Kurtulmuş’un geldiği ana damar olan ERBAKAN’ın partileri MİLLİ NİZAM PARTİSİ, MİLLİ SELAMET partileri vb. de sol söylemlerle yola çıkmışlardı ve bu nedenle kendilerine “karpuz gibi; dışı yeşil, içi kırmızı” denirdi. Ama onların kırmızısını gören, eden olmamıştır. Büyük bir gürültü ile Saadet Partisi’nden ayrılarak yeni parti kurma çalışmalarına başlayan Numan Kurtulmuş, tekelci medyada benzer durumda hiçbir […]
Kurtulmuş’un geldiği ana damar olan ERBAKAN’ın partileri MİLLİ NİZAM PARTİSİ, MİLLİ SELAMET partileri vb. de sol söylemlerle yola çıkmışlardı ve bu nedenle kendilerine “karpuz gibi; dışı yeşil, içi kırmızı” denirdi. Ama onların kırmızısını gören, eden olmamıştır.
Büyük bir gürültü ile Saadet Partisi’nden ayrılarak yeni parti kurma çalışmalarına başlayan Numan Kurtulmuş, tekelci medyada benzer durumda hiçbir lidere nasip olmayacak kadar haber olmaya devam ediyor. 10Ekim 2010 tarihli Milliyet gazetesinde gazetecilere verdiği demeçte “EHLİ İNSAF, EHLİ NAMUS, ADALET duygusu yüksek herkesle bu yola devam edeceğiz” dedikten sonra “ANTİ EMPERYALİST olan, ÖZGÜRLÜKTEN, ADALETTEN yana olan herkese kapımız açıktır” demiştir.
Bir sonraki gün gene Milliyet’in manşetinden verilen, Devrim Sevimay’a verdiği röportajında hem içinden çıktığı Saadet Partisi’ni hem de bu partiden ayrılan AKP’yi eleştiren Kurtulmuş’un öne çıkan kimi sözleri şöyle:
“Yeni adresin (Politikanın demek istiyor) dört tane temel nirengi noktası var: 1- Biz yerliyiz. Yani ayakları Anadolu ve Trakya toprakları üzerine basan bir çözümden yanayız. Dünyadaki bütün gelişmeleri takip ediyoruz, dünya gerçekleriyle uyumluyuz, ama Türkiye’nin ihtiyaçlarını önceleyen bir siyaset anlayışına sahibiz. 2- Biz antiemperyalistiz. Türkiye’nin belli boyunduruklar altına alınmasına rıza göstermiyoruz. 3- Biz bir grubun, bir cemaatin, bir kesimin değil, bütün Türkiye’nin partisi olacağız. 4- Biz maneviyatçıyız. Bunu sadece dindarlık anlamında söylemiyorum. Kamu işlerinde, millet yönetiminde hassas olan bir anlayışı, bireysel ahlâkın ötesinde bir ‘sistem ahlâkı’nı kastediyorum.”
“Bunlar temel noktalarımız. Bir de vaatlerimiz var. Biz insanlara sadece üç şeyi vaat ediyoruz: 1- Özgürlük. 2- Adalet. 3- Hakça bir paylaşım, refahtan pay alma.”
Kurtulmuş (sanırım AKP’ye) ağır göndermelerde bulunuyor:
“Ayrıca biz şu üç şeyi de asla yapmayacağımıza söz veriyoruz: 1- Firavunlaşmayacağız. Yani gücü eline geçirdiği zaman insanlara zulmeden, baskı yapan despotlar olmayacağız. 2- Karunlaşmayacağız. Yani kamu kaynaklarını, yönetimin imkânlarını kullanarak milletin malıyla mülküyle haksız yere zenginleşmeyeceğiz. 3- Belamlaşmayacağız. Belam, burada firavunun ve Karun’un zulmüne karşı dini meşruiyet sağlamaya çalışan, dini yanlış politikalarına alet eden şahsı sembolize ediyor. Biz bu üçünü asla yapmayacağız, ki zaten Türkiye’nin bugünkü ihtiyacı da bu.”
