“2009 yılı sahte toplugörüşmeleri yaklaşmışken, KESK’e bağlı sendikalar toplusözleşme talepleri için sokağa çıkarlarken, tarihsel tecrübeleri hatırlatmakta fayda vardır” KESK’e yönelik saldırıların yoğunlaştığı bu günlerde, 2009’un toplugörüşmeleri henüz başlamamışken, 3 Haziran’da Eğitim-Sen, 17 Haziran’da ise Tüm Bel-Sen ‘toplusözleşme hakkı’ talebiyle yıllar sonra sokağa çıktı. Bu çıkış kimilerince belki bir sendikal faaliyet olarak görülse de unutturulmaya çalışılan […]
“2009 yılı sahte toplugörüşmeleri yaklaşmışken, KESK’e bağlı sendikalar toplusözleşme talepleri için sokağa çıkarlarken, tarihsel tecrübeleri hatırlatmakta fayda vardır”
KESK’e yönelik saldırıların yoğunlaştığı bu günlerde, 2009’un toplugörüşmeleri henüz başlamamışken, 3 Haziran’da Eğitim-Sen, 17 Haziran’da ise Tüm Bel-Sen ‘toplusözleşme hakkı’ talebiyle yıllar sonra sokağa çıktı. Bu çıkış kimilerince belki bir sendikal faaliyet olarak görülse de unutturulmaya çalışılan mücadele tarihimizden toplusözleşmeleri hatırlattığı için ayrıca önem kazanıyor.
Kamu emekçilerinin 1990 başlarından 2001 ortalarına, yani sendika yasası çıkıncaya kadar, ücretler ve diğer özlük haklarını elde etmede önemli mücadele ve kazanımları olduğunu hatırlatalım. 1991 yılında sendikalar henüz ilk genel kurullarını dahi gerçekleştirmemişken, işyerlerinden başlayan fiili etkinlik ve eylemler, 2 Temmuz 1991’deki ilk Ankara yürüyüşü ile zirve yapmıştı. 200’ü İstanbul’da, 350’si Ankara’da 550 kamu emekçisinin gözaltına alındığı, 3 Temmuz’a uzayan bu yürüyüş sonunda hükümet zam oranını artırmak zorunda kalmıştı. Böylece kamu emekçileri ANAP hükümeti ile fiili toplusözleşme yapmıştı. Bu yürüyüş izlenecek rotayı da çizmişti: Hak verilmez alınır!
KÇSP(Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu) döneminde her yıl Temmuz ayında maaş artışları tartışmaları gündeme gelirken sendikalar iş bırakarak alanlara çıkıyorlardı. Hükümetler ücretlere zam oranında değişiklikler yapmak zorunda kalıyordu. Bu durum KÇSP sendikalarına emekçiler nezdinde meşruluğu sağlamlaştırdığı gibi, grev ve toplusözleşmeyi kamuoyunda meşru kılıyordu.
Yine her yıl Kasım ayında gelecek yılın bütçeleri hesaplarken KÇSP bileşenleri üretimden gelen gücünü kullanmakta tereddüt etmiyordu. Bunlardan biri de 20 Aralık 1994 yılında ülke genelinde 2 milyon emekçinin iş bırakmasıydı. KÇSP’nin emekçiler nezdindeki gücü, kamuoyundaki saygınlığı onu genel bütçe görüşmelerinde taraf haline getiriyordu. 1995 yılında KESK kurulduktan sonra da emekçilere dayatılan düşük ücret ve hak gasplarına karşı fiili toplusözleşme iddiası devam etti.
Bu şekilde 1998 yılına kadar her yıl KESK bütçe görüşmelerinde taraf olduğunu başta Ankara yürüyüşü olmak üzere etkin eylem ve etkinliklerle güçlü bir şekilde vurguladı. 1998 yılında Abdullah Öcalan’ın İtalya’da kaldığı dönemde sokaklarda artan şovenist ve milliyetçi saldırılardan doğru alan eylemlilikleri gerçekleştirilmedi. Bu arada bir grup sendika yöneticisinin 9 Aralık 1998 yılında İstanbul 1 No.lu Eğitim-Sen (Bakırköy) Şubesi’nde hem 1999 bütçesine yönelik taleplerle hem de şovenizme karşı başlattıkları gözaltıyla sonuçlanan açlık grevