Hacı Oruç’u tanımayanlar ya da unutmuş olanlar olabilir. O yüzden hatırlatmakta fayda var; Hacı Oruç, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde seyyar satıcılık yaprak evine ekmek götürmeye çalışan bir Kürt emekçiydi. 18 Ağustos günü iftar yapmak için evine geldiğinde, eşi, evde yemek olmadığını söylemişti. Dört çocuk babası olan Hacı Oruç, önce çocuklarına sarılıp bir süre ağladı ve daha […]
Hacı Oruç’u tanımayanlar ya da unutmuş olanlar olabilir. O yüzden hatırlatmakta fayda var; Hacı Oruç, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde seyyar satıcılık yaprak evine ekmek götürmeye çalışan bir Kürt emekçiydi. 18 Ağustos günü iftar yapmak için evine geldiğinde, eşi, evde yemek olmadığını söylemişti. Dört çocuk babası olan Hacı Oruç, önce çocuklarına sarılıp bir süre ağladı ve daha sonra evin başka bir odasına çekilip, kendini astı…
O, intihar ettiği sırada referandum pazarlıkları vardı, ülkenin gündeminde. Kürt ulusal hareketi, iktidar partisinden olumlu adımlar bekliyordu. Bekledikleri olumlu adımlar gelirse, daha çok ve zahmetsiz özelleştirmeye, yani daha çok işsizliğe, yani daha çok yoksulluğa onay verebileceklerini söylüyorlardı.
Hacı Oruç’u yoksulluk öldürdü.
Hacı Oruçların ölümüne seyirci kalınarak, Kürt sorunu çözülebilir mi? Bir de şöyle sormak gerek; Reel politikanın iğrenç zeminine meze olanlar için, teslimiyet bataklığında yüzünler için, Kürt sorununda Hacı Oruç’un yeri olabilir mi?
Kürt sorununu ABD’nin, Türkiye’yi bölmek için tezgahladığı bir plan olarak gören, artık bayatlamış saçmalıkları hala ısıtıp ısıtıp önümüze koyan ama faşistliğini bir türlü gizleyemeyen inkarcıların söylediklerini kabullenmediğim gibi, Kürt sorununun, Kürtlerin sorununun çözümünü AB kapılarında arayan, emperyalistlerin, Hacı Oruçların hesaba katılmadığı çözüm tasarımını kabullenen, ufku, etnik siyasetin pragmatik sınırlarından ibaret olan pazarlıkları da kabullenmiyorum.
Çünkü ölüler hiçbir dilde konuşamaz, Kürtçe de konuşamaz.
Hacı Oruç öldü… Yoksulluktan…
Evet, biz de ‘Ölüm değil Çözüm’ diyoruz. Zaten bu yüzden Hacı Oruçların dilinin ve emeğinin mutlak özgürleştiği bir düzen hayal ediyoruz. Kürtlerin, zorbalıkla köylerinden kovulmasına, evlerinin, ormanlarının yakılmasına karşı çıktığımız kadar, topraklarında açlıkla terbiye edilip, büyük şehirlerin kapitalistlerinin önüne ucuz işgücü olarak atılmasına da karşı çıkıyoruz. Günlük 25 TL’ye 12 saat çalıştırabileceği yeni Kürtleri, ellerini ovuşturarak bekleyen, insan öğütücü tersanelerin, insanlıktan çıkmış patronlarını düşündükçe nasıl çileden çıkıyorsak, Kürtlerin haklarından bahsedip de, haklı olarak faşistlerle mücadele eden, ama faşizmin beslediği piyasayı kutsayanları gördükçe de çileden çıkıyoruz. Sakarya’da fındık toplayan Kürdün maruz kaldığı ırkçılığa öfkelendiğimiz kadar, aynı Kürdü kamyon kasalarında kilometrelerce yol tepip, kazandığı üç kuruş paraya şükrettiren bu düzene de öfkeleniyoruz.
Eğer ulusal mücadeleye bakışımız, Sakarya’da mecburi hizmetteki, tersanede çalışma kampındaki Kürdü kapsamıyorsa bir yanlışımız var demektir. Kürt sorununun çözümü Kürt yoksulunun dertlerinin tamamını çözmese bile, buna kapı aralamalıdır. Oysa bugünlerde bolca konuşulan açılımlarda Kürt halkının ekmek ve hak taleplerinin zerresi bile yok. Bu nedenle ulusal mücadeleye bakış eksenini yeniden değerlendirmek zorundayız. PKK’nin 2. kongresinde Marks-Engels-Lenin resimleri önünde konuşan Öcalan ile Fethullah Gülen’i olumsuz değerlendirmeyen, demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar kovalayan Öcalan arasında fark görüyorsak bunu yapmak zorundayız. Yeni bir ‘çözüm’ tarifinden bahsediyorum, Hacı Oruçların yoksulluğunu kanıksamayan, halkçı bir çözüm.
Yok, eğer, Kürt sorununun çözümünü, Amerikancı, gerici, hırsız, profesyonel orducu AKP ile müzakerelere havale etmişsek, bilmeliyiz ki bu, emperyalizmin ulus-devlet yapılarını bozarak, sermayenin nüfuz alanını genişletme projesinin bir ayağını oluşturur. O zaman sormak lazım; Biz neden mücadele ediyoruz? Türk-Kürt işadamları kardeşlik içinde Güney Kürdistan’a alış-veriş merkezi yapsın diye mi? Kürt yoksulları salak saçma dizileri Kürtçe izleyebilsin diye mi? İki halkın kardeşliğinin harcı dincilikle karılsın diye mi? Hayır… Bize, Hacı Oruçları değil, emperyalizmi ve uşaklarını dışlayan bir çözüm gerekir.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde taşeron çalışan işçiler, taşeron çalışmasın diye, üstüne bir de işten atılmasın diye…
Hiçbir Kürt genci, 30’unu göremeden öleceğini bile bile kot taşlama atölyelerinde çalışmaya mahkum olmasın diye…
Kendi faşist tosuncuklarını besleyen, halklara açlığı, ölümü reva gören emperyalizm bu ülkeden, bir daha gelememecesine defolup gitsin diye…
Bu ülkenin harcı, iki tarafın da asalak sömürücülerine karşı mücadele etmeyi onur sayan, emekçi kardeşliğiyle karılsın diye…
Herkes evine hak ettiği ekmeği götürebilsin, kimse yoksulluk yüzünden ölmesin diye… Çünkü ölüler hiçbir dilde konuşamaz, Kürtçe de konuşamaz!
Bize yeni bir ‘çözüm’ lazım.
emrefidan@ymail.com