Ali Babacan’ın işsizlikle mücadele stratejilerinde model olarak açıkladığı ‘güvenceli esneklik’, işsizlik sorunundan işsizleri sorumlu tutan bir anlayış Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun Ulusal İstihdam Stratejisi’ni tartıştığı toplantıdan bir hafta sonra Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan NTV’de Can Dündar’a konuk olduğu Canlı Gaste isimli programda hükümetlerinin işsizlik ile mücadelede ana stratejisini açıklarken yine ağzından o büyülü kelimeleri […]
Ali Babacan’ın işsizlikle mücadele stratejilerinde model olarak açıkladığı ‘güvenceli esneklik’, işsizlik sorunundan işsizleri sorumlu tutan bir anlayış
Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun Ulusal İstihdam Stratejisi’ni tartıştığı toplantıdan bir hafta sonra Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan NTV’de Can Dündar’a konuk olduğu Canlı Gaste isimli programda hükümetlerinin işsizlik ile mücadelede ana stratejisini açıklarken yine ağzından o büyülü kelimeleri çıkardı: “Güvenceli esneklik” (flexicurity) modeli. Türkiye’de işsizlik ile mücadelede gittikçe daha sık dillendirilmeye başlanan bu model, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu tarafından 2006 yılından itibaren tartışılmaya başlandı. Ayrıca AKP hükümetinin “esnek istihdam biçimlerinin artırılarak esneklik ile güvenlik arasındaki dengenin sağlanacağını” ileri sürdüğü 2007 Seçim Manifestosundan beri uygun olan her fırsatta bu modele olan ihtiyaçtan bahsetmesi de dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı tarafından “Özel İstihdam Bürolarının Mesleki Faaliyet Olarak Geçici İş İlişkisi Kurabilmesi” konusunu düzenleyen 5920 sayılı yasanın birinci maddesinin (daha sonra yasa kapsamından çıkarıldı) yeniden görüşülmek üzere meclise gönderilmesinden sonra TÜSİAD’ın da kendince yorumlayıp işsizlik sorununa ilaç olarak bu modeli sunması ilgili çevrelerde geniş yankı buldu. Ali Babacan işgücü piyasalarındaki esneklik ve güvenceli esneklik tartışmalarını bilenlerin hemen tahmin edeceği üzere, Türkiye’de işgücü piyasaları düzenlemelerinin katılığından dem vurup, mesleki eğitimin önemine vurgu yapmış ve halihazırda iş sahibi olanlara iş güvenliği sağlama uğraşına yoğunlaşmak yerine işe alma sürecinin kolaylaştırılması konusuna eğilmek gerektiğini, (bu da-güvenceli esneklik kuramındaki tartışmaların hakim kanadına göre-işten çıkarmayı kolaylaştırmakla mümkündür) vurgulamıştı. Kısaca güvenceli esneklik tartışmalarının ana akım temsilcilerinin amentüsünü tekrarladı: “piyasanın istediği tarzda işçiler yetiştirmemiz gerek”. Peki nedir bu güvenceli esneklik?
“Yeni” güvenlik eşittir…
Hollanda ve Danimarka örneklerinin (ki aralarında ciddi farklar var) oluşturduğuna inanılan ve esneklik ile güvenlik arasında bir denge arayışına dayanan güvenceli esneklik model(ler)i, 2006-2008 yılları arasında Avrupa Birliği (AB) Sosyal Politika, İstihdam Politikası ve işgücü piyasaları düzenlemeleri tartışmalarında çok popüler hale gelmişti. Genel olarak güvenceli esnekliğin, şiddetlenen küresel rekabet ortamında işverenlerin tercihini yansıtan “esnek çalışma” (çalışma saatlerinin değişkenliği, kısa vadeli kontratlar, parça başı ücret vb.) ile işçilerin ısrar ettiği kanunla korunan güvenceli çalışma arasında bir ara noktayı temsil ettiği ileri sürülmektedir. Güvenceli esneklikte işverenlerin işe alma ve işten çıkarma süreçleri kolaylaştırılırken, işçilere işten çıkarılma halinde yeni bir iş bulabilmeleri için gereken eğitimin sağlanması öngörülmektedir. Kuramda dört çeşit esneklik (içsel sayısal, dışsal sayısal, işlevsel ve ücret esnekliği) ile dört çeşit güvence (iş, istihdam, gelir ve kombinasyon güvencesi) arasında bir değiş tokuş mantığı esastır ve her ülke kendine en uygun olan kombinasyona konumlandırılır. Kavramın doğası gereği en dikkat çeken yanlarından birisi “muğlaklığıdır”. Herkesin kendi çıkarlarını içerecek bir şekilde içini doldurmaya çalıştığı, genellikle uygulamasında ve teorisinde esnekliğe aşırı vurgu yapılan ama güvenceyi de söylemsel olarak içeren bir kavram. Her önemli aktör bu muğlaklığın içini doldurmaya çabaladı ve aslında kendi geleneksel çıkarlarını hegemonikleştirme amacını güttü. Örneğin AB düzeyindeki her önemli siyasi aktör (işverenler, sendikalar, Komisyon, Parlamento vb.) kavramı anlamlandırma hususunda hegemonik bir mücadele içerisine girdi. Bununla birlikte, AB düzeyinde nihai görüşlerin yansıdığı 2007 yılı Avrupa Toplulukları Komisyonu Bildirisi’nde güvenceli esnekliğin ana bileşenleri arasında esnek sözleşmeler, kapsamlı yaşam boyu öğrenme stratejileri, etkin aktif işgücü piyasaları stratejileri ve çağdaş sosyal güvenlik sistemleri sıralanmıştır.