Kurtulmuş SP’den ayrılmış biri gibi değil de bir komünist parti kurucusu gibi konuşuyor:
“Bizim çekirdek tabanımız belli bir ekonomik kalkınma sağlanırken unutulanlar, mazlum bırakılanlar, mağdur edilenler, bir de çok güzel bir tabir var, madunlar*… Yani toplumun bütün kenarda bırakılmış olanları. Hiçbir şekilde gelişmelerden pay alamayanlar. Haksızlığa uğrayanlar. Bütün bunların hepsi bizim ilk planda etrafımızda olacak, beraber siyaset yapacağımız insanlardır.”
“Bu ülkede sadece varoşlar değil ki haksızlığa uğrayanlar… Unutulanlar var. Özgürleşme talebi içerisinde olanlar var. Adalet isteyenler var. Ekonomik gelişmeden hakça pay almak isteyenler var. Onların hepsinin adresi biz olacağız.”
“Liberallikten kasıt fikri ve siyasi özgürlükler anlamındaysa, evet. Ama neoliberal iktisat tezleri ise, onları benim savunmam asla mümkün değil.”
Maddi kaynak konusunda şu yanıtı veriyor:
“Bu millet inanırsa sırtındaki ceketini çıkartır verir, destek olur. Bizim hiçbir zaman bu anlamda milletten başka bir kaynağımız olmayacak. Arkadaşlarımız, bu işe gönül verenler, onların katkılarıyla yolumuza yürüyeceğiz.”
Sayın Kurtulmuş ‘maneviyat’ sözcüğünü bile sürümdeki dar anlamından çıkararak ‘sistem ahlakı’ olarak değerlendirmektedir.
Hangi solcu ve sosyalist bu sözlerin altına imza atmaz?
Ama buna karar vermeden önce o dönemleri yaşamayanlar için kısa bir iki hatırlatma yapmama izin verin.
27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra kurulan, Süleyman Demirel’in yıllarca liderliğini yaptığı, on yıllarca iktidarda kalan ADALET PARTİSİ’nin (AP) kuruluş bildirgesinde, parti programında neler neler vardı; daha doğrusu neler yoktu, diye sormak gerekiyor aslında: Eşitlik, özgürlük, adalet, kalkınma. Ahlak, maneviyat vb. Demirel her ağzını açışta ülkeyi ‘NURLU UFUKLAR’a götüreceğinden dem vururdu. Allah’ı, peygamberi, dini ağzından hiç eksik etmez, sık sık Cuma namazlarında, toplu iftarlarda boy gösterirdi. Gerçekten Koç’lar, Sabancı’lar, Eczacıbaşı’lar vb. o ‘nurlu ufuklara’ ulaşma olanağı buldular; ama halkımız nurlu ufuklara bir türlü varamadığı gibi üstelik bir de 12 Eylül faşist darbesinin duvarına çarptırıldı. Demirel’in isteyip de oy kaygısı nedeniyle başaramadığını faşist darbe birkaç yıl içinde beceriverdi.
Ülkemizdeki Amerikan üsleri için ‘Üs yok, tesis var’ demiştir Demirel. Bugün O’nun AKP’ye muhalefetini hayra yormayın; besleyip büyüttüğü sermayeye R.T.E’nin yan bakmasıdır asıl neden.
Sonra karşınızda merhum Turgut Özal. Bizzat kendisinin kurduğu Anavatan Partisi’nin (ANAP) Programının önsözünde şöyle yazar: Burası bir hizmet kapısıdır. Milletimize en iyi şekilde hizmet edebileceğimize inanıyor, yüce Allah’ın gayretlerimizde bize yardımcı olmasını diliyoruz.
