Migros Depo işçilerinin geçtiğimiz günlerde Sendika.Org’a da yansıyan direnişlerinde yaptıkları bir basın açıklamasında geçen kimi ifadelere Liman-İş sendikası tepki göstrmiş, Liman-İş’in “zorunlu açıklaması” da sitemizde yer almıştı. Migros’un taşeron firmalarında örgütlenme çabası içerisinde oldukları için işten atılan işçiler adına Murat Bostancı’nın, Liman-İş’in bu açıklaması üzerine kaleme aldığı, süreci anlatan yazısını yayınlıyoruz… Yazının yayınlanmasının ardından Liman-İş […]
Migros Depo işçilerinin geçtiğimiz günlerde Sendika.Org’a da yansıyan direnişlerinde yaptıkları bir basın açıklamasında geçen kimi ifadelere Liman-İş sendikası tepki göstrmiş, Liman-İş’in “zorunlu açıklaması” da sitemizde yer almıştı. Migros’un taşeron firmalarında örgütlenme çabası içerisinde oldukları için işten atılan işçiler adına Murat Bostancı’nın, Liman-İş’in bu açıklaması üzerine kaleme aldığı, süreci anlatan yazısını yayınlıyoruz… Yazının yayınlanmasının ardından Liman-İş tarafından sitemize gönderilen bu yazıya dair açıklama için de linke tıklayınız…
“Öncellikle Migros Depo işçilerinin son bir buçuk yıllık sürecini özetlersek daha anlaşılır olacağız sanıyorum.
Migros Depo bildiğiniz üzere artık Koç Holding bünyesinde değil. Yalnız Koç Holding devirden sonra KOÇ-ZER adı altında bir taşeron firma kurarak işçilik işini yürütüyor. Bunun yanı sıra MBM ve STFA diye iki taşeron firma daha var. Depoda çalışan işçiler bu firmalardan maaş alıyor. Ve depoda 1000’nin üzerinde insan çalışıyor. KOÇ-ZER firması Koç Holding bünyesindeki diğer işletmelerde de faaliyet yürütüyor. Binlerce çalışanı var. Bu yolla eskinin iyi ücretle ve güvenceli çalışan Koç işçilerinin yerini KOÇ-ZER sayesinde asgari ücretle onun birkaç yüz lira üstündeki dilimlerde işçi çalıştırmanın olanağı bulunmuş oluyor. Hem de işçi, sendikadan uzak tutulmuş oluyor. Bizi sendika örgütlemeye iten nedenler, iş yerindeki çalışma ortamı, şeflerin müdürlerin işçilere uyguladıkları her türden haksız usulsüz uygulamalardı. Bunlara yapmış olduğumuz basın açıklamasında değindiğimiz için burada bir daha girmeyeceğim.
Bir yıl önce işverenin uygulamalarını açıkça dile getirdikleri ve karşı çıktıkları için 2 arkadaşımız işten atıldı. Daha önceleri de benzer uygulamalar olmuştu. Ancak biz bu sefer artık hep birlikte bir şeyler yapmanın vakti geldi diye düşündük. O nedenle gizlice iş çıkışı işçi arkadaşlarla buluşup konuşmaya başladık. Sendikalaşacaktık ama hangi sendikaya başvurmamız gerektiğini bilmiyorduk. Kartal’da işçilere-işsizlere dönük dayanışma çalışmaları yapan bir dernekte arkadaşlarım vardı. Bir de kardeşim Birleşik Metal-iş Sendikasına üyeydi. Ve o nedenden dolayı Birleşik Metal İş’te tanıdıklarım vardı. Market sektöründe çalıştığımız için, dernekteki kimi arkadaşlarımızın Koçtaş’ta sendikalaşma çalışması nedeniyle DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikasıyla bağları vardı. O arkadaşlar aracılığıyla Sosyal-İş yetkilileriyle görüştük. Sosyal-İş’teki arkadaşlarımız bizden iş kolu tespiti için maaş bordoları istediler. Tespit sonucu Depo bünyesinde bulunan üç ayrı taşeronun üç ayrı iş kolunda göründüğünü öğrendik. Ben KOÇ-ZER bünyesinde çalışıyordum, benim iş kolum liman, depolama, antrepo iş koluna giriyordu. Diğeri iş kollarıysa ticaret ve nakliyattı. Duruma dair bir değerlendirme yaptık işçi arkadaşlarla. Her üç taşerondan komiteler oluşturduk. Bir yandan da bu iş kollarındaki sendikaları araştıralım dedik. Liman depolama iş kolunda DİSK’in sendikası yokmuş. Yalnızca Türk-İş’e bağlı Liman-İş Sendikası varmış. Biz bir yandan “Liman, antrepo iş kolunda bağımsız bir sendika mı kuralım yoksa mevcut sendikayla mı görüşelim” diye konuştuk. İşçi arkadaşlarımız sendika kurmanın bizi aşacağını, hali hazırda kurulu olan sendikayla bağ kurmanın daha mantıklı olacağını söylediler. Liman-İş Sendikası’nı da aynı esnada