Güvenceli esneklik model(ler)inin beraberinde getirdiği temel tartışma noktaları açıktır. Günümüzde işsizlere düşen işsizlik sorunundan kendilerini(!) sorumlu tutmaktır çünkü yeteneklerini geliştirip parlayan sektörlerde iş sahibi olmayı becermelidirler. “Uyum-sağlayabilir” olmalıdırlar. Aslında piyasada iş vardır ama işsizlerde o varolan işin yetenekleri olmalıdır. “İstihdam-edilebilir” olmalıdırlar. Aksi halde, suç işsizlerindir. Devlet kimseye iş bulmak zorunda değildir.
Ontolojik güvencesizlik
Tüm bu tartışmaların başından beri varsayılan nokta aslında bireylerin git gide daha çok “ontolojik (varlık bilimsel) olarak güvencesiz” resmedilmesidir. Hakim siyasi aktörler söylemsel olarak tebalaştırılmış bireyler üretmeye çalışmış ve bireylere üzerinde kontrolleri olmayan ve nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri riskler karşısında esnek olmak ve değişen koşullara uyum sağlamak gibi birçok yeni sorumluluk yüklemiştir. Söylemsel olarak küreselleşme ile birlikte kimi sektörlerin çok çabuk cazibe merkezi haline geldiği veyahut önemini yitirdiği belirtilmektedir. Yani hangi sektörde çalışırsan çalış, aslında güvencesizsin, çünkü ne olacağını bilemezsin. Bu yüzden kendini geliştir, yeni beceriler edinmeye bak. İş güvenliği artık önemini yitirmiş, yerini istihdam-edilebilirlik ve uyum sağlayabilirlikle özdeşleşen “yeni” güvenliğe bırakmıştır. Aslında çok geriye gitmeye gerek yok. Bob Jessop’ın deyimiyle, hegemonik Keynezgil Ulusal Refah Devleti dönemine (1945-80) baktığınızda, işsizlerin hiç de ontolojik olarak güvencesiz olmadığını görürsünüz. Tam istihdamın ana hedef olduğu, işsizlerin olabildiğince piyasa ilişkisine girmeden devlet yardımıyla kendini yeniden üretebildiği, “talep-yanlı” düzenlemelerin hakim olduğu kapitalizmin bu tarihsel döneminde ise işçiler pekala güvenceli olarak çalışıyorlardı ve işsiz kaldıkları süre boyunca destekleniyorlardı. Bundan işverenler ile devlet pek de huzursuzluk duymuyordu… Günümüzde ise enflasyon ile mücadelenin ana hedef haline getirildiği, işsizlik sigortası fonundan yararlanmanın dünya genelinde olabildiğince katılaştırıldığı ve piyasanın hakimiyetine teslim olunduğu bu dönemde güvencesizlik bir kader olarak sunuluyor. Sonuç olarak, bireyler ontolojik olarak güvencesiz değiller. Ontolojik güvencesizlik; belirli bir devlet tipinin (kapitalist) belirli bir tarihsel devlet formu (neo-liberal) ile piyasaya belirli bir müdahale stratejisinin (arz-yanlı düzenlemeler) ana söylemidir.