Hasan Bülent Kahraman, ‘Sabah’ gazetesinde ilki ‘Kendimizden Korkmak ve Osmanlıca’ (05 Ocak 2011), ikincisi ‘Sosyal Bilimler Liseleri’ (07 Ocak 2011) iki yazı yayımladı. İlki konusundaki düşüncelerimi sonraya bırakarak, ‘Sosyal Bilimler Liseleri’ başlıklı yazısını ele almak istiyorum. Kahraman, bu yazısında bir öncekine atıfta bulunarak ‘Orta eğitime [‘öğretime’ olacak, H.Y.] Osmanlıca/ Eski Yazı ve Divan Edebiyatı dersini […]
Hasan Bülent Kahraman, ‘Sabah’ gazetesinde ilki ‘Kendimizden Korkmak ve Osmanlıca’ (05 Ocak 2011), ikincisi ‘Sosyal Bilimler Liseleri’ (07 Ocak 2011) iki yazı yayımladı. İlki konusundaki düşüncelerimi sonraya bırakarak, ‘Sosyal Bilimler Liseleri’ başlıklı yazısını ele almak istiyorum.
Kahraman, bu yazısında bir öncekine atıfta bulunarak ‘Orta eğitime [‘öğretime’ olacak, H.Y.] Osmanlıca/ Eski Yazı ve Divan Edebiyatı dersini seçmeli, Osmanlı Kültürü diye bir dersi zorunlu olarak koyalım, dedim’ dedikten sonra ‘yağan e posta yağmuru altında’ görüşlerini ‘biraz daha genişletmek, bir adım daha ileriye gitmek zorunluluğu çıktı[ğını]’ bildiriyor ve şunları söylüyor: ‘Şu halde önerimi bir parça daha derinleştirerek orta eğitim [‘öğretim’ olacak H.Y.] sistemimizin mutlaka bir Sosyal Bilimler Lisesi kurması gerektiğini öne süreyim.’
Şu işe bakınız ki, ülkemizin medar-ı iftiharı olan yeni ‘cihan münevveri’ Hasan Bülent Kahraman’ın, ‘sistemimizin mutlaka […] kurması gerektiğini öne sür[düğü]’ Sosyal Bilimler Liseleri, 2003 yılından bu yana Türkiye’nin birçok ilinde açılmıştır. İlk Sosyal Bilimler Lisesi, İstanbul’da açılan Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesi’dir ve 2003-2004 ders yılından bu yana eğitim vermektedir. Dahası, şu anda mevcut Sosyal Bilimler Liselerinin sayısı 27’dir.
‘Cihan münevveri’mizin, Türkiye’de neredeyse on yıla yakın bir süreden beri faaliyette olan Sosyal Bilimler Liselerinin varlığından haberi yoktur!
Liselerde Osmanlıca meselesine gelince, Hasan Bülent Kahraman bu konunun neredeyse 50 yıldan beri, Türkiye’de bir kesim entelijensiyasının gündeminde olduğundan da haberli görünmüyor. Eğer yanılmıyorsam bu konuyu, 1950’li yıllarda ‘Forum’ dergisindeki bir yazısıyla ilk kez gündeme taşıyan rahmetli Prof. Dr. Mehmet Kaplan olmuştur. Benim de bu konuya bir nebze katkım olmuştur. 1976 yılında, o yıllarda haftada bir köşe yazılarımın yayımlandığı ‘Politika’ gazetesinde (gazeteyi, rahmetli İsmail Cem yönetiyordu), ‘Liselerde Osmanlıca Eğitimi’ (16 Nisan, 1976) başlıklı bir yazı yazmış ve özet olarak, ‘geçmişi bir kültür birikimi olarak’ kavrayabilmek için Osmanlıca’nın Lise müfredat programına alınmasını önermiştim. Haydi ben bir yana, ‘cihan münevveri’ Kahraman’ımızın, o kadar hayran olduğu Attila İlhan üstadının bu konudaki yazılarını da okumadığı anlaşılıyor, ki İlhan da bu konuda az yazı yazmamıştır;- HBK’nın bunlardan da haberi yok!
Dahası, HBK’nın kurulmasını önerdiği [ve yaklaşık on yıldan beri eğitim veren] Sosyal Bilimler Liselerinde Osmanlıca 10. ve 11. sınıflarda, haftada 2 saat zorunlu, 12. sınıflardaysa, haftada bir saat seçmeli ders olarak veriliyor. Yeni ‘Cihan Münevveri’miz bunu da bilmiyor!
Kahraman’ımızı uyarıyorum: Türkiye’de Osmanlı’dan söz etmek, Osmanlıca öğretilmesini istemek, Divan edebiyatının müfredat programlarında kalmasından yana olmak ve Osmanlı kültürünün müfredata alınmasını talep etmek, bu taleplerde bulunanın başını belaya sokar. Kemalistler derhal arslan kesilerek sizi gericilikle, faşistlikle, yobazlıkla itham ederler! Benim 1976’da başıma gelenler gibi: Mesela, toprağı bol olsun Melih Cevdet Anday, Osmanlı kültürünü ve Divan Edebiyatını savundum diye, 14 Mayıs 1976 günü Cumhuriyet gazetesinde cevap vermiş ve Divan şiirinin ‘açıklamaları ve yüz, yüzelli sözcüklük sözlüğü ile küçük bir Divan şiiri antologyasının’, onu öğretmek için yeterli olacağını öne sürmüştü. Dahası, Osmanlıcanın Liselerde okutulmasına, seçmeli ders bile olsa, ‘gericilik’ gözüyle bakıyordu Anday…
Kısaca şu: Osmanlıcanın müfredat programlarına alınması, üzerinde uzun uzun tartışılmış bir meseledir;-Sosyal Bilimler Lisesi konusu da öyle! Kahraman’ımız, Hazreti İsa’nın çarmıha gerilişinden 17 yüzyıl sonra bir yahudiyi falakaya yatıran yeniçeri ağası gibi! ‘Ulan’, demiş yeniçeri ağası, ‘siz İsa peygamberi öldürtmüşsünüz!’; ‘Aman efendimiz’ diye cevap vermiş falakaya yatırılan yahudi, ‘o olay, 1700 yıl önceydi!’: Yeniçeri ağası gürlemiş: ‘Bana ne, ben yeni duydum!’
Ya Rab, bu Hasan Bülent ne tükenmez bir hazinedir!