Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 12-13 Ocak Moskova temaslarında iki ülke arasında vizenin kaldırılmasına dek varacak düzeyde genişletilmiş işbirliği ve Türkiye’nin ilk nükleer enerji santralının Rusya tarafından inşası gibi konuların ele alındığı biliniyor. Türkiye’nin kendi çılgın gündemi nedeniyle fazla yer bulamamış üç konu daha vardı üzerinde mutabakat sağlanan. Üçü de enerji üzerineydi. * Birincisi, Rusya’nın Gazprom şirketinin […]
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 12-13 Ocak Moskova temaslarında iki ülke arasında vizenin kaldırılmasına dek varacak düzeyde genişletilmiş işbirliği ve Türkiye’nin ilk nükleer enerji santralının Rusya tarafından inşası gibi konuların ele alındığı biliniyor.
Türkiye’nin kendi çılgın gündemi nedeniyle fazla yer bulamamış üç konu daha vardı üzerinde mutabakat sağlanan. Üçü de enerji üzerineydi.
* Birincisi, Rusya’nın Gazprom şirketinin Güney Akım boru hattı aracılığıyla Avrupa’ya -Ukrayna’nın etrafından dolaşarak doğalgaz nakletmesi için egemenlik sahasının kullanımı için onay vermesiydi. (Hattın kesin rotası belli değil, İkinci Mavi Akım seçeneği masada.)
* İkincisi, Başbakan Vladimir Putin ile Başbakan Erdoğan arasındaki (Türk tarafından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da katıldığı) görüşmede, iki ülkenin Mavi Akım hattı ile gaz naklini Ceyhan’dan Kıbrıs ve İsrail’e de uzatmak üzerinde mutabık kaldılar. (Kıbrıs’ın hangi tarafı olduğu bilgisine henüz ulaşamadık, ancak bu durumun Kıbrıs sorununa bir etkisi olcağı tahmin edilebilir.)
* Üçüncüsü, Rusya’nın Samsun-Ceyhan boru hattı aracılığıyla Karadeniz’den Akdeniz’e ham petrol nakli için konsorsiyuma katılma kararı almasıydı. (Samsun-Ceyhan projesi verilen Ahmet Çalık, Başbakan’ın temasları sırasında Moskova’daydı. Dikkat çekici bir başka nokta, Erdoğan’ın Putin ile Mavi Akım ve Samsun-Ceyhan projeleri gibi İsrail ile bağlantılı konuları konuşurken, Türkiye ile İsrail arasında son yılların en ateşli krizlerinden birinin Türk büyükelçisine kötü davranış üzerine tırmanıyordu. Belki de bu projelere aktif katılan İsrail Sanayi Bakanı Binyamin Ben-Eliezer’in krizi duyunca ta Hindistan’dan -Samsun-Cehyan’ın bir Hindistan boyutu da var- çözüm doğrultusunda müdahale etmesi bu yüzdendi.
Erdoğan’ın Moskova temaslarından bir gün önce, 11 Ocak’ta, Gazprom’un başındaki Aleksey Miller’in Azerbaycan’ın bütün gaz üretimini ithal etmeye hazır oldukları açıklaması vardı. Bu açıklamanın, Azeri gazını (Türkiye üzerinden Avrupa’ya Orta Asya ve Hazar gazı pompalamayı amaçlayan) Nabucco projesiyle adeta alay ettiği ortadaydı.
Erdoğan, önemli enerji anlaşmalarına varıp ayrıldığı Moskova’da aynı gün İran Petrol Bakanı Hüseyin Şirazi de temaslar yürütüyordu. Şirazi ile görüşen Rusya Enerji Bakanı Sergey Kuryaşov, ülkesinin İran-Pakistan-Hindistan arasındaki ‘barış’ doğalgaz hattı projesine katılabileceğini aynı gün, 13 Ocak’ta açıkladı.
Denklem hızla değişiyor
İran, daha iki hafta önce, 29 Aralık’ta Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın da katıldığı bir törenle Türkmenistan ile arasındaki gaz hattını hizmete açmıştı.
Türkiye, bu yolla gelecek Türkmen gazını Nabucco üzerinden Avrupa’ya da satabileceğini düşünüyor. Oysa ABD, nükleer programı üzerinde baskı kurabilmek amacıyla İran’la, özellikle enerji alanında ortak projeler yapılmasından rahatsızlık duyuyor.
Nitekim, Rus enerji bakanının İran-Pakistan-Hindistan hattı projesine katılabileceklerini açıklamasından bir gün sonra, 14 Ocak’ta ABD pek örneği görülmemiş bir çıkışla, Pakistan’dan bu projeden çekilmesini istedi. ABD medyasının bildirdiğine göre, talep ABD’nin Afganistan ve Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke tarafından Pakistan Petrol Bakanı Seyid Kamar’a iletildi. ABD, zaten Taliban ve El Kaide ile mücadelede çok şey beklediği, topraklarında askeri operasyon yaptığı Pakistan’dan, İran’la anlaşmasını iptal etmesi halinde, Afganistan üzerinden Tacikistan petrolü sağlayabileceği gibi, daha söylerken kuşku doğuran bir teklifte bulunuyor.
ABD’nin Pakistan’a İran konusunda yaptığı baskıyı siyaseten bir taktik hata olarak kabul etmek mümkün. Çünkü sonuç alabileceği kuşkulu, oysa Pakistan yönetimindeki rahatsızlığı biraz daha artacağı kesin.
Barack Obama yönetimi işbaşına gelirken Irak’tan çekilmeyi, Afganistan’ı olabildiğince çabuk Afganlılara devretmeyi amaçladığını söylemiş, Rusya ile ilişkilerde -füze kalkanı projesini Doğu Avrupa’dan çekerek- bahar havası estirmişti. Ancak Obama yönetimi son birkaç ayda hata üzerine hata yapıyor. Yemen’de yeni bir cephe açtığı izlenimi vermesi, İran’ı tesislerini bombalamakla tehdit etmesi ve aslında askeri gücünü bölgedeki her sorunda devrede göstermesi bu hatalar arasında sayılabilir.
Oysa ABD hata yaptıkça Rusya mesafe alıyor. Bölgesel güç eksenindeki bu kayma, Türkiye’ye hem yeni fırsatlar, hem de yeni riskler getiriyor. Dikkatle izlenmesi gereken bir süreç.