Ambarlı’daki limanda sendikalaşma çalışmaları yapan akrabalarım aracılığıyla öğrendim. Başkan’ın telefonunu bana ilettiler. Ambarlı’daki sendikalaşma çalışması da başarısız oldu. Akrabalarım dahil insanlar işlerinden oldu. İşçi arkadaşlarımla birlikte aradım Liman-iş Başkanı’nı, bir hafta sonra Kartal’a randevu verdi. Biz de aramızdan seçtiğimiz temsilci iki arkadaşla birlikte başkanla görüşmeye gittik. Başkan’a sendikayla ilgili sorular sorduk. İşçi arkadaşlarımızın sendikalara dair güvensizliklerini ve endişelerini ilettik. Başkan da bize sendikalarına dair bilgiler verdi. Özelleştirmelere dair nasıl mücadele verdiklerini anlattı. Liman-İş’in namuslu bir işçi sendikası olduğunu, güvenebileceğimizi söyledi. Sendikalarının özelleştirmeler nedeniyle çok üye kaybettiğini, düşük bütçeli bir sendika olduğunu, dolayısıyla taşrada bulunan diğer depolarla bağ kurma işini de bizlerin kendi organizasyonumuzla yapmamız gerektiğini ve çoğunluğu sağlayıp onlara gitmemizi gerektiğini söyledi.
Ayrıldık. Biz de işçi arkadaşlarımıza görüşmenin bilgisini olduğu gibi anlattık. Sendikalaşma işine yoğunlaştık. Diğer illerdeki depolarla kendi imkânlarımızla bağlar kurduk. İş yerindeki sendikal çalışmamız belli bir olgunluğa gelince üyeliklerin yapılması doğrultusunda sendikayla tekrar görüşelim dedik. Sendika genel başkanını aradık. Başkan bizi sendikasının bir örgütlenme uzmanına yönlendirdi. O da bizden tekrar maaş bordosu istedi. Biz de zaten iş kolu tespiti yaptırdığımızı, bunun için bir tekrara neden gerek duyulduğunu sorduk. Bir de biz bakalım dediler. Arkadaşlarımız maaş bordolarının tekrar istenmesinden rahatsız oldular. Yüz yüze görüşelim dediler. Maaş bordolarını sendika genel merkezine faksladık. Başkanı tekrar aradık. 15 gün sonra yine Kartal’da buluştuk. Bu sefer başkan bize bambaşka bir dille konuşmaya başladı. Bizim altı ay önce “onun” sendikasını eleştirdiğimizden, sorguladığımızdan dem vurdu. Biz de böyle bir şey yapmadığımızı, arkadaşlarımızın sendikaya-sendikalara dair endişeleri olduğunu söyledik, “Biz de çok normal bir biçimde bu kaygıları öncellikli muhatap olarak size ilettik, yoksa eleştiri ve sorgulama yapmadık” dedik. O da, bizim taşeron işçi olduğumuzu buralarda örgütlenmenin zor olduğunu anlattı. Biz de “zaten bu zorluğu ömrümüzün her anında yaşıyoruz, bu yüzden tüm zorluğunu ve bedellerini göze alarak sendikalaşmak istiyoruz” dedik. Başkan da bordoları istedi. Fotokopi çektirip bordoları verdik. İş kolu tespitinin zaman aldığını söyledi. “Biz zaten baktırmıştık, siz de biliyorsunuz tekrar böyle bir şeye gerek yok aslında, bir an önce üyeliklere başlayalım” dedik. Başkan bir de biz bakalım öyle başlayalım dedi. Görüşme sona erdi.
Sonra birkaç defa daha aradık henüz sonuç alamadıklarını söylediler. Aynı sıralarda işverenin tutumunda bir farklılaşma yaşanmaya başladı. Şefler işçileri üstü örtük tehdit etmeye başladılar. Bir arkadaşımıza saldırdılar, küfrettiler. Sonra tüm şefler birlikte saldırınca biz de arkadaşımıza sahip çıktık. Sonra o arkadaşımızı işten attılar. Hemen akabinde yaptığımız toplantı tüm işçi arkadaşlar işverenin durumdan haberdar olduğuna dair veriler ilettiler. Ben de sendika genel başkanı Sayın Muzaffer Akpunar’ı 30 işçinin toplantı yaptığı yerden telefon ahizesi açık biçimde aradım. Başkana durumu aktardım, üyeliklere acilen başlamamız gerektiğini, kritik bir noktada olduğumuzu, çoğunluğu da aştığımızı söyledim. O da “biz işçi sendikasıyız, taşerona bulaştırmam sendikamı, taşerona bulaştırmayın, uğraşamam.”dedi. “Başkan sizinle bir seneye yakın bir zamandır görüşüyoruz daha başlangıcında söyleseydin. Bizi umutlandırdın önce şimdi neden böyle konuştuğunu anlayamadım” dedim. “Şimdi meşgulüm sizinle konuşamam” dedi. Biz de daha sonra arayabileceğimizi söyledik. “Yok
kardeşim uğraşmak istemiyorum taşeronla” dedi. Ve telefonu kapattı. Hadise budur.
