17 Temmuz’da Türkiye’deki internet sansürüne karşı ilk sokak eylemi yapıldı. Taksim’de sansürün mağdurlarından, çoğu 25 yaş altı yüzlerce kişi, yaptıkları eylemle “Özgürlüğümüze tıklamayın” dedi ve internette sansüre karşı sabırların taştığını gösterdi. Eylem, internet dilinden uyarlanmış, örneğin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın resminin altında “Adam haksız beyler” yazan döviz ya da “Ne sansürü ulan bu çağda” yazılı […]
17 Temmuz’da Türkiye’deki internet sansürüne karşı ilk sokak eylemi yapıldı. Taksim’de sansürün mağdurlarından, çoğu 25 yaş altı yüzlerce kişi, yaptıkları eylemle “Özgürlüğümüze tıklamayın” dedi ve internette sansüre karşı sabırların taştığını gösterdi. Eylem, internet dilinden uyarlanmış, örneğin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın resminin altında “Adam haksız beyler” yazan döviz ya da “Ne sansürü ulan bu çağda” yazılı pankart gibi renkli materyallerle alışılmışın dışında bir tarza sahipti. Ayrıca internet sansürüne karşı yapılan eylem, Radikal’den Serdar Kuzuloğlu’nun yazdığı gibi “Sürekli klavye eylemciliği ve apolitiklikle suçlanan internet kuşağının birbirine e-posta gönderme, Facebook’ta protesto gruplarına üye olma, profil fotoğrafına bayrak ekleme dışında da bir şey yapabildiğini” göstermesi açısından önemliydi. Dünyada internet sansürünün Türkiye kadar yaygın olduğu başka bir ülke bulunmadığı için internette sansüre karşı bir mücadele pratiği yaratılmış değil. Türkiyeli internet kullanıcılarının bu deneyimi yaratmaya dönük attığı adım küçük de olsa başlangıç olması açısından değerli bir adımdı.
İnternette sansüre karşı olmak dışında herhangi bir ortak paydası bulunmayan onlarca internet sitesi ve internet sansürüne karşı kurulmuş derneklerin bir araya gelerek oluşturduğu İnternette Sansüre Karşı Ortak Platform, sansüre karşı mücadele pratiğinin deneyimini yaratıyor. Umut verici bir girişim olarak ilk sokak eylemini örgütleyen platformun temsilcileri, eylemleri sürdüreceklerini belirtiyor ve internet kullanıcılarının sansüre karşı tepkisini sokağa taşımak için çabalıyor.
İnternette suç kapsamının ucu bucağı yok
İnternette sansür uygulamalarının dayandığı 5651 sayılı yasa, 2007 Mayıs’ından bu yana yürürlükte. Yasa hazırlanırken yetkililer “amacımız suçla mücadele” demişti. Ancak yasada suç kapsamı öyle geniş ve yoruma açık tutuldu ki, devlet yasakçılığının sanal âleme de damgasını vurması için 3 yıl yetti. Yasanın uygulandığı üç yılın bilançosu, 6 bin civarında internet sitesinin kapatılması oldu. Türkiye İletişim Başkanlığı’nın (TİB) verilerine göre TİB tarafından 5205, mahkemeler tarafından 411, savcılık talimatıyla 295 internet sitesi kapatıldı. Ayrıca kimin tarafından kapatıldığı belli olmadan kapatılan site sayısı da 611.
5651 sayılı yasaya göre başbakanlığa bağlı Türkiye İletişim Başkanlığı, suç işlediğini düşündüğü herhangi bir internet sitesini anında kapatıp, mahkeme kararını daha sonra çıkartabiliyor. Yasaya göre internet sitelerine 2 bin TL’den 50 bin TL’ye kadar para cezası verilmesi de mümkün. Ama işin asıl ilginç olan kısmı yasada tarif edilen suç öğeleri. Yasada “intihara yönlendirme, kumar, müstehcenlik” gibi adli suç tarifleri dışında Terörle Mücadele Kanunu’ndan kopya edilmiş -internet tabiriyle Ctrl+C, Ctrl+V- “örgüt propagandası, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar, anayasal düzeni bozmaya yönelik suçlar, devlet organlarının saygınlığına karşı işlenen suçlar” gibi reelde (sanal ortamın dışında) toplumsal muhalefeti sindirmeye yönelik kullanılan suç tarifleri de bulunuyor. Ayrıca Türkiye İletişim Başkanlığı’na verilen site sansürleme yetkisi yeni düzenlemelerle RTÜK, Diyanet İşleri Başkanlığı ve hatta emniyet teşkilatına da verilmiş olacak.
