13 Şubat 1961 yılında bir grup sendikacı tarafından Türkiye İşçi Partisi’nin kurulmasının üzerinden 50 yıl geçti. Kurucu sendikacıları hayırla anarak devam ediyorum. Öznelliklerden arınmış, daha objektif bir değerlendirme yapabilmek için 50 yıllık zaman dilimi, herhalde yeteri nesnelliği barındırır. Kanımca bunu yaparken iki ölçüte özellikle dikkat etmek gerekiyor: Birincisi, o olgunun “tarih olan tarihi”nde rol almış, […]
13 Şubat 1961 yılında bir grup sendikacı tarafından Türkiye İşçi Partisi’nin kurulmasının üzerinden 50 yıl geçti. Kurucu sendikacıları hayırla anarak devam ediyorum. Öznelliklerden arınmış, daha objektif bir değerlendirme yapabilmek için 50 yıllık zaman dilimi, herhalde yeteri nesnelliği barındırır. Kanımca bunu yaparken iki ölçüte özellikle dikkat etmek gerekiyor: Birincisi, o olgunun “tarih olan tarihi”nde rol almış, halen yaşayan bütün unsurların kendisini ifade etmesine, ayrımcı, dışlayıcı ve tekkeci davranmaktan kaçınarak, olanak tanımak; ikincisi, TİP’i nihayetinde politik bir araç olduğunu unutmadan, sınıf mücadelesinin akışkanlığından koparmamaya ve “hey gidi günler” edebiyatına hapsetmemeye özen göstermek.
Bu anlayışın izinde söyleyebileceklerimden bazıları şöyle:
1. TİP, II. Dünya Savaşı’ndan sonra sosyalist sistemin güçlenmesiyle uluslararası ilişkilerde/düzlemde ezilen halkların lehine değişen dengelerin yarattığı ortamdan da beslenerek yükselen eşitlikçi, demokratik, bağımsızlıkçı yönelimleri/hareketleri, Soğuk Savaş’ın kıskacında boğmak isteyen emperyalist gericiliğe karşı gelişen direnişlerden soyutlanarak ele alınamaz.
2. TİP, Ülkemizde 27 Mayıs Hareketinin hızlandırdığı tarihin ve aydınlanmacı anayasal iklimin ardından sahneye çıkmıştır. Çıkışıyla kalmamış, sahnenin emekten yana, barış-özgürlük ve eşitlikten yana etkinleşmesi, genişlemesi için başat faktör olmuştur. Cumhuriyetin “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kütleyiz” paradigması sosyoekonomik gelişmelerle paramparça olmuş, toplumdaki çatallaşma, ayrışma iyice günışığına çıkmıştır.
3. TİP, “saf” emekçi duyuşun, sınıfsal refleksin bir ürünüdür. Adeta kendiliğinden bilincin patlamasıdır. TİP’i kuran, büyüten, yöneten irade aynı değildir. Elbette aralarında, geçişkenlik, etkileşim, bağlantı vardır ama görece farklı yoğunlukta kuvvetlerdir. Kuruluşunda sosyalistlik iddiası yoktur; sosyalistleşmesi belli bir aşamadan sonra olmuştur. Deyim yerindeyse “aydın aşısı”yla sosyalistleşme sürecine girmiş; çekirdeğini M.A. Aybar’ın, B. Boran’ın, N. Sargın’ın, A. Cemgil’in, S. Aren’in oluşturduğu TKP üyesi aydınlarla sınıf partisi kimliğine doğru evrimine başlamıştır.
4. TİP, kendisinden önceki ileri potansiyelden/örneklerden esinlenmiş, kendisinden sonraki tüm sol birikime analık yapmış, ama münhasıran kendi yolunu kendi açmıştır. Kendinden önceki pratikleri içerebildiği kadar içermiş, ancak hiçbir akımın doğrusal bir uzantısı olmadığı gibi kendisinden sonra da doğrusal bir temsilci ikame etmemiştir. TİP’e sol tarihin hemen hemen bütün aktörleri katkı sunmuş, emek vermiş, özveride bulunmuştur; istismarcılar istisna… Ne var ki dönem dönem TİP için risk alan, ter akıtan bu aktörlerin pek çoğu yavrusunu yiyen timsaha dönüşmekten kurtulamamışlardır. TİP ise neredeyse tüm sol hareketlere kendinden katmış; hiçbir sol yapıya kendini taşımamıştır. Bugün de ortak bir hazine olarak tutkun öğreticiliği ile siyasi hafızamızda parlamaktadır.
