Ordu özelleştiriliyor. Devletin satılan fabrikaları; Demir Çelik fabrikalarından kağıt, gübre, çimento ve tekstil fabrikalarına ve tabiî ki Tekel’e, sırada bekleyen şeker fabrikalarına, Türk Telekomdan limanlara, dağı taşı parselleyip F tipi cezaevleri TOKİ binalarına, okul binalarına ve hatta kaymakamlık ve valilik binalarına kadar her şey, her şey satıldı ve satılıyor. Özelleştirilen kent içi ulaşım, eğitim, serbest […]
Ordu özelleştiriliyor. Devletin satılan fabrikaları; Demir Çelik fabrikalarından kağıt, gübre, çimento ve tekstil fabrikalarına ve tabiî ki Tekel’e, sırada bekleyen şeker fabrikalarına, Türk Telekomdan limanlara, dağı taşı parselleyip F tipi cezaevleri TOKİ binalarına, okul binalarına ve hatta kaymakamlık ve valilik binalarına kadar her şey, her şey satıldı ve satılıyor. Özelleştirilen kent içi ulaşım, eğitim, serbest pazara düşmüş karaciğer ve dalaklarımız, bademcik ameliyatlarımız yani sağlık, global marketin bit pazarı Türkiye tezgahlarında. Bu koca pazar da şimdi sıra Ordu da.
Uzun zamandır yazmak istediğim çok tehlikeli bir yazı bu benim için. Çünkü bütün yaptıklarınızı, yazdıklarınızı, filmlerinizi, yaşadıklarınızı derdest edip ordunun yanına sizi iliştirebilirler. Tabi ki satmak için değil ne değer ettik ki mali piyasalarda zaten. Nasıl da demokratikleşmeye karşı çıkıyorsun derler. Hatta Allah korusun Ergenekoncu bile derler. Kimlere demediler ki? Komik ve ironikti. Kürt halkının seçilmiş temsilcileri cezaevlerine atılırken bir yandan Kürt Ergenekonundan söz edip aynı anda dışarıda onları tutuklatanların Ergenekoncu olduğu şayiasını yayıyorlardı -Eşşeğin aklına karpuz kabuğumu düşürüyoruz ama çok şükür ki her yerde Allah bütün devletlere zeval versin demişiz. Ben bir olgudan söz ediyorum. Yani bir şeyi sevin ya da sevmeyin onu tanımlamak zorundasınız. Bu ordunun özelleştirilmesi operasyonudur. En kötü tarafı bunu yaparken sanki sizin istediğiniz bir şeyi yapıyormuş hissi uyandırması. Militarizmi yok ediyormuş gibi vitrinde sergilenen bu temaşada, onların yanında yer almamak için kendinizi çimdiklemeniz gerekiyor. 12 Eylül askeri faşist cuntasının neferleri, asilimilasyon politikalarının pratisyenleri, egemenlerin sınıfların sopası yani bizim için cezaevi, işkence, baskı ve zulüm demek olanların tasfiyesi sanıyoruz her şeyi.
Ordunun özelleştirilmesi aynı eğitimin, sağlığın ya da kent içi ulaşımın özeleştirilmesi anlamına gelir.Yani ulaşımın kamu hizmeti değil kâra dönüşmesi demektir. Yani ‘güvenlik’ de özelleşir. Yani baskı da özelleşir. Paralı orduların, mafya gruplarının karşılıklı anlaşmalı bölgelerinde korumalı alanlarında hareket edersiniz. Bir kaç kez söylediğim gibi Guatemala’nın başkenti Guatemala City’de, 2,5 milyonluk kentte 250 bin özel güvenlik görevlisi vardı ve her 3 saatte bir halk otobüsü şoförü öldürülüyordu. Tabiî ki asker ve polis yine ortada dolaşıp duruyorlardı, ne zaman ki oradan bir uyuşturucu konvoyu geçerken o bölgenin güvenlik mafyasının bir saatliğine toz olun demesine kadar. Ordunun özelleştirilmesi ile ortadan kalkan baskı ve zulüm değil, bu baskının özel ordu ile sürdürülmesi demektir. Profesyonel baskı ve zulüm aygıtları devreye girer.
Ordu ve polisi sınıfsal bağlarından kopartarak tanımlamak, ordunun özelleştirilmesinin militarizm ile mücadele olduğu liberal yanılgısına düşürüyor. Peki ne yapmalı derseniz Venezüella’da köylü milisleri kuruluyor. Toprak reformu mücadelesinin ve köylü direnişlerinin 300’den fazla liderinin büyük toprak sahipleri tarafından öldürtülmesi karşısında köylü milisleri kurmaya karar verdiler. Chavez; “Köylülerimizi sabotaj, yıldırma ve suikastlardan korumak Bolivarcı hükümetin ve devletin asli görevidir. Köylü milisleri köylülerin kendi savunmalarını kendilerinin örgütlemesi üzerine kurulu kolektif bir girişim olacaktır. Ordu böylece aslına dönmektedir yani silahlanmış halka” dedi. Bunun komünal iktidarın(!) bir parçası olduğunu, halkın kendi kendini yönetmesinin savunmayı da içerdiğini de söyledi.
Bu size pek yabancı gelmiyor değil mi?