Beklenen oldu! G-20 Zirvesi dünyadaki şeytaniyatın ‘İran’ olduğu açıklamasıyla sonuçlandı. Muazzam silahlanma yarışının meşruiyet arayışı ‘İran’la’ sağlandı. Kapitalizmin yapısal krizinin etkileri engellenemezken, G-20 Zirvesi kendi iç hegemonik çekişmelerinden yeni bir mali sistem yapılandırılamadı. İran’ın suçlanması G-20’nin göstermelik toplantı olduğunu açığa çıkarırken, G-20’deki silah üreticisi ülkelerin dünyaya yaptıkları satışı gerekçelendirdi! Tahrik edilen savaş ekonomisi epeydir pek […]
Beklenen oldu!
G-20 Zirvesi dünyadaki şeytaniyatın ‘İran’ olduğu açıklamasıyla sonuçlandı.
Muazzam silahlanma yarışının meşruiyet arayışı ‘İran’la’ sağlandı.
Kapitalizmin yapısal krizinin etkileri engellenemezken, G-20 Zirvesi kendi iç hegemonik çekişmelerinden yeni bir mali sistem yapılandırılamadı.
İran’ın suçlanması G-20’nin göstermelik toplantı olduğunu açığa çıkarırken, G-20’deki silah üreticisi ülkelerin dünyaya yaptıkları satışı gerekçelendirdi!
Tahrik edilen savaş ekonomisi epeydir pek hareketliydi.
Serbest piyasa ve savaş sanayi yine kol kola girmişlerdi.
Küresel liderler dünya kamuoyuna krizin kontrol edilebilirliğiyle birlikte olası güvenlik tehdidinin İran olduğunu duyurdular.
Kapitalizmin kanının militarizmin ekonomik gücünden geldiği yine anlaşılmıştı.
Çünkü G-20 ülkelerinin büyük kısmı silah üretiminde dünya pazarının tamamını oluşturuyordu.
New York Times gazetesinin ABD Kongresi için hazırlanan bir rapora dayanarak verdiği haberde 2008 yılında dünyadaki toplam silah ihracatının %68.4’ünü ABD yapmış.
2008’de silah için dünyada 1.5 trilyon dolar harcanmıştı.
NATO ülkeleri olarak da toplam %88 pazar payına sahipler.
Silah pazarının birinciliğini ABD alırken, Rusya, İngiltere, Çin, İtalya, Fransa, İsrail, Almanya, Belçika, İsveç sıralamada olan ülkelerdi.
Dolayısıyla bu ülkelerin liderlerine de dünyanın geri kalanına pazarlayacakları silahlar için politika üretmek kalıyordu.
Kendi sınırlarının dışına kaydırdıkları savaş ve çatışma hatlarındaki silah pazarı için birbirleriyle de kıran kırana amansız bir rekabet içindeler.
Kimin ürettiği silah kime karşı kullanılıyor sorusunun cevabı çok etik dışıdır.
Kafkasya, İran ve Ortadoğu’yu da kapsayan, bizim de içinde bulunduğumuz bölge 21. yüzyılın ‘enerji kaynakları ve boru hatları’ savaşları olarak kodlanıyor.
Büyük bir savaş ekonomisinin tasarımı hazır.
Adı her ne kadar ‘İran’ın küresel nükleer tehdit’ olduğu biçiminde lanse edilse de 21. yüzyılın enerji ve su paylaşım coğrafyasına yığılan silahlar muhtemel gelişmelerin habercileri.
Bölgede Azerbaycan’dan Suudi Arabistan’a geniş coğrafya silah yığınağı halinde
İsrail İran’a yönelik bütün saldırıları simülasyonlarını tamamladı.
İran ise yüklü silah alımıyla Rusya, Çin ve İsveç’in değerli müşterisi.
Bu karışık ve ikiyüzlü ilişkiler ağının her hamlesi kapitalizmin kurallarına göre işliyor.
Türkiye’nin de Lockheed Martin ve Raytheon firmalarından PAC-3 (Patriot) füzelerinin 1.3 milyar dolarlık siparişi gündemde ama Rusya’dan S-400’ler için de teklif alınıyor.
Türkiye de önemli bir müşteri olarak bu füzeleri alıp ‘şer ekseninin’ berisine konuşlandıracak.
Füzeler her ne kadar mobil olsa da ‘ABD’nin ulusal çıkarlarının sınırı’ olarak füzelerin yönü Doğu’ya bakacak.