Geçtiğimiz hafta sonu hepimizin yüreği tekeldi, hepimiz işçiydik, hepimiz direnişin sesini yükseltebilmek, insanlık dramını duyurabilmek adına, onlar kadar olmasa bile çektiklerini bir nebze hissedebilmek adına Öğrenci Kolektifleriyle beraber Ankara’daydık. Oraya vardığımda yani 68. günün şafağında, derme çatma naylon torbalardan yapılmış çadırlarında, teneke sobalarındaki cılız ateşle ısınmaya çalışan ama yanlarına gittiğinizde olanca sıcaklığıyla size yer açan, […]
Geçtiğimiz hafta sonu hepimizin yüreği tekeldi, hepimiz işçiydik, hepimiz direnişin sesini yükseltebilmek, insanlık dramını duyurabilmek adına, onlar kadar olmasa bile çektiklerini bir nebze hissedebilmek adına Öğrenci Kolektifleriyle beraber Ankara’daydık.
Oraya vardığımda yani 68. günün şafağında, derme çatma naylon torbalardan yapılmış çadırlarında, teneke sobalarındaki cılız ateşle ısınmaya çalışan ama yanlarına gittiğinizde olanca sıcaklığıyla size yer açan, ellerindekini paylaşmaya çalışan, soğuktan çatlamış elleriyle sigara tutan, çaylarını bizle yudumlayan , hak kavgası veren, yenilmediğini zaferi çoktan kazandığını tüm dünyaya gösteren TEKEL işçisinin yanında 24 saat geçirdik.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler ya buradan her şey daha kolaymış gibi bir izlenim veriyor. Yaşanılanlar paylaşıldığı sürece anlam kazanır, keşke yanımızda olsaydınız, keşke doktorluk mesleğini Tekel revirinde bir günde olsa yapabilseydiniz. Tüm ülkenin tek yürek olduğunu her yerden yardımlar geldiğini, hemşiresinden, eczacısından, doktorundan tüm sağlık branşlarından insanların gönüllü sağlık hizmeti verdiğini, mücadeleye katkıda bulunmak için ellerinden geleni yaptığını görebilseydiniz.
Tekel işçileri onurlu mücadelelerini verirken, Tekel binalarının yandaş hastane gruplarına peşkeş çekilmesi, işten çıkarılanlara verilen sağlık hizmeti süresinin 10 güne düşürülmesi yaşadıkları sağlıksız ortamın devamını sağlamak ve direnişi kırmak adına yapılmış girişimler.Direnişin kırılması için elinden geleni ardına koymayan hükümet halkın doktorlarının orada olduğunu,tıp öğrencilerinin orada olacağını aklına bile getirmemişti.
Arkadaşlarımızla çadırları gezerken işçilere destek olmaya çalışırken, bize gelen haberle revirde yardıma ihtiyaçları olduğu öğrendik. Gerçekten öyleydi de Türk-iş binasının zemin katında 3 yataklı, küçük bir eczanesi olan, yetersiz ama anlık cevap verebilecek ve her şeyden önemlisi bedava sağlık hizmeti veren, kendisi küçük ama anlamı büyük olan bir revirdi.
Revirde geçen zamanımızda işçilerin hem bedenen hem de ruhen yıprandığı belliydi. Birçok işçimiz cebinden çıkardığı depresan hapların etkilerinden şikayetçiydi. Asıl sorun hapların etkileri değil neden depresan kullandıklarıydı. Tansiyon hastalarının sayısı mı artmıştı bize mi öyle geldi yada psikolojik epilepsi nöbetleri geçirenler bu insanlar değil miydi? 68 gündür psikolojik mücadele veren bu insanlar artık sendelemeye başlamıştı. Ve çocuklar işçi çocukları da oradaydı. Onların ufacık bedenleri bu duruma nasıl dayanabilirdi, tabii ki hasta olacaklardı, tabii ki halsiz düşeceklerdi. Bunu gören sağlık bakanımızın o dillere destan Müslüman yüreği nasıl dayanıyordu acaba.
İşçilerin büyük bölümünde enfeksiyon belirtileri vardı, olacaktı da. Yaşadıkları sağlıksız ortam, stres, doğru dürüst beslenememeleri vücut dirençlerini kırmıştı ve bir çoğu enfeksiyon belirtisi gösteriyordu. Yeterli antibiyotiğimiz yoktu ama idareli kullanmaya çalışıyorduk, öksürük şurubu ise diğer büyük eksikliklerimizdendi. İlaçların parasız olduğunu görenlerin anlamsız şaşkınlığı görülmeye değerdi. Halbuki sağlık hizmetlerinin her aşamada ücretsiz olması gerekirken, insanların sağlığın paralı olduğu fikrine bu kadar alıştırılması sağlık çalışanları ve bütün halk için üzücü bir durum. İşçi kardeşlerimizin doktor karşısında hala utanarak durması, yanlış bir şey yapmış gibi hissetmesi, doktorlara çekinilmesi gereken insanlar gibi bakmaları elbette bizim hatamızdı. Özel muayenesinde farklı hastanede farklı portre çizen, insana parası kadar değer veren doktorlarımızın başarısıydı!
Kendisine ilerici, aydın, sosyalist diyen herkesin görmesi, yaşaması, içine çekmesi gereken bir ortamdı orası. Orada bulunup işçi kardeşlerimiz için bağırıp, onlar içip bir şeyler yapmaya çalıştık. Coşkulu anlara da şahit olduk tabii ki bağırmaktan sesi kısılan arkadaşlarımız seslerini daha fazla yükseltmek adına bizden yardım istediklerinde yaptığımız işe daha bir istekle sarıldık. Revire gelen herkes hastalığına rağmen gülümseyerek çıkıyordu. Çünkü şahit olmadıkları bir tabloydu, yüzlerine insanca bakan onları gerçekten ciddiye alan, sadece insan için orada olan doktorlar ve hemşireler vardı. Ben bir tıp öğrencisiyim ve olmak istediğim doktoru bu revirde buldum. İşçilere yardımcı olurken çok şey öğrendik, doktorun da insan olduğunu revirimizi ziyaret eden herkese gösterebildik.
*İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisi