, motorin, kalorifer yakıtına da birden fazla zam gelmiştir son dönemde. Küresel ekonomide yaşanan belirsizliklerden dolayı artan gıda fiyatlarının olumsuz etkisi yurtiçi gıda piyasasının küresel rekabete tamamen açık olması nedeniyle Türkiye’de doğrudan hissedilmektedir. Gıda ve petrol fiyatlarında yaşanan ve yaşanmaya devam edeceği öngörülen artışlar önümüzdeki dönemde iktisadi gerçekleşmelerin önemli bir belirleyeni olacaktır. Bunu ekonomiden sorumlu devlet bakanı Ali Babacan da açıklamaları ile teyit etmiştir. Babacan’ın ekibinin yaptığı hesaplara göre petrol fiyatlarında 10 dolarlık artış enflasyonu yarım puan, cari açığı 4 milyar dolar artıracaktır. Görünen o ki, hükümet yetkilileri bu açıklamaları ile önümüzdeki günlerde gelecek zamlara halkı hazırlamaya çalışmakta. Anlaşılan, artık klasik haline gelen “bizden değil dışarıdan kaynaklı” açıklamaları sıklaşacak.
Son dönemde açıklanan yoksulluk verileri de mevcut durumu güzelleme gayretlerine gölge düşürmektedir. TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2008 yılında yüzde 8,1 olan en yoksul yüzde 20’lik kesim ile en zengin yüzde 20’lik kesim arasındaki fark 2009 yılında yüzde 8,5’e çıkmıştır. Bir diğer bakılması gereken gösterge de Türk-İş ‘in dört kişilik aile için belirlediği aylık açlık sınırı olan 890 liradır. Bu göstergeyi anlamlı kılan ise aylık net asgari ücretin 603 lira olmasıdır.
Son söz yerine, Taraf gazetesinde Roni Margulies yukarda bahsettiğim yazısında solcular ekonomi tartışmaz demişti. İlk olarak belirtmek isterim ki onun yaptığı şekilde ekonomi tartışması yapanlara solcu denilmez ya da kendilerini o şekilde tanımlasalar bile bir anlam ifade etmez. İkinci nokta da başka dünya mümkündür diyerek sesini yükselten ve kalemini sonuna kadar kullanan iktisatçılar da vardır ve esas olan onların yaptıkları tartışmalardır. Sonuçta esas sol olan da esas iktisat olan da odur, gerisi hegemonya güzellemesinden başka bir şey değildir. Hayata ve iktisada soldan bakan kişilerin de böyle güzellemelere ihtiyacı yoktur.