İnsan, eğer insan kalacaksa, taraf tutmak zorundadır. G. Greene Aylardan şiddetli bir Ekim. Günlerden taciz, tecavüz ya da cinayet… Geçen ay 22 kadın daha cinsiyetinin kara yazgısıyla, ölümle karşılaştı (Kaynak: ESP Kadın Meclisi araştırması). Evet… Ekim 2010’da Türkiye’de 20 kadın, kadın oldukları için öldürüldü… Ne idi suçları: kimisi çok sevilmişti, kimisi arkadaşlarıyla sinemaya gitmişti, kimisi […]
İnsan, eğer insan kalacaksa, taraf tutmak zorundadır. G. Greene
Aylardan şiddetli bir Ekim. Günlerden taciz, tecavüz ya da cinayet… Geçen ay 22 kadın daha cinsiyetinin kara yazgısıyla, ölümle karşılaştı (Kaynak: ESP Kadın Meclisi araştırması). Evet… Ekim 2010’da Türkiye’de 20 kadın, kadın oldukları için öldürüldü… Ne idi suçları: kimisi çok sevilmişti, kimisi arkadaşlarıyla sinemaya gitmişti, kimisi takmış takınmış süslenmişti, kimisi karanlıkta yalnız yürüyecek kadar cesaret göstermişti. Ne kabarık bir suç listesi değil mi? Aşağıdaki ise şiddetin 2008 Türkiye haritası.
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün yaptığı araştırma, kadına yönelik şiddetin korkunç boyutlarını ortaya koyuyor. 24 bin 48 evde yapılan araştırmada kadınların yüzde 53’ünün fiziksel şiddete uğradığı tespit edildi. Araştırmanın en çarpıcı sonucu ise şiddet gören kadınların yüzde 92’sinin bunu gizlemesi ve yakınlarına ya da kimseye haber vermemesi! İnsan neden haber ver-e-mez! Eğer paylaştığında sıcak bir kucak bulabileceğine inansa, itilip dışlanmayacağına, suçlanmayacağına inansa susar mı, saklar mı? Demek ki kadın bir dayanışma eksikliği ya da yoksunluğu ile karşı karşıya olduğunu biliyor ve susuyor.
Evet kadın örgütleri, yasalar, tutanaklar, kadının statüsünden sorumlu bir devlet bakanı her şey tamam da neden hala gerçekler bu kadar ürkütücü. Neden sonuç almak bu kadar zor oluyor. Çünkü kadın dayanışmasının bireysel ayağı hala zayıf. Çünkü bir kadın şiddetle karşı karşıya kaldığında ilk müdahalesini komşusu ya da bir diğer kadın yapacaktır ama ya kadın komşusu şiddete uğrarken perdesini çekip fasulyesini ayıklamaya devam ediyorsa, susuyorsa? O halde şiddet gibi yaygın bir sorunla mücadelede dernekler, örgütler, kollar, sığınma evleri kadar hiçbir sıfatı ya da örgütlülük durumu bulunmayan kadınların da yadsınamaz gücü dikkate alınmalı. Peki biz ne zaman unuttuk birbirimizin derdine derman olmayı, bize o perdeyi kim çektirdi. Yani şiddetle karşılaştığınızda ne yapacağınız kadar çevrenizde şiddetle karşılaşan birisi için neler yapılabilir de tartışılmalı. Bunun makro çözümleri kadar spontan, o ana ve şartlara ilişkin mikro çözümleri de üzerinde durulmaya değer.
Dövülen erkek kuratırılır, peki kadın?
Geçenlerde Tarlabaşı’nda yürürken dikkatimi çekti, iki erkek aniden kavgaya tutuştu ve orada bulunan erkeklerin hemen hepsi müdahale edip dayak yemekte olan adamı öteki adamın elinden kurtardı (bknz: son paragraf). Oysa şiddete maruz kalan kadın olduğunda diğer kadınların araya girme ya da kadını kurtarma cesaretinden yoksunlaştırılmış olduğunu görüyoruz. Aslında kadının içine düştüğü bu suskunluk hali de yine erkek örgütlülüğünün bir sonucu değil midir?
Birçok bilimsel çalışmanın ortaya koyduğu yadsınmaz gerçek olan ‘kadının daha sosyal oluşu, iletişime daha açık oluşu ve duyarlılığı’ nasıl oluyor da erkek lehine bir suskunluğa dönüşüyor. Belki örgütler kadar önemli bir diğer itici etken olan bireysel duyarlılık ve müdahale daha özenle işlenmeli ve hatırlatılmalı. En azından aile içi şiddettin önüne geçmede mahalledeki kadınların duyarlılığı, bilinci nasıl tetiklenebilir? Bunun için neler yapılmalı?
İnanıyorum ki şiddetle mücadelede en önemli önleyici eylem, polisten, sığınma evinden, dernekten, politik kadın kollarından önce hemen oradan geçmekte olan ve hiçbir sıfatı olmayan cesur bir diğer kadından gelebilecektir.
Şiddete karşı doğal örgütlülüğün en hoşuma giden başarılı bir örneğiyle ise 31.10 2010 tarihli Radikal gazetesinde Bülent Somay’ın yazısında karşılaştım. Somay yazısında Bonobo adı verilen bir şempanzemsi/insansı türü tanıtmış. Bonoboların en temel özelliği son derece barışçıl olmaları. Genetik olarak neredeyse yüzde 98 insansı olan Bonoboların cinsel yaşamları ve şiddete karşı gösterdikleri dayanışma ise hepimize örnek olabilecek özelliklere sahip: Tüm hayvanlar arasında yüz yüze (insan gibi) cinsel ilişkiye girebilen tek tür. Öpüşüyorlar, hem de Fransız usulü. Cinsel ilişki ise insanları kıskandıracak kadar rıza temelinde ve serbest. Ne tekeşlilik, ne de erkek-egemen bir çokeşlilik var. Şiddetin yerini cinsel ilişki almış; kuzenleri şempanzelerin, gorillerin, orangutanların (ve maalesef insanların) aksine, anlaşmazlıklarını dövüşerek değil sevişerek çözüyorlar ve en önemlisi, tecavüz yok: Bir erkek bir dişiyi cinsel ilişkiye zorlamaya kalkacak olduğunda ise topluluğun tüm dişileri o erkeği döve döve dışarı atıyorlar. Böylece tecavüz vakası görülmediği gibi, tecavüze karşı kadınlar arası bireysel dayanışma açısından ise insanları bile özendirecek bir yaşamları var. KSGM’ nin yaptığı çalışma sonuçlarından da açıkça anlaşılıyor ki kadın dayanışması açısından Bonobolardan öğreneceklerimiz var!
Şiddetsiz ve sağlıcakla kalın!