Necdet Erdoğan Bozkurt, köy enstitüsü mezunu sağlıkçı bir babanın ve sağlıkçı bir annenin ikinci çocuğu olarak her tarafın karla buzla kaplı olduğu bir zamanda 2 Mart 195’de Kars’ın çam ormanlarıyla süslü ilçesi Sarıkamış’ta hayata merhaba der. Bütün çocuklar gibi onun çocukluk günleri de en saf ve en temiz duygularla dolu bir takım izler bırakarak hızla […]
Necdet Erdoğan Bozkurt, köy enstitüsü mezunu sağlıkçı bir babanın ve sağlıkçı bir annenin ikinci çocuğu olarak her tarafın karla buzla kaplı olduğu bir zamanda 2 Mart 195’de Kars’ın çam ormanlarıyla süslü ilçesi Sarıkamış’ta hayata merhaba der.
Bütün çocuklar gibi onun çocukluk günleri de en saf ve en temiz duygularla dolu bir takım izler bırakarak hızla geçip gider. 1973 yılında sanat enstitüsünü bitirince sonbaharda baba ocağından ayrılarak Ankara’nın yolunu tutar. Necdet bugünkü adı Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi olan Yüksek Teknik Öğretmen Okuluna kaydolur. Birbirinin benzeri günler geçip giderken TRT sanatçısı Ziya Taşkent’ten keman dersleri alır. Kısa süreli de olsa,yaşamına kemanının gergin tellerinden dökülen nağmeleri katar.
Necdet yeni okulunda yeni tanıştığı arkadaşlarıyla birlikte okuldaki faşist saldırılara karşı süren mücadelenin içinde yer alır. O yıl 12 Mart nedeniyle mahpusta bulunan devrimci öğrenciler içerden çıkıp okullarına dönmeye başlamıştır. Ali Başpınar gibi pek çok THKP/C ve THKO’LU öğrencilerin de aralarına katılmalarının ortaya çıkardığı olumlu havayla birlikte okulda bir dernek kurulması çalışmalarına başlanır. 1974-75 eğitim öğretim yılında Necdet dernek kurulması çalışmalarında aktif olarak yer alır ve Yüksek Teknik Öğretmen Okulu mezunları ve öğrencileri derneği (TEK-DER) kurulur. Kurucu başkan okulda faşistlerin saldırıları sonucunda ağır yaralanır, zorunlu olarak uzun bir süre okuldan uzak kalır. Bu sırada yapılan genel kurulda Necdet TEK-DER başkanı olur. Artık bütün zamanını okuldaki devrimci öğrencilerin örgütlenmesine ve TEK-DER çalışmalarına ayırır. Onun yüreğinde ikinci bir büyük sevda ateşlenmeye başlamıştır. TEK-DER Başkanı olarak inanılmaz bir enerjiyle çalışır.
1975-1976 eğitim öğretim yılı başladığında devrimciler Milli Eğitime bağlı okullarda boykot kararı alır. Bu kararla okullar faşistlere terk edilir. Buna karşılık TEK-DER’liler tam tersine faşist işgali kıracaklarına olan inançla okula giderler. Koşullar son derce olumsuzdur, çünkü hemen yanı başlarındaki Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeki devrimciler de boykot yaptıklarından orada da sadece faşistler vardır. Dolayısıyla bütünüyle faşistlerin işgali altındaki Beşevler’e gidip gelmek ateşten gömlek gibidir. Ne var ki TEK-DER başkanı olarak Necdet ve tüm TEK-DER’liler bir an bile tereddüt etmezler, kararlarından bir an bile caymazlar.
Gittikçe artan koyu bir karanlığın üzerine ışık olur, cesaret ve kararlılıkla atılırlar kavgaya. Kendi can güvenliklerini kendileri sağlayarak faşist teröre karşı inanılması mümkün olmayan örnek bir mücadele sürdürürler. Öyle ki kısa zamanda Ankara’da ve bütün ülkede adından saygı ve sevgiyle söz edilen bir mücadele örneği ortaya çıkar. Resmi ve sivil faşistlerin saldırılarıyla kavga büyüdükçe büyür, saflar her geçen gün daha da sıklaşır, sayılar her gün artar. Bu durum faşistlerin ve polisin hoşuna gitmez Necdet onların canını sıkmaya başlar. 3 Ocak 1976 günü bir faşistin yaralanması bahane edilerek Necdet 8 ay kalacağı Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne gönderilir. Merkez Kapalı Necdet için iyi bir okul olur. Üstelik okumak için dışarıda bulamadığı zamanı orada bulur. Bıkmadan usanmadan okur, tartışır, notlar alır. Baskının sömürünün, zulmün, zorbalığın olmayacağı bir dünyaya olan özlemini yitirmek bir yana haklılığının verdiği güvenle dışarıya çıkacağı günü heyecan ve sabırsızlıkla bekler. 8 ay sonra dışarı çıktığında gökyüzündeki kuşlar gibi neşelidir.
