Türk-İş ile Hükümet arasında kamu işçilerini ilgilendiren 2009 toplusözleşmelerinin ilk etabı kriz tartışmaları gölgesinde uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Bilindiği üzere 2008 ortalarında başta Amerika olmak üzere ivme kazanan küresel krizin emek cephesine yansımaları AKP hükümetince göz ardı edilmişti. Hükümetin krize karşı açıkladığı tedbir paketleri ekonomide yaşanan durgunluk ve daralmayı aşıp, piyasada sermaye akışını rahatlatmak amacını taşıyordu. Ne […]
Türk-İş ile Hükümet arasında kamu işçilerini ilgilendiren 2009 toplusözleşmelerinin ilk etabı kriz tartışmaları gölgesinde uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Bilindiği üzere 2008 ortalarında başta Amerika olmak üzere ivme kazanan küresel krizin emek cephesine yansımaları AKP hükümetince göz ardı edilmişti. Hükümetin krize karşı açıkladığı tedbir paketleri ekonomide yaşanan durgunluk ve daralmayı aşıp, piyasada sermaye akışını rahatlatmak amacını taşıyordu. Ne işini kaybedenler ne de kaybedecekler için hiçbir önlem alınmamıştı. Yine hükümet tedbir paketlerini hazırlarken emek cephesinin uyarı amaçlı gerçekleştirdiği ne 29 Kasım 2008 Ankara ne de bu yıl 15 Şubat Kadıköy eylemlerini dikkate almıştı.
“Kriz bizi teğet geçti” diyen Başbakan 4 Temmuz’da Sakarya’da yaptığı konuşmada hem krizi hatırlamış oldu hem de Türk-İş’e “uzlaşmıyorsan greve git” dedi. Hazır Başbakan çok doğru bir yerden greve vurgu yapmışken biz de sendikalar ve grev meselesini bir kez daha hatırlatalım dedik.
Türk-İş 12 Eylül sonrasında 3 Ocak 1991 yılında ‘genel grev’ yapmıştı. “1989 bahar eylemleri” denilen işçi sınıfının yaygın eylemlerinin bir sonucu olarak bu grev ortaya çıkmıştı. Bu grevden sonra Türk-İş 1995 toplusözleşmelerinde Ankara’da etkili alan eylemleri yaptı. Ancak genel grevi hiçbir zaman gündeme almadı.
Zaten genel grev ‘ha diye’ yapılan bir eylem değildir. Öncesinde yaratılan dinamik bir sürecin üzerinden yükselir. Bugün Türk – İş’te bu dinamizm var mıdır diye sormak gerekiyor. Elbette potansiyel vardır. Ancak işçileri genel greve hazırlayacak bir hareketlenmeden maalesef söz edemiyoruz.
Karşımızda 2008 ortalarında yükselen küresel krizi teğet geçen, 15 Şubat eylemini ergenekon sanığı Türk Metal Sen genel başkanı Mustafa Özbek’i savunmakla geçiştiren, son olarak 1 Mayıs’ta Taksim’de DİSK ve KESK’i yalnız bırakan bir Türk – İş yönetimi var. Elde sadece sendikalardaki kadroların dinamik çabalarının dışında fazlaca bir şey yok.
Hükümetin ekonomik tedbir paketlerinde krizin gerçek mağdurlarını göz ardı etmesinde elbette başta Türk-İş olmak üzere sendikaların rehavetine güvendiği ortaya çıkıyor. Zaten genel grev resti de bu rehavetin devam ettiğinin başbakanca tescili anlamına geliyor. Yoksa aklı başında hiçbir Başbakan bir konfederasyona istiyorsan genel greve git demez. Ve uzlaşamazlıkta bu kadar kolay diretmez.
Kamu kesiminde hükümetle uzlaşmazlığa karşın Türk- İş 2 Temmuz da mesai saatleri bitiminde (saat:18.00) 81 ilde AKP il binalarının önünde basın açıklamaları yaptı. Türk – İş’in açıkladığı eylem takviminde en etkileyici görünen önümüzdeki 7 Temmuz’daki bir saatlik iş bırakma olarak görülüyor. Kuşkusuz işçi sınıfının yaptığı/yapacağı her eylem değerlidir. Bu başka bir şey. Ama bir genel greve gidecek süreç için bunlar yeterli değildir.
Mesele sadece 2009 toplusözleşmeleri de değildir. Küresel kapitalist krizin sonuçlarına karşı en etkin eylemi gerçekleştirmektir. Türk – İş genel grev sürecine işsizleri göz ardı ederek gidemez. Ekonomik kriz sürecinde işini kaybeden 7 milyona yakın işsizin gücü çok önemlidir. Şimdilik işsiz olan milyonların gücünü arkasına alan bir Türk – İş’i kimse durduramaz. Dönem her sendikanın özgünlüklerine mahkum olma dönemi de değildir. Gün KESK’e bağlı sendikaların toplusözleşme çağrıları ile işçilerin toplusözleşmelerini birleştirme günüdür.
Konfederasyon ve sendika üst organları bu süreci örgütlemekten kaçınabilirler.
Görev bu rehaveti sonlandıracak tabandaki kadrolara düşüyor.
Süreci takip etmeye devam edeceğiz.
Veysi Ülgen
SES eski Genel Başkanı ve KESK eski GYK üyesi