2 Temmuz 1993’ten belki beş yıl önceydi belki bir yıl önceydi: Ankara’nın Sakarya’sında oturuyorum. Yanımda İbrahim Baştuğ, karşımda Uğur Kaynar. Uğur’un elinde adını hatırlamadığım kalın bir kitap, şimdi bunu okuyorum, diyor. Zaten elinden kitap hiç eksik olmazdı. Ben bir şairle tanışmaktan (Uğur’la), aynı zamanda iki şairle birlikte olmaktan mutluyum. Az konuşuyorum, Uğur Kaynar da az […]
2 Temmuz 1993’ten belki beş yıl önceydi belki bir yıl önceydi: Ankara’nın Sakarya’sında oturuyorum. Yanımda İbrahim Baştuğ, karşımda Uğur Kaynar. Uğur’un elinde adını hatırlamadığım kalın bir kitap, şimdi bunu okuyorum, diyor. Zaten elinden kitap hiç eksik olmazdı. Ben bir şairle tanışmaktan (Uğur’la), aynı zamanda iki şairle birlikte olmaktan mutluyum. Az konuşuyorum, Uğur Kaynar da az konuşuyor. Ortak arkadaşımız İbrahim Baştuğ daha istekli konuşmak için ve daha fazla konuşuyor.
Uğur Kaynar, Madımak katliamının tanıdığım kurbanlarından biri. Madımak bir korku filminin sahnelendiği yer. Türkiye’nin bugün getirildiği noktanın basamaklarından birisi. Devletin teslim alınacağı dönemlerin habercisi. Öncelerini hatırlıyorum. Aydınlık gazetesinin çıkışı, Aziz Nesin tarafından Şeytan Ayetlerinin yayımlanışı; bu yayımlamanın Madımak katliamına gerekçe yapılması; Türkiye’de İslamcılığın iktidar sahibi oluşunun en önemli basamaklarındandır. Bu yangın tüm aydınları yakmıştır. Aynı zamanda bu yangın Türkiye’de devletin acizliğinin had safhaya çıktığı bir yangın olmuştur. Bu yangın sınıf eksenli, emek eksenli siyasal argümanların kaldırılıp politikanın, bugüne kadar sürecek olan, laiklik, cumhuriyet, İslamcılık, tarikat, cemaat gibi saflaşmalar eksenli bir içerik kazanmasına neden olmuş ve türbanla birlikte siyasal İslam hep gündemde kalmıştır. İnsanlar yavaş yavaş bu yönde siyasal tercihler ortaya koymuşlardır.
Şunu unutmamak gerekiyor ki BOP yokken de Anadolu’da Siyasal İslam vardı, ya da başka bir söyleyişle Osmanlı’nın içine düştüğü durumdan kurtuluşunu sağlamak için Siyasal İslam da devreye girmiş reçetelerini yazmış fakat Anadolu bu reçeteleri kabul etmemişti. Bu yüzden birçok İslamcı da (en bilineni Mehmet Akif’tir) Mustafa Kemal’le birlikte hareket etmek zorunda kalmıştı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren İslamcıların hep iktidar talepleri olmuş; fakat bu talepler çeşitli şekillerde bertaraf edilmişti.
Türkiyenin yazgısını belirlemede iç dinamiklarden çok dış dinamiklerin etkili olduğu 1950 sonrasında İslamcılık yine boş durmamış ve o dönemin başbakanı, meşhurdur, mecliste milletvekillerine “siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” şeklinde hitap etmiştir.
Bu olgu günümüze kadar devam etmiştir. Kimileri hep hilafeti getirme adına mücadele etmişler; fakat doksanlı yıllara kadar bunda başarılı olamamışlardır. Ancak ABD emperyalizminin kendini yeniden üretmek adına, yeşil kuşak projesinin devamı olarak, BOP’u ortaya atması, İslamcıların da Türkiye’de politik olarak güçlenmesi anlamına gelecek ve İslamcılar önce Refah Partisi sonra da AKP adıyla iktidarı devralacaklardır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; Erbakan, “Biz iktidar olacağız ama bu kanlı mı olacaktır kansız mı olacaktır bunu göreceğiz”,* şeklindeki sözleri ile aslında iktidarı devralmanın yöntemini belirlemiş, bu iktidarın Hizbullah’la, Madımak’la yolu açılmıştır.
Madımak’ta ölenler şairdi, yazardı. Yaşlısı vardı; ama çoğu gençti, Türkiye’nin geleceğiydi.
Nasıl ki altmışlı, yetmişli, seksenli yıllar çağdaş, ilerici, devrimci gençliğin yok ediliş yıllarıysa, 93 Madımak da bu yolda gerçekleştirilmiş bir katliamdır.
Ve de sormak zamanıdır; kanlı mı geldiler, kansız mı? Bunu yanıtlarken en son Mavi Marmara’yı Gazze’yi de unutmamak gerekiyor.
*Aslında Erbakan’ın “kanlı mı kansız mı olacak” sözlerini ilk defa bir şair dillendirmiş ve yazmıştır. Beni asıl kahreden yüreği insan sevgiyle dolu olması gereken bir şairin düşüncelerinin onlarca şair ve yazarı cayır cayır yakan düşünceyi dillendirmesi. Beni asıl kahreden o şairin şiirlerinin ders kitaplarında genç beyinlere sunulması.