Ayrı kaldığı süre içinde dışarıda pek çok şey değişmiştir. Faşist saldırı ve tertipler artmış, can güvenliği önemli bir sorun olmuştur. Devrimciler ancak toplu olarak okullarına gidip gelmekte, kendi can güvenliklerini kendileri sağlamaktadır. Necdet, eskisinden daha büyük bir güven ve cesaretle atılır hürriyet kavgasına. Ankara Dev-Genç çalışmaları içinde yer alır, bir süre sonra da başkan olur. Aynı zamanda Dev- Genç merkez yürütme kurulunda görev alır. Gülümseyen gözleri, yüzünden hiç eksik olmayan tebessümleri, sıcakkanlı ve mütevazılığı, bitmez tükenmez bir enerjiye sahip oluşu, zekâsı, bilgisi ve kararlı duruşu sonucu o artık Ankara gençliğinin ustası olur. Sevgi dolu yüreğine kurşun dökülmüşçesine acılar içinde kıvrandıran dost kurşunlarına hedef olduğunda bile enerjisinden, kararlılığından ve devrimci bir öndere yakışan özelliklerinden hiçbir şey kaybetmez.
Hastanede yattığı günlerde acılarına aldırmadan durmadan okur, eğitim çalışmaları için notlar çıkarır. Yaşadığı her şey onun birikimini artırır. İçindeki coşku ve heyecanında hiçbir azalma olmaz. İyileşip yeniden döndüğünde bu notlar elden ele dolaşır.
Ülkeyi bir açık faşist diktatörlüğe götürme gayreti içinde olanlar saldırılarını iyice yoğunlaştırırlar. Her yeni gün mutsuz haberlerle gelir. Katliam çığlıklarına dinsel ilahiler karışır. En yırtıcı ve en zalimce saldırılar birbirini takip eder. Necdet bir süre sonra mahalli çalışmalarda yer alır. Oralarda süren faşist saldırılara karşı halkın direniş örgütlenmelerinde çalışır.
Ülkede faşist tertip ve kışkırtmalar hız kesmek bir yana giderek daha da artarak devam eder. Maraş’ta, Çorumda birbiri ardına insanlık dışı kışkırtmalar ve katliamlar tertiplenir. Halkın kendi belediyesini oluşturduğu Fatsa başka yerlere örnek olmasın diye adalet ve insanlık yasları hiçe sayılarak adeta boğulur. Ülke bir baştan bir başa kan gölüne çevrilir. Emperyalist uşaklar kendi halkına karşı acımasızca bir savaş sürdürmeye başlamışlardır. Demokratlar, aydınlar, yurtseverler, devrimciler her günü yoldaşlarının, dostlarının, canlarının, sevgililerinin, ölüm haberleriyle yaşarlar. Koşullar güzel ve ışıklı bir dünyaya olan özlemi daha da arttırır. Devrimciler bu koşullarda da güneşi zapt etmeye çıkan umut kervanı olur. En değerli varlıklarını canlarını ortaya koymakta bir an bile tereddüt etmezler.
Bir daha görüşemeyecek olsalar da, sonsuz ve süresiz ayrılacak olsalar da asla şüpheye düşmez, yılmaz, hürriyet kavgasından geri durmazlar. Kitaplarıyla, türküleriyle, bayraklarıyla dalga, dalga olurlar, aydınlık olurlar. Tam bu sıralarda Necdet İskenderun’a gönderilir. İskenderun’a geldikten bir süre sonra yıllardır emek vererek yüreğinde yeşerttiği ve yüreğinin en derin yerinde saklı tuttuğu, gittiği her yere sadece hayalini götürdüğü sevdasıyla evlenir. Fakat evlendikten birkaç gün sonra içleri titreyerek başka şehirlere gitmek üzere ayrılırlar.
29 Aralık 1979 günü Necdet yakalanır. TEK-DER mücadelesinde, Ankara Dev-Genç mücadelesinde sadece Ankara’da değil bütün Türkiye’de tanınan biri olması yakalanmasında etkili olmuş peşinde dolaşan katiller onu hemen tanımıştır. Yakalandıktan sonra zalimce içkence ederler. Ama bu işkenceler gözü dönmüş katil sürülerinin kabaran kin ve öfke duygularını yatıştırmaz. 31 Aralık 1979 günü güneşi zapt etmeye çıkan yolcuları, güzel olanı, güzelden yana olanı, her şeyi ve herkesi durdurabilmek için her türlü kötülüğü yapmaktan geri durmayan emperyalist uşaklar kalbine sıktıkları kurşunlarla onu katlederler.
O hürriyet kavgamızda yeri doldurulamayacak kadar büyük bir devrimci ve büyük dosttu. Sevgili başkanımızı ve sevgili ustamızı özlem ve sevgiyle a
nıyoruz