Artık Trabzon’da neredeyse her üniversiteli gençlik eyleminde onları görüyoruz. Trabzon-Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye çapında öğrenci kolektiflerinin gururu. Sayıları onlarla ölçülebilen bir avuç genç, birçok olayda ülkenin dikkatini çekmeyi başardı. Öyle ki, gerçekleştirdikleri İsrail Büyükelçisi’ni yumurtalama eylemi, neredeyse Türkiye ile İsrail arasında yeni bir krize neden oldu. İsrail Dışişleri Bakanlığı’na bile açıklama yaptıracak kadar dikkatleri üzerine […]
Artık Trabzon’da neredeyse her üniversiteli gençlik eyleminde onları görüyoruz. Trabzon-Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türkiye çapında öğrenci kolektiflerinin gururu. Sayıları onlarla ölçülebilen bir avuç genç, birçok olayda ülkenin dikkatini çekmeyi başardı.
Öyle ki, gerçekleştirdikleri İsrail Büyükelçisi’ni yumurtalama eylemi, neredeyse Türkiye ile İsrail arasında yeni bir krize neden oldu. İsrail Dışişleri Bakanlığı’na bile açıklama yaptıracak kadar dikkatleri üzerine çeken bu gençler kim ve ne istiyorlar?
Önce isimden başlamak gerekiyor herhalde, ‘kolektif’.
Kolektif’in Türkçesi ‘ortaklaşma’dan geliyor.. ‘Toplumsal olma’ anlamında da kullanılıyor. Neden Türkçe seçmemişler ki?
Üniversitelerde öğrenci hareketlerinin baskılandığı uzun dönemin ardından, politikaya ve ülke sorunlarına uzak, yabancılaşmış, post-modern genç kuşaklar yaratıldı.
Ortamın böylesine zorluklarla dolu olduğu ortam da bile üniversite gençliği zaman zaman o heyecanlı tavrını hissettirdi. Ancak 1996’da, yüksek öğrenimin paralı hale getirilmesi yolunda önemli, adımların atıldığı bir dönemdi. Öğrenci harçlarına yüzde 300-350 düzeyinde yapılan zamlar büyük tepki yarattı. Üniversitelerde farklı sol görüşteki öğrenciler, aralarındaki görüş ayrılıklarını bir yana bırakarak, akademik demokratik istemler ve ülke sorunlarına yönelik düşüncelerini anlatacak gevşek bir örgütlenme yarattı.
Üniversite gençliğinin Ankara’daki yüreği ODTÜ ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, İstanbul’da ise İTÜ’de atar. İlk kolektif örgütlenmeleri de İTÜ’den başladı. Sonra belli-başlı üniversitelere yayıldı.
Kolektifler şiddet içeren değil, daha çok derdini anlatmaya odaklanan, bunun için olmadık ilginçlikler bulan, farklı ve sempatik eylem türleri üreten bir çizgiyi benimsedi genelde.
Öğrenci kolektiflerinin amaçlarını ve ilkelerini anlatan metinlerin ilk maddesi şu: ”Öğrenci Kolektifleri tamamen bağımsız bir öğrenci örgütlenmesidir. Hiçbir örgütün, partinin, grubun tahakkümü altında değildir.”
Kolektifler, gönüllülük esasıyla bir araya gelen, iş bölümünü esas alan, herhangi bir üyelik koşulu bulunmayan, ait ola duygusu ile oluşan bir dayanışma çabası.
Bu tür yapılanmaların birçok yararı olabileceği gibi, gevşek yapılanmanın getireceği birçok tehlike ve yönlendirmeye de açık.
12 Eylül’ün baskı koşullarında, 1983’te Ankara ve İstanbul’da üniversite öğrencileri olarak çıkardığımız bir Yeni Olgu deneyi vardı. Farklı siyasal kökenlerden gelen insanlar olarak çıkardığız dergi 300 binlere vatan bir satış gerçekleştirebilmişti. O hareketten buyana en yaygın çıkış sayılabilir.