Hem suç kapsamı bu kadar geniş hem de sansürlemek bu kadar kolay olunca şimdiye kadar sadece 6 bin sitenin sansürlenmiş olmasına şaşırmamak gerekir.
İnternetle mücadelede kararlı duruş, nafile çaba
İnternette sansür, ilk olarak 2007’de video paylaşım sitesi youtube’a erişimin engellenmesiyle gündeme oturmuştu. İstanbul Nöbetçi Sulh Mahkemesi, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin “Atatürk’e hakaret eden videolar var” şikayeti üzerine youtube’a yasak getirdi. Ancak gerekçeyi zamanla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım dahi unutmuş olacak ki, sansürü savunurken yaptığı açıklamalarda, youtube’un Türkiye’ye vergi ödemediğini ifade ederek konuyu ekonomik kaygılara getirdi. Türkiye’nin ulaşım sistemlerinden, karayolları ve demiryollarından, bunun yanında da internet işlerinden sorumlu bakanı Binali Yıldırım’ın internette sansürü savunurken kullandığı dil, sansürden daha da tehlikeli. Binali Yıldırım’ın ağzından aktaralım:
“Google Türkiye’yi dize getirmeye çalışıyor. Bu site, Türkiye Cumhuriyeti ile bir mücadeleye girişti. Türkiye asla bu durumu kabul etmeyecektir.”
“Bu site ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar yaygara yaparsa yapsın Türkiye Cumhuriyeti bunlara asla ve asla geçit vermeyecek, prim vermeyecektir.”
Binali Yıldırım’ın açıklamaları bizlere bir yerden tanıdık geliyor. Açıklamalardaki “google”, “site” gibi ifadeleri çıkartıp yerine “terör örgütü” ibaresini koyarsak karşımıza 30 yıllık “terörle mücadelede kararlılık” açıklaması yapan devlet adamını (genelkurmay başkanı, bakan, milletvekili, bazen de esnaflar odası başkanı gibi) görebiliyoruz. Binali Yıldırım burada durmuyor ve ırkçı yaklaşımını da açıklamasında araya sokuşturuyor:
“Kendimiz video paylaşım sitesi kuralım! Ne işimiz var elalemin sitesinde”
Ancak iktidarın hayatın tüm alanlarında tam denetim sağlamaya dönük çabaları internetin denetimi noktasında tam olarak mümkün olmuyor. İnternetin tam denetime pek müsait olmayan yapısı sebebiyle kullanıcılar şimdiye kadar yasakları kolaylıkla delebildi ve bilgisayarlarında bazı teknik ayarlamalar yaparak erişime engellenen siteleri kullanmayı sürdürdü. Fakat siyasi iktidarın internetle girdiği mücadelede gösterdiği kararlı duruşa bakılırsa, sansürlemede teknik sıkıntının aşılması ve yasaklanan sitelere erişimin tamamen durdurulabilmesi an meselesi. Buna karşın internet kullanıcılarının temel söylemlerinden birisi de “interneti özgürce kullanabilmek için kırk takla atmak istemiyoruz”. İnternette sansüre karşı çıkanlar sanal alemin tamamen yasaksız olmasını, iletişim hakkı önüne konulan engellerin tamamen kaldırılmasını talep ediyor.
TMK internette de var
İnternet sansürü tek başına ele alındığında istisnai, basit bir yanlış uygulama olarak görülebilir. Fakat sansürü son dönemde toplumsal muhalefete yönelik artan baskıyla ve Terörle Mücadele Kanunu’na dayanarak dava gerekçesi yapılan delillerle birlikte değerlendirdiğimizde büyük resmi görürüz. Devrimcilerin anma törenlerine katılmaktan konsere gitmeye, cenaze törenlerinde bulunmaktan facebookta sosyalizmi övmeye kadar dışarıdan bakıldığında basit görünebilecek bir dizi suçlama terör örgütü propagandası ve örgüt üyeliği davalarında delil olarak kullanılmaya başladı. İnternet sansürü de bu konunun bir uzantısı olarak karşımıza çıkıyor. İnternette sansür, iktidar erkini, devletin yaptırım organlarını elinde tutanların, toplumsal muhalefete yönelik olduğu kadar toplumsal muhalefete eklenme ihtimali taşıyanların üzerinde de uyguladığı siyasal iktidar faşizminin bir sonucu. Bu bağdan dolayı AKP iktidarının hedef tahtasında ilk sırada yer alan toplumsal muhalefet güçleri ile internette sansüre karşı mücadele edenlerin sokakta buluşmasının anlamlı olacağını ve sonuç alma noktasında eylemlerin etkisinin artacağını söylemek yanlış olmaz.