Öyledir, başbakanım, bakanım, HSYK’m, bürokrat hukukçum, bu iktidara muhalif hukukçum, hâkimim, savcım, beyim, paşam, meslektaşım! İstediğin kadar partinin adı şey olsun… İstediğin kadar şey diye bakanlığın bulunsun… İstediğin kadar hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, kanun önünde eşitlik buyursun… Adaletin duygusu yoksa… Duygunun adaleti yoksa… Adalet duygusundan yoksunsa… Adlî vicdan, adil vicdan namevcutsa… Geç bunları, geç! *** […]
Öyledir, başbakanım, bakanım, HSYK’m, bürokrat hukukçum, bu iktidara muhalif hukukçum, hâkimim, savcım, beyim, paşam, meslektaşım!
İstediğin kadar partinin adı şey olsun…
İstediğin kadar şey diye bakanlığın bulunsun…
İstediğin kadar hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, kanun önünde eşitlik buyursun…
Adaletin duygusu yoksa…
Duygunun adaleti yoksa…
Adalet duygusundan yoksunsa…
Adlî vicdan, adil vicdan namevcutsa…
Geç bunları, geç!
***
“Bağımsız yargı” diye yeri göğü inletip nihayetinde; “emrindeki” bürokratları, üstelik bakan ve müsteşarın da bulunduğu kurulda “bağımsız” hâkim ve savcı tayincisi, terficisi, cezalandırıcısı kılıyorsan…
Elinde teraziden ziyade kılıç var demektir!
***
Ama siz öteki beyler; ne diyeceksiniz ki…
Özünde farklı, bağımsızlığa düşkün, hâkim ve savcı onuru ile hukuk kültürüne ve adalet duygusuna adanmış bir şecereniz mi var?
Farklı her hâkim ve savcıyı kazıyarak; darbelere övgüler düzerek, darbeci kollayarak, brifinglerde utanmadan emir alarak, rejim bekçiliği adına hukuku ve adalet duygusunu yamultarak bir düzen kurmuşsunuz zaten.
Armut da pişiyor, ağza düşüyor işte!
***
HSYK’nın en çok oy alanı, Müsteşar Yardımcısı.
Oy kullanan onca hukukçu neyin şeyini gözetti acaba?
Bari hükümet, bürokrasi gölgesi kabak gibi çıksın mı istedi?
Yoksa, bizim meslektekinden de hassas olası “vicdan”; esasta teraziyi tutan kadın değil de, bizatihi bir kefesinde tartıya, kıymete, çekiye vurulan gram gram mesleki maço oportünizm mi?
Şu işe bakın ki…
Cezaevi katliamı müdürü olarak temayüz etmişlerden bir HSYK terkibi terk ediliyor; onca heyecanlı referandumdan sonra varılan istasyon şu:
O katliamlarda da bakanlık bürokratı olan; Genelkurmay’da 6 ay kursiyer; bir yandan devlete, bir yandan cemaate, bir yandan hükümete çok yakın bir sentez!
“Emret bakanım” hamamından sıcağı sıcağına çıkıp bağımsız kese yapması beklenen bir… bir… bir şey!
***
Yurdumun hukuk insanları belki artık şunu düşünmeli.
İster fetvacı büyük hoca olsunlar; ister merkezi ya da kıyı köşe adliyede hâkim, savcı; ister HSYK MKYK mensupları.
Devleti ele geçirme, elde tutma kavgaları ötesinde; toplumun insan damarlarında “Adalet duygusu” nedir, diye.
Güçsüze, mağdura, ezilene, horlanana, aşağılanana, hırpalanana vaat edilen “Adalet” nedir?
Devleti aklama telaşıyla, öldürenleri haklı bularak; 12 yaşında çocuğu 13 mermiyle bir daha delik deşik eden adalet nasıl bir kesecidir!
Öyle adaletin HSYK’sı sizden olsa ne olur, ötekinden olsa ne olur!
Üniversitede deli bir âşık tarafından bıçaklanan kadın öğretim görevlisini, yarası daha açıkken kovabilen bir YÖK ve akademi düzeninde, “hak, hukuk” öğretilse ne olur, öğretilmese ne eksilir!
“Bağımsız yargı” HSYK’sını bürokrasiden, “özgür ve özerk” üniversite kampusunu YÖK dayatmaları ve polis denetimiyle donatan bir aklın kaç gram vicdanı, adalet duygusu, özgürlük ve bağımsızlık aşkı bulunur!
***
Yoksa, hukuk, kanun ve adalet “suç cezalandırmak”tan ibaretse…
Aha cezaevlerinde 100 bin kişi.
Binlerce tutuklu; sadece ve sadece tutuklu. Henüz masum!
Dışarıda binlerce fiilen suçlu; hak, hukuk, insanlık gaspçısı.
Parası, rütbesi, gücü olanı ayırıp kayırabilen, terini silen bir terazi sistemi, bir tellak düzeni.
Çocuk katillerini hafif tartıp devlet görevine devam ettirebilen bir devlet ve adalet kantarı.
“Adalet” feriştahı olsanız ne olur!
Duygu yoksa, utanma yoksa, vicdan yoksa!