Kolektiflere, ulusal çıkarları gözeten soldan gelen ciddi eleştiriler var. Anti emperyalist çizginin net olmadığı yolundaki eleştiriler de yapılıyor. Gevşek yapılanması ve sağlam bir ideolojik yapısı olmaması eleştirilerin en başında yeralıyor. Bu grupların bazı politik amaçlar için kullanılabileceği öne sürülüyor. Hatta öğrenci hareketini, otorite tanımayan anarşist harekete dönüştürmek için bilinçli çıkartıldığını söyleyenlere bile rastlanıyor.
Ama ne olursa olsun, öğrenci kolektifleri, kimsenin aklına gelmeyecek sempatik eylemlerle, dertlerini anlatmaya çalışıyor.
Trabzon’daki öğrenci kolektifi ise özellikle son eylemleri ile ülkenin en tanınan öğrenci kolektifi haline geldi.
Dolmuş zamlarına karşı aylarca süren, kampüs kadar kente de yayılan eylemleri hala akıllarda. Kış aylarında yalın ayak yürümeden, tencere düdük gösterilere kadar.
Ençok kullandıkları eylem biçimi ise oyunlaştırma-doğaçlama, yani sokak tiyatrosu.
Tiyatro çalışmalarını salonlara sokma çabaları konusunda KTÜ yönetimiyle yaşadıkları anlaşmazlık, uzun bir eylem maratonu yarattı. Bu eylemler nedeniyle bazı öğrenciler okuldan uzaklaştırma durumu ile karşı karşıya kaldı. Bu durum eylemleri azaltmadı
Ciddi müdahalelerle karşılaştılar. Dövüldüler, yerlerde sürüklendiler, soruşturma ve kovuşturmalara uğradılar.
Kolektiflerin en önemli özelliği, inatçılığı!
Ama hiçbir eylemleri İsrail protestosu kadar etkili olamadı.
İsrail Büyükelçisi’ne atılan yumurtaların kokusu Tel Aviv’den duyuldu. İsrail Dışişleri Bakanlığı bile olayı ”Trabzonvari” bir olay olarak nitelendirdi. Öğrenci Kolektifi, artık Trabzon kimliği ile bütünleşen-özdeşleşen yeni bir sıfata oturdu.
Bu eylemde de öğrenciler yerlerde sürüklendi, ama toplumun ezici bir çoğunluğunun ‘taktirlerini’ topladı. İçteniçe birçok kesimin alkışını aldılar. Hergün Filistin’le yatıp kalkan, Filistin’deki İsrail zulmünü kendi siyasal hedefleri için kullananların, haftada bir İsrail’i kınayan basın açıklaması yapan bazı dinci çevrelerin yüzündeki maskeyi de söküp attı bir avuç öğrenci.
Onların asla cesaret edemeyeceği bir eylemi, korkusuzca gerçekleştirdiler. Şiddet içermeyen demokratik tepkilerini ortaya koydular. İsrail Dışişleri Bakanlığı saçmalasa da, İsrail Büyükelçisi bile bu eylemi demokratik ilan etti.
Geçen Cuma günü ise yine öğrenci kolektifi YÖK’e karşı bir eylem yaptı. Kampüs içinde yürüyüş gerçekleştirdiler. Eski YÖK yönetimi varken her gün açıklama yapıp bu kurumun kaldırılmasını isteyen iktidar yönlendirmesindeki dinci gruplar yine yoktu. Öyle ya, artık kendi YÖK’leri yönetimdeydi! Bu kez hiçbir müdahale yoktu. Müdahale olmayınca tabi ki olay da çıkmadı.
Sanki bu esneklikte, ülke çapında etki yaratan, İsrail devletini bile açıklama yapmaya itecek kadar etkili olan protesto eylemine duyulan saygı vardı. Öğrencilerin ise gururu.
Üniversitelerde birçok öğrenci grubu var. Atatürkçü Düşünce Kulüpleri, Türkiye Gençlik Birliği, diğer kulüpler, öğrenci dernekleri, değişik isimler altında yapılanmalar.
Şiddet içermediği ölçüde desteklenmesi gereken hareketler bunlar.
Nasıl bir üniversite gençliği istiyoruz?
Özgür düşünebilen, gerektiğinde ülkesini yönetenleri, üniversite yönetimlerini de eleştiren, ülkesi ve toplumu adına sorumluluk duyan, üretici gençler mi, yoksa her istenileni yapan pısırık kişiliksiz mankafalar mı?