Siirt Pervari’de çocuk-seks ekseninde yaşanan insanlık ayıbını araştırmaya gelen gazeteciler, milletvekillerine yönelik tepkiler, protesto gösterileri, olayların içeriği kadar anlamlı sorgulanmalı… Çürümenin, bu kadar ağır suçların, bir tür özdeşleşmeyle varlığının reddedilmesi, yok sayılması bu boyutlarda örtbas edilmesi güdüsünün, öfkenin suçlulara değil suçu açığa çıkarmaya çalışanlara patlamasının açıklaması olmalı… Sağlıklı toplum, sağlıklı insan küçücük çocuklara, yaşları çok […]
Siirt Pervari’de çocuk-seks ekseninde yaşanan insanlık ayıbını araştırmaya gelen gazeteciler, milletvekillerine yönelik tepkiler, protesto gösterileri, olayların içeriği kadar anlamlı sorgulanmalı… Çürümenin, bu kadar ağır suçların, bir tür özdeşleşmeyle varlığının reddedilmesi, yok sayılması bu boyutlarda örtbas edilmesi güdüsünün, öfkenin suçlulara değil suçu açığa çıkarmaya çalışanlara patlamasının açıklaması olmalı…
Sağlıklı toplum, sağlıklı insan küçücük çocuklara, yaşları çok da büyük olmayan çocukların tecavüzlerini, öldürmeye varan şiddeti, ağır suçun kaynağını sorgular. Bireysel, toplumsal özdeşleşme şiddetin, tecavüzün kurbanları ile kurulur, bu boyutlardaki bir vahşetin de elbette travması, büyük acısı yaşanır… Tabii ki çocuk yaşlarda olmasalar bile, böylesine ağır, vahşi suçları işleyenlerin de insan oldukları unutulmadan, onları bu suçlara yönlendiren koşullarla toplumsal hesaplaşma da çok önemlidir.
Televizyon kameralarındaki görüntülere bakarsak, kentleri, kasabaları, aileleri ile birlikte kendilerinin karalandıklarına inananlar, olayların sorgulanmasını, ortaya çıkmasını isteyenleri, üzerinde çok düşünülmesi gerekli bir öfke, kendilerini savunma refleksi içinde, şiddetle protesto ediyor…
***
Batman’da dünya ortalamasının çok üzerinde kadın intiharları gerçeği ile yüz yüze geldiğimizde de, kadınların büyük çoğunlukla intihar etmedikleri, namus adına ailelerinin infaz kararları ile bağlantılı intihar süsü verilerek öldürüldükleri gerçeği, sorunları gündeme getiren kadın örgütlenmelerinin yöresel kadroları tarafından bile saklanmıştı. Ancak rastlantısal bir bilimsel çalışma ile bir ölçüde su yüzüne çıkmıştı.
Yine Urfa’da, pazaryerinde iki çocuk yaştaki akrabasının, kolları arasına alarak boğazını bıçakla kestikleri vahşi genç kızın cinayetinde, kadın hakları savunucuları, örgütleri toplu tepki verdiklerinde, o dönemin solda geçinen bölgesel örgütlenmelerinden, “Ey feministler bu bizim töremiz, size ne?” tepkisi geldiğinde tüylerim diken diken olmuştu?
Hemşerilik, ırk, inanç kimliği, aşiret, tarikat, akrabalık bağları.. insanı insan olma, toplumları insanca toplumsal kimlik sahibi olma hallerinden bu kadar uzaklaştırabilir mi? Öznel koşulları kesinkes çok ciddi sorgulanması gerekli bu ağır suçların, cinnetin, hele de çocuklar tarafından işlenebiliyor olmasının ortak sorumlulukları bir yana.. ortada duran büyük suçlarda, kadına, çocuğa yönelik şiddet, tacizlerde toptancı bir suçlama nasıl söz konusu olabilir ki, toptancı bir ret, gerçeği saklama, yok sayma gündeme geliyor?
***
Elbette suçlarla, hele de örnekleri verilen kadına, çocuğa yönelik şiddet, cinsellik içerikli ağır suçlarla, suçu işleyen ve suça hedef olanların koşulları, kaderleri arasında çok ciddi ortak veriler, nedenler var… Yoksulluk, yoksunluk, eğitim eksikliği, çok olumsuz yaşam koşulları, şiddete hedef olanla şiddeti uygulayanlar arasındaki doğrudan ilişkiler, suçların nerede ise toplandığı varsayılabilecek ortak koşullar, çarpıcı bilimsel gerçeklerin, neden-sonuç ilişkilerinin verilerini oluşturuyorlar. Yine de verilerin birkaçı bir arada bile tam sonuca varma, açıklama için yeterli olamıyor…
Son yaşadığımız olaylar üzerine kaçınılmaz yoğunlaşan tartışmalar, açık oturumlarda konuşturulan bilim insanlarının saydıkları gerçeklerin hepsi de önemli ve anlamlı. Ben eksik kaldığını düşündüğüm bir başka boyutu anımsatmak, sizlerle de paylaşmak istiyorum. Uzman toplumbilimciler, psikiyatrlar, sosyalbilimcilere, felsefecileri de katmak gerek. En çok da neoliberalizmin rüzgârlarında insanı insan yapan, toplumları geliştiren tüm değerlerin bir yana atılması, insanların, toplumların haksızlıklar, ezilme karşısında başkaldırılarının önlenmesi için; insan aklı ile yaratılmış tüm değerlerin bir yana atılması, bilinçli değerler, kavramlar karmaşasında afyonlanmaları gerçeğinin altını çizmek gerek…
Gerçek insan hakları, demokrasi, hukuk ilkelerinde yaşanan sapmalar, özgürleşme yerine ayrımcılık oyunları öylesine çarpıcı boyutlara vardı ki.. sosyal devletin yerini sadaka düzenine, ideolojiler tek ideolojiye, insana ait örgütlenmeler, üst kimlikler karalanarak alt kimliklere terk edilince gelişmiş insan, gelişmiş toplumun yerini ilkel insan toplumsal refleksleri aldı. Aidiyet ırk, din, mezhep, tarikat, mafya tipi örgütlenmelere, sığınmalara terk edilince, insanoğlu, toplumlar bugünün teknolojisi, yaşam biçimi ile yüzyıllar gerisine püskürtülmüş oldular.
İletişim çağında birey, toplumlar en çarpıcı özendirmelerle bir yandan sınırsız zevkler, nimetlere, en çarpık biçimleri ile yönlendirilir, özendirilirlerken diğer yandan en şiddetli yasaklar, tabular, yüzleşmeler, baskılar, olmazlarla iç içe yaşamak durumundalar. Şeriatın, aşiretin, ırkçılığın en baskıcı, yüzyıllar gerisinde kaldığı varsayılan hortlamış ilkel kalıplarıyla dayatılan yoksul, yoksun yaşam biçimleri, şiddetin yarattığı ortak kimlikler…