Bir sessizlik oldu, Baba soğuk bir bakıştan sonra aldı yine: -Ülkemizin dramı burada yatıyor bence, Bizim tefeci-bezirgan finans-kapital toplumu burjuvazinin özgür girişimci, ilerici, özgürlükçü aşamasını tatmadı. Batılı aydının geçmişinde, burjuvazinin, Batı burjuvazisinin ilerici çağının büyükleri yatıyor. Bacon var, Montaigne, Rabelais, Diderot var o düşüncenin temelinde. Bizde kapitalizm en gerici yanıyla, tekelci biçimde, finans-kapitalizmi olarak geldi […]
Bir sessizlik oldu, Baba soğuk bir bakıştan sonra aldı yine: -Ülkemizin dramı burada yatıyor bence, Bizim tefeci-bezirgan finans-kapital toplumu burjuvazinin özgür girişimci, ilerici, özgürlükçü aşamasını tatmadı. Batılı aydının geçmişinde, burjuvazinin, Batı burjuvazisinin ilerici çağının büyükleri yatıyor. Bacon var, Montaigne, Rabelais, Diderot var o düşüncenin temelinde. Bizde kapitalizm en gerici yanıyla, tekelci biçimde, finans-kapitalizmi olarak geldi çöktü yedi bin yıllık Babil artığı tefeci-bezirgan toplumumuza. Aydın işsizlik korkusunda, açlık korkusunda, can korkusunda. Öylesine büyümüş ki bu korku, nedeni, türü,nereden, nasıl çıktığı da unutulmuş da salt korku kalmış. Kocaman bir karanlık…
Menderes iktidarının karanlık döneminde, bu dönemi roman kahramanları üzerinden anlatan Bir Gün Tek Başına romanında bu dönem ve dönemin aydınları böyle öyküleniyordu. Türkiye klasik anlamda bir burjuva devrimi ve aydınlanması yaşamamıştı, Batıya bu anlamda öykünen aydınların temel duygusu yaygınlaşmış ve omurga kaybına neden olmuş korkuydu. Herkes, AKP iktidarına ve bu iktidarın “evet” ya da “yetmez ama evet” diyen omurgasız aydınlarına bir de bu gözle bakmalıdır.
Batı burjuvazisinin ilerici çağı olarak adlandırılan, ilerici çağına damgasını vuran 1789 Fransız devrim dönemleri aynı zamanda anayasal tartışmaların yoğun olarak yaşandığı dönemdir. Bu dönem Feuillian (Föyonlar) hakimiyetinde geçen 1791 yılı, Jirondenlerin hakimiyetindeki 1792 yılı, Jakoben Demokratik Diktatörlüğe damgasını vuran 1793 dönemi olarak bilinir. 1789’dan 1792 deki eylül katliamlarına kadar ülke aristokratik burjuva sınıfının egemen olduğu siyasi olaylar ve anayasal tartışmaların yaşandığı dönemdir. Tüm bu dönemlerin temel tartışmaları anayasa tartışması ve rejimin biçim sorunuydu. Tarihsel olarak anayasal değişiklerin olduğu dönemler, aynı zamanda rejimin niteliğini belirleyen tartışma ve sınıf kavgaları dönemleridir. 12 Eylül’de oylanacak anayasa referandumu tarihsel örneklerine bakıldığında hem biçim hem içerik hem de taraf siyasal grupların sınıfsal temsiline bakıldığında tarihin bilinçdışında yer almaktadır.
Sınıflar mücadelesinde devrim ve karşıdevrimler üzerinden yürüyen anayasal tartışmaların bizdeki biçimi ise yukarda Menderes iktidarı dönemindeki sınıfsal yapı ve aydın kimliğine yakışır şekilde bir orta oyununa dönüşmüş durumdadır. Gerici ve statükocu burjuva sınıfın Evet ve Hayır oyları dışında, bu orta oyununun Hayır kısmında yer alan Sosyalist Sol’un Hayır’ına, “Hayır yetmez…” diyebilmek bu yazının temelini oluşturmaktadır.
Sistemin “evet”çileri, 12 Eylül faşist anayasası ile başlatılan ve Ortadoğu coğrafyası için model olarak önerilen “ılımlı İslam cumhuriyeti” oluşturma yönünde son siyasal rötuşları yapmaktadırlar. Sistemin “hayır”cıları kurucusu oldukları laik-cumhuriyetçi üstyapısal kurumların elden çıkışını şaşkınlığa yakın telaş içinde izlemektedir.
Sosyalist “hayır”ın, sistemin evet ve hayırı dışında anayasanın ilk dört maddesinin hayırına dönüştürülmesi, Anadolu ile Kürt coğrafyasındaki devrimci birliğin ön koşulunu oluşturacağı unutulmamalıdır.
Madde1.-Türkiye devleti bir Cumhuriyettir.
Madde2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetciliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde3.-Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara”dır.
Madde4.-Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Kapitalist sistemin Kemalist, İslamcı, faşist tüm bileşenleri yukarıdaki dört madde için “evet” demektedir. Kanunların “ruhu” varsa, faşist anayasanın ruhunun bu maddeler olduğunu bilmektedirler. Bu biliş onların sınıflarının tarihsel hafızasıdır.
Madde1.- Her türlü siyasal birliğin amacı, insanın doğal ve geri alınamaz haklarını korumak ve tüm yeteneklerini geliştirmektir. İnsanın temel hakları, kendi özgürlüğünü ve varlığını koruması için gerekli olan her şeydir.
Madde2.-Halk egemendir, hükümet onun eseri ve malıdır, kamu görevlileri onun memurlarıdır. Halk istediği zaman hükümeti değiştirebilir ve temsilcilerini görevden alabilir.
Madde3.-Hükümet halkın haklarını ihlal ettiğinde, ayaklanma halk için ve halkın her bir bölümü için en kutsal haktır ve en vazgeçilmez görevdir.
Madde4.-Özgürlüğün gelişimini durdurmak ve insan haklarını ortadan kaldırmak için bir tek halka bile savaş açanlar, tüm halklar tarafından yalnızca sıradan düşman olarak değil, katiller ve haydutlar sürüsü olarak geri püskürtülmelidir.
Yukardaki dört madde 26 Agustos 1789 tarihli Maximilien de Robespierre tarafından önerilen ve Ulusal Konvansiyonda kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin dört maddesidir. 1789 anayasası ile faşist anayasanın bu ilk dört maddesinin karşılaştırılması ‘hayır yetmez’in politik ruhudur. Cumhuriyet rejiminin evet ya da hayır’ına karşılık Anadolu ve Mezopotamya’nın devrimci ‘hayır yetmez’ kararı önümüzdeki dönemin politik varoluşunu da tarihsel olarak belirleyecektir. Sistemin ana siyasi partilerince bu topraklara dayatılan anayasal referandumun; inkarcı, asimilasyoncu, antidemokratik temel maddeleri burjuva siyasi temsilin evet ve hayırcı tüm bileşenlerince savunulmaktadır. Evet ya da Hayır’ın ülkenin demokratikleştirilmesi, hak hareketlerinin ve özgürlüğün geliştirilmesine en ufak katkısı yoktur. Kürt meselesine bakışları konusunda tam bir irade birliği vardır. Bu irade birliği inkar, asimilasyon ve savaştır.
Bir sessizlik oldu, Baba soğuk bir bakıştan sonra aldı yine; Evet ya da Hayır. Kocaman bir karanlık… dedi.