Ürettiği otomobiller Türkiye’de de son yıllarda satışa sunulan Ssangyong otomobil fabrikasında bir işgal yaşandı, tam 72 gün sürdü. Fabrika Güney Kore’de. Bir süredir ücretlerin ödenmemesi, fabrikanın satılmak istenmesi vb. nedenlerle işçiler sendikalarıyla birlikte direniş kararı almışlar. Güney Kore işçi sınıfının militanlığı zaten bilinen bir şeydi. Ssangyong direnişi bittikten sonra hazırlanan bir video izledim. Video direniş […]
Ürettiği otomobiller Türkiye’de de son yıllarda satışa sunulan Ssangyong otomobil fabrikasında bir işgal yaşandı, tam 72 gün sürdü. Fabrika Güney Kore’de. Bir süredir ücretlerin ödenmemesi, fabrikanın satılmak istenmesi vb. nedenlerle işçiler sendikalarıyla birlikte direniş kararı almışlar.
Güney Kore işçi sınıfının militanlığı zaten bilinen bir şeydi. Ssangyong direnişi bittikten sonra hazırlanan bir video izledim. Video direniş sürecini anlatıyor. Görüntülerin önemli bir kısmı işçilerle polis ve özel eğitimli polis teşkilatının çatışmasını içeriyor. Devlet bildik şeylerin yanı sıra elektro şok etkisi yapan tabancalar kullanıyor, helikopterler işçilerin tepesine göz yaşartıcı bomba atıyorlar ama işçiler bunun belirsiz bir kimyasal madde olduğunu ileri sürüyor. Ciltte ciddi tahribat yaptığı görüntülerde yer alıyor.
İşçiler ve sendika da bu eyleme hazırlanmışlar. Bu çok belli. Bizdeki gibi “işgal ederiz, bekleriz, devlet kapıyı kırınca biz de çıkarız” diye düşünülmemiş. Ne yapalım devlete gücümüz yetecek değil ya diye “gerçekçi” bir savunmamız da hazırdır zaten. Biliyorsunuz özellikle özelleştirme sürecinde bizde de fabrika işgalleri yaşanmıştı.
Güney Koreliler sadece fabrikayı işgal edip pasif direnişe geçmemişler. Görüntülerden çok net anlaşılıyor ki, tam anlamıyla (sınıfsal) savaşa hazırlanmışlar. Çok sayıda molotof kokteyl hazırlamışlar, belki binlerce. Çok yakın mesafeden özel donanımlı polislerin üzerine büyük bir cesaretle fırlatıyorlar.. Ellerinde sopalar hazır. Duvarların arkasına büyükçe sapanlar kurmuşlar. Mancınık gibi bunlarla büyük taşlar, metal parçaları fırlatıyorlar. Ciddi barikatlar kurmuşlar, iş makinelerini tank gibi kullanmışlar, polislerin üzerine tereddütsüz sürüyorlar. İlkel bazuka türü bir silah yapmışlar, muhtemelen metal parçaları doldurup karşı tarafa fırlatıyorlar.
Eylemci işçilerin hepsinin yüzleri bir şekilde maskeyle kapatılmış. İllegal olmaktan hiçbir korkuları yok. Çünkü emeklerine sahip çıkmanın ülkelerine sahip çıkmak anlamına geldiğini çok iyi biliyorlar. Sloganlarında ve konuşmalarında kapitalizmin krizine ve emperyalizmin hegemonyasına teslim olmayacaklarını açıkça ifade ediyorlar.
Devletin güvenlik kuvvetlerinin şiddetine karşı savunmalarını şiddeti kullanarak yapmaktan kaçınmıyorlar. Kendilerini o kadar meşru hissediyorlar… Kuşkusuz bu özgüven Güney Kore işçi sınıfının tarihiyle ilişkili olsa gerek. Güney Kore sivil diktatörlüğünü yıkan temel dinamik işçi sınıfının mücadelesiydi.
Türkiye’de aşılması gereken önemli bir eşiği Güney Kore işçi sınıfı aşmış görünüyor. Kitle mücadelesinde sermayenin devletine karşı pasif savunma anlayışından aktif direniş çizgisine geçememe hali, eylemi sonuçlandırmanın ve hedefine ulaştırmanın değil sadece başlatmanın yeterli olduğu bir eylem stratejisi kitle mücadelesinin tam bir kısır döngüye hapsolmasına neden oluyor.
Neoliberal saldırının giderek artacağı bir süreçte yaygın ve militan kitlesel mücadeleler örgütlemek ve sistemi zorlamaya yönelmek, mücadelenin büyümesinin başta gelen unsurlarından birisi olacaktır. Ve kuşkusuz bu süreçte militanlık ve kararlılığı güçlendirecek en önemli unsur meşruluktur. Meşruluk ise; Ssangyong fabrikasına devletin müdahale kararı alıp saldırıyı başlattığında direnişçi işçilerin liderinin saldırıya geçen binlerce polisin karşısına dikilip elindeki megafonla “taleplerimizi kabul etmezseniz davamız için ölmeye hazırız” diye bağırabilmesindeki “fikir berraklığı”dır. Bu berraklık sadece bir sendikal direnişten gelen haklı olma halini değil, ülkesine ve halkına karşı büyük bir sorumluluğu yerine getirmenin gücü ve özgüveninden kaynaklanmaktadır.