‘Yüce millet’ sözü halkı kapsamaz siyasilerin dilinde. Özal dönemi şimdilerde olduğu gibi eski zenginlere yeni zenginlerin (Özal Zengini denirdi) katıldığı bir dönemdir ve yeni zenginler bölüşümün daha da bozulmasının bir göstergesidir. Özal Dönemi, 12 Eylül faşist darbesinin bir türevi olarak darbeyi amacına ulaştıracaktır; yani ülkeyi kapitalizmle bir daha ayrılmamacasına eklemleyecek, ülkenin yer altı ve yerüstü kaynaklarını uluslararası tekellerin sömürüsüne sunacaktır. Onun devamı olduğunu söyleyenler doğruyu söylüyorlar; ama lütfen 12 Eylül faşist darbesini eleştiriyor görüntüsü vermesinler; ayıp oluyor, enayi yerine konuluyoruz.
Özal dönemi Allah, peygamber sözleri arasında (Kendisi Nakşibendi Tarikatındandır) bölüşümün hızla bozulmasından, tüketimin körüklenmesinden ve bu nedenle paranın tek güç, tek saygınlık göstergesi olmasından kaynaklı ahlakın en çok aşındığı, insana ilişkin değerlerin bozulduğu bir dönem olmuştur. Kitleleri ‘İki yıl daha dişinizi sıkın, 18 ay daha dayanın’ gibi sözlerle hep oyalamış, nedense o süreler hiç bitmemiştir.
AKP dönemini yaşıyor olduğumuz için bir şey söylemiyorum.
İşte Numan Kurtulmuş’un güzel sözlerini duyunca bunlar geldi aklıma ister istemez. O sözlerin kitleleri kandırmak için öncekiler gibi boş balon mu olduğunu, içerisinin ne kadar doldurulduğunu zamanla göreceğiz kuşkusuz. Ama aşağıda soracağımız sorulara alacağımız yanıtlar bize az da olsa bir ışık tutabilir.
Kurtulmuş’un en iddialı ve olası görmediğim sözü, antiemperyalist olduğudur. Emperyalizm hayali, şeytan gibi görünmeyen ama kötülükleri etrafımızı saran kötü bir masal kahramanı değil; ABD’nin başını çektiği, Avrupa’yı, Japonya’yı içine alan Asya’da, Güney Amerika’da ve dünyanın geri kalan birçok yerindeki ülkeleri (biz dahil) yedeğine almış koskoca bir imparatorluk. Etli, canlı, kanlı; pis elleri yerli işbirlikçileri ile mazlum halkların gırtlağında. Bunu Sayın Kurtulmuş’un bildiğini sanıyorum. Emperyalizmin anası kapitalizmdir; kapitalist sistem olmadan emperyalist sistem olmazdı. Dolayısıyla antiemperyalist olmanın olmazsa olmaz koşulu antikapitalist olmaktır.
Antikapitalist olmak ilk başlarda yerli ve yabancı tekellerin sömürülerini sınırlandırmak ve giderek kapitalist sisteme son vermektir. Antiemperyalistim diyen bir parti emekten yana bir parti demektir. Ve kurtulmuş nasıl bir antiemperyalist olduğunu da açıklamalıdır ki kendisine inanalım. Örneğin emperyalizmin bekçiliğini yapan NATO’ya HAYIR diyecek mi? Ki bunların geldiği ana akım, solcular NATO’ya ‘HAYIR’ dedikçe onlara saldırırlardı. Bu konuda bir özeleştiride bulunacaklar mı? Ülkedeki ABD üsleri ne olacak? Ülkeye yeni konuşlanacak ABD silahları için ne der? Ülkenin zenginliklerini yavaş yavaş ele geçiren uluslararası sermaye hakkında düşünür? Görülüyor ki antiemperyalistim demek çok kolay ve ucuz. Zor olan içini doldurmaktır ki, bunu ancak gerçek antiemperyalist, antikapitalistler yapabilir.
Günümüz dünyası demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, adaletten yana olduğunu beş vakit söyleyen diktatörlerle doludur. Gerçekten bu nitelikleri taşıyan bir kişi ya da yönetim ikide bir bu kavramları yineleyip durmaz. Bu kavramların çok kullanılmasının nedeni bir şeyleri gizlemektir.
