Libya’nın yaşlı, paranoyak ve çılgın tilkisi yıkılıyor. Absürd “Yeşil Kitap”ın yazarı, bir zamanlar Belgrad’daki Bağlantısızlar Hareketi’ne beyaz atını sürerek gitmek istediğini açıklayan Kaddafi’nin işi bitmek üzere, belki de bitti. İlk defa 30 yıldan uzun bir süre önce gördüğüm adam, halkı tarafından cezalandırılıyor. Youtube ve Facebook’a baktığımda gördüğüm donuk ve grenli gerçeklik, fantezinin cesetlere, sinirli adamlara, […]
Libya’nın yaşlı, paranoyak ve çılgın tilkisi yıkılıyor. Absürd “Yeşil Kitap”ın yazarı, bir zamanlar Belgrad’daki Bağlantısızlar Hareketi’ne beyaz atını sürerek gitmek istediğini açıklayan Kaddafi’nin işi bitmek üzere, belki de bitti. İlk defa 30 yıldan uzun bir süre önce gördüğüm adam, halkı tarafından cezalandırılıyor.
Youtube ve Facebook’a baktığımda gördüğüm donuk ve grenli gerçeklik, fantezinin cesetlere, sinirli adamlara, arabadan sarkan silahlı kadınlara, kalabalık öğrenci gruplarına ve ateşe dönüşüp Bingazi ve Trablus’daki polis karakollarını ve tiranın yeşil kitabını yaktığını gösteriyordu. Ateşlenen silahlar ve cep telefonlarında yükselen çığlık, zaman zaman batının da desteklediği rejimin mezar taşı yazısını yazıyor.
Burada, zihinlerimizi eksantrik bir tutkunun beynine yoğunlaştıracak gerçek bir hikaye var. Birkaç gün önce, halk Kaddafi’ye olan öfkesini gösterirken yaşlı tilki yüz kırışıklıklarını gidermek için bir operasyon yaptırmayı düşünüyordu. Kaddafi, yüz ifadesiyle trajedi rolündeki bir komedi oyuncusuna benziyor.
Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam, Bingazi ve Trablus’taki olaylar patlak verdiğinde babasının rolünü oynamaya başladı. “Petrolü ve doğalgazı unutun” dedi ahmak herif, “iç savaş başlıyor”.
Eğer Libya’da yaşanılanlar gerçek bir devrimse, çok yakında Trablus’un gizli dosyalarına erişip Lockerbie faciasının, 1989 UTA 722 numaralı uçuşun bombalanmasının, Berlin’deki disko bombalanmasının, Britanyalı bir polis kadının öldürülmesinin, muhaliflerinin suikasta kurban gitmesinin ve IRA silahları ile olan ilişkisinin Libya versiyonlarını okuma şansımız olacak – eğer batılı güçler büyük bir yağma hareketine girişip bu dosyaların ortaya çıkmasını engellemezse.
Kim bilir, belki bu arşivlerin içerisinde Blair’in ziyaretiyle ilgili belgeler de bulabiliriz. Blair ile Kaddafi’nin el sıkışmasının ardından, Suudiler Kaddafi’yi Britanya’nın müttefiki olan Kral Abdullah’ı öldürme planı hazırladığı gerekçesiyle suçlamıştı.
Bütün Ortadoğu hikayelerinde olduğu gibi, Kaddafi’nin düşüşüne de tarihsel bir anlatı eşlik ediyor. On yıllar boyunca düşmanları onu öldürmeye çalıştı. Bu düşmanlar, milliyetçiler, hapishanelerde işkence görenler ve Bingazi sokaklarındaki İslamcılardı. Ve o, hepsini bastırdı. Hatta, 1979 yılında Bingazi’nin meydanında muhalif öğrencileri asınca, şehir şehitlik mertebesine yükseliyordu. 1993 yılında Libyalı insan hakları savunucusu Mansur al-Kikhiya’nın, Kaddafi’nin siyasi tutukluları öldürmesinden rahatsız olduğunu söyledikten sonra Kahire’de bir konferansa katılırken kaybolmasından bahsetmiyorum bile. 42 yıl önce Dışişleri Bakanlığımızın Kaddafi darbesini ve yozlaşmış Kral İdris’in gitmesini kutladığını da unutmayalım.
Libyalı muhalif bir grubun bize yıllar önce dediği gibi – o zamanlar bu insanları pek umursamıyorduk – “Kaddafi bizi kendi döneminde gerçekleşen her insani gelişmenin yaratıcısı olduğuna inandıracak”.
Kaddafi Belgrad’daki Bağlantısızlar Hareketi’ne beyaz atıyla gitmedi, ama gelirken uçağıyla develer getirdi, taze deve sütü içebilmek için.
Indipendent’tan çeviren: Onur Erem
www.indipendent.co.uk