5. TİP, ikinci ve birinci TİP’in diyalektik toplamıdır. TİP, mantıksal denmese bile sınıfsal sınırına ikinci TİP’le ulaşmıştır. İkinci TİP anlaşılmadan birinci TİP kavranamaz. TİP, sınıf savaşını uluslararası çapta emperyalizmle sosyalizm arasında seyreden bir mücadele olarak tanımlayan, 20. yüzyıl dünyasını kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı/süreci içinde kavrayan tezleriyle ve; Türkiye’de esas itibariyle burjuva devrimler aşamasının tamamlandığı, “baş ve temel” çelişkinin emek-sermaye çelişkisi olduğu; üstelik de, eşitsiz gelişim yasası gereği toplumların doğrusal bir evrim modeli izlemelerinin zorunlu olmadığı varsayımına dayalı olarak belirlediği devrimci adımın sosyalist niteliğine vurgu yapan çözümlemeleriyle yol açmıştır. Dolaysıyla ikinci TİP, sosyalist devrim stratejisinin, meşru sınıf örgütü modelinin, enternasyonalist siyasi mücadele yönteminin uzun deneyimlerden/dönemeçlerden/tartışmalardan geçerek kristalize olmuş halidir.
6. TİP, sağlam bir entelektüel öngörünün, sınıfsal inadın ve devrimci çabanın eşliğinde inşa edilen teorik omurgasını terk edince, terk edişte kuşkusuz dış baskıların, iki kere yasaklanmanın, zindanların, vahşi saldırıların dayanma katsayısını yıpratıcı etkisini hafife almamakla birlikte, aslında kendi kendisini tasfiye etmek zorunda kalmış; sol geleneğe, sol düşünceye kazandırdığı birçok değeri demokrasi havariliği, sivil toplumculuk, küresel uzlaşma yeline savurmuştur. TİP, “TİP”lilere bırakılmayacak kadar önemli bir toplumsal olaydır; zira TİP’in mirasındaki yol gösterici kılavuz sınıfın ve bilimin ışığı’dır.
7. TİP, bütün engellemelere/dayatmalara/zorlamalara rağmen sosyalist siyasetin legal, kitlesel, barışçıl zeminde sürdürülebilmesi uğruna, en yakın müttefiklerinin, dostlarının tepkilerini, sert eleştirilerini göğüsleyerek örgütsel yapısında tutarlılığı ön planda tutmaya özen göstermiştir.
8. TİP, kurulduğu gibi, bir daha kurulamaz. TİP’in tekrarı TİP’in bütünleşik gerçekliğine, tarihi maddeciliğe yabancılaşmış bir düştür. Bu, TİP’in misyonunu tamamladığı, TİP’in kendi içinden çıkardığı kadroların miadını doldurduğu anlamına gelmiyor; artık doğduğu koşullara, gerçeklere uzak olmaktan öte, TİP’in niteliksel özü ile yeni formlara bürünerek kendini yeniden üretmesi, siyasi rasyonaliteye, bilimsel disipline, sınıfsal dinamizme ve tarihi çerçeveye daha uygun/uyarlı seyretme “yasası”ndan ileri geliyor.
Tarihin bu aşamasında, bu ülkede, bu sınıf TİP’siz bir TİP’i mutlaka yaratmış olmalı!..
Ankara, 26. 02. 2011
* TİP’in 50. kuruluş yılı nedeniyle, kıraç topraklara sosyalizm ekmeye ve sonsuz kardeşliğin aydınlığını aramaya koyulan ve asırlık davalarının bayrağını yüzyılımızda da dimdik tutan tüm parti militanlarına, emektarlarına sevgi ve saygılarımla…