Örneğin eğitimde eşitliğin ve adaletin sağlanması yalnız ve ancak parasız eğitimle olasıdır. Acaba Sayın Kurtulmuş programına bunu alacak, nasıl gerçekleştireceğini bize anlatacak mı, yoksa eşitlik, adalet istiyoruz diye diye iktidarı alacak, sonra da parasız eğitim isteyenlere sopa çektirip içeri mi tıktıracak?
12 Eylül türedilerinden olan YÖK’ü kaldıracağını ve yerine neyi getireceğini açık saçık bilmek isteriz.
Bu ülkede rüşvete karşı olmayan yoktur; ama dünya sıralamasında bayağı üst sıralardayız. Ülkemizdeki herkes, herkesten trafik kurallarına uymasını ister; ama kendisi uymak zorunluluğu duymaz. Özgürlükte böyle bir şey; iktidara gelenler özgürlüğü kendisi için ister, kendine demokrattır. AKP’de sık sık özgürlükten söz eder; ama Alevilerin ibadet ve inanç özgürlüklerine saygısı yoktur. Onların çocuklarına zorla başka bir mezhebi öğretir. Yahudi çocukların bulunduğu bir sınıfta din bilgisi öğretmeni Yahudi öğrenciyi rencide edici sözler eder. Edimlerine muhalefet edenleri dövdürür.
Sayın Kurtulmuş din derslerini serbest mi bırakacak yoksa zorunluluğa devam mı diyecek? Kadınlarımız konusundaki düşüncelerini bilmek isteriz.
Bunlar birer örnek. Ehli namus, ehli insaf, özgürlük, yüksek adalet, antiemperyalist, anti firavunculuk vs. Bu kavramların içi insan haklarının ve hukukun evrensel yorumları çerçevesinde somut anlatımlarla doldurulmadıkça ve gerekli tavır gösterilmedikçe bizim için ‘palavra’dan öteye geçmeyecektir.
Numan Kurtulmuş’un liderliğini yapacağı yeni kurulacak parti, sermayenin, AKP’den kaçacakları başka yerlere gitmesinler, diye depolayacağı ve mevcut iktidar yıprandıktan sonra kitleleri yönlendireceği yedek bir atı mı olacak yoksa gerçekten alttakilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin, mazlumların partisi mi?
Sayın Kurtulmuş’un yukarıda söylediği sözlerinin içi doldurulmayıp, kırık plak gibi yinelenmeye devam edilirse biline ki AP, ANAP, AKP’nin yeni bir versiyonu yola çıkarılmıştır, sermaye sınıfına hayırlı olsun. Gene bilmeyenler için söyleyeyim, sayın Kurtulmuş’un geldiği ana damar olan ERBAKAN’ın partileri MİLLİ NİZAM PARTİSİ, MİLLİ SELAMET partileri vb. de sol söylemlerle yola çıkmışlardı ve bu nedenle kendilerine ‘karpuz gibi; dışı yeşil, içi kırmızı’ denirdi. Ama onların kırmızısını gören, eden olmamıştır.
Yeni kurulacak partinin bürolarının kimler tarafından finanse edileceği bile bize ışık tutacaktır; zira bu konuda deneylerimiz var. Bu kurulacak parti sanki AKP’den umudunu yitirenlere gözünü dikmiş bir parti gibi geliyor bana. Solun ulaşması gereken, sol söylemlere duyarlı kesimler yani. Bunun için sol söylemler öne çıkarılıyor olabilir.
Gene de ön yargılı değilim; ama umutlu olduğum da söylenemez. Gerçekten alttakilerin ve emekçilerin partisi olacaksa, Sayın Kurtulmuş bu yazımı ‘Üyelik dilekçesi’ olarak kabul edebilir şimdiden. Kurucuların dindar olması sorun değil benim için; hele gerçek dindarlarsa başım üstünde yerleri olur; zira Sosyalistlerin karşı çıktığı, inanç temelindeki gerçek din değil, ‘sömürüye alet edilen’ dindir.