1-) Liman İş Sendikası Merkez Yürütme Kurulu, 650 YTL ücretle çalışan ve kendi sendikalarına üye olmak için çabalayan ben Murat Bostancı ve işçi arkadaşlarım adına zorunlu açıklama yapmış. Ve mahkeme sürecinden söz ediyorlar. İstedikleri mahkemeye gitsinler. İşçinin kalbindeki mahkemede aklanamazlar. O konuşmayı dinleyen 30 işçi kardeşimin kalbinde aklanamazlar. Telefon kayıtları Türkcell’de mevcut. Kayıtları isteyip merkez yürütme kurulu hep birlikte dinlesinler. Sonra ortalığa çıkıp açıklama yapma derdine düşsünler. Ayıptır. Zavallılıktır.
2-) Biz işten atılan 20 işçi, Nakliyat-İş sendikası üyesi değiliz. İşten atıldıktan sonra Nakliyat-İş’le bağ kurduk. Nakliyat İş Sendikası da hiç koşulsuz, yüksünmeden bizim her derdimize o günden bugüne koşturuyor. Sendikanın ne olduğunu biz işten atıldıktan sonra öğrendik. İş koluna bakmaksızın depoda çalışan herkes sendikamıza üye olabilir dediler. İşverenin sendikalaşmayı engellemek için oynadığı oyunu sendika bu tutumuyla boşa çıkarmış oldu. Çalışan işçi arkadaşlarımızın elini güçlendirmiş oldu. Önce bir iş kollarını araştıralım demediler. Topu taca atmadılar. Bu açıdan Nakliyat İş Sendikası’na çok teşekkür ederiz. Dolayısıyla otomatik olarak “kimi çevrelerce yönlendirilmişler” türünden açıklamalar, işveren diline benziyor. İşveren yetkilileri de iş yerindeki işçilere bizim için “onlar dışarıdan terör odaklarından yönlendiriliyorlardı” falan diyorlarmış.
3-) Liman İş açıklamasında “Sendikamız işçilerin mağdur olmaksızın örgütlenmesi için altyapı oluştururken, kimi çevrelerce yanlış biçimde yönlendirildiği aşikâr olan Murat Bostancı’nın yaptığı açıklama gerçeklerden uzak olduğu gibi ne sendikalaşma mücadelesinin ne de Türkiye işçi sınıfının yararınadır. Sendikamızın işçileri oyalaması, sendikaya üye olmasını istememesi gibi bir durum söz konusu değildir. Yukarıda belirtildiği üzere sendikamız işçileri sonu belirsiz bir maceraya itmek yerine, başarıyla sonuçlanacak bir örgütlenmenin altyapısını oluşturmaya gayret etmektedir. Sendikamızın bu nedenle “sarı sendika” olmakla itham edilmesi ise traji komiktir. Sendikamız, özelleştirme karşıtı mücadelede rüştünü ispat etmiş bir sendikadır. Sendikamızın yayınları ve raporlarında sendikamızın çizgisi açıkça görülmektedir. Sendikamız sermayenin tüm baskı ve saldırılarına rağmen özel sektörde örgütlenmek için elinden geleni yapmaktadır” denmektedir.
Bir senedir ne türden bir alt yapı oluşturmuşlar bizim iş yerimizle ilgili, sendikalaşmak isteyen arkadaşlarımızı eğitme tabi tutmak istemişler mi mesela? diğer depolarla bağ kurmuşlar mı mesela? Nedir alt yapı dedikleri? Yol, su, elektrik vb mi? Tirajsız komik bunlar. Kimseyi güldüremiyorlar.
4- Bu vesileyle tüm işçi kardeşlerime sesleniyorum. Sana ait olan sendikalara senin hakikatinden kopmuş şahsiyetler yerleşmiş olabilir, bu seni yılgınlığa düşürmesin. Ben bugün işsizlikle bedel ödüyorum. Yine öderim. Biz gerçek sendikalar için bedel ödemezsek her birimizin ayrı ayrı yerlerde defterleri dürülüyor. İşçi gerçeğinden kopmuş sendikaların yönettiği sendikalara üye olan işçi kardeşlerim, sendikalardaki ağalara karşı gelsinler, onlara karşı örgütlensinler. Sendikalar işçilere ait olmadan zenginlerin insanlık dışı uygulamalarına direnmek mümkün görünmüyor.
Üreten Biziz Yöneten de Biz Olacağız!
Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!”
Migros Depo taşeronu Koç-Zer’den atılan İşçiler Adına
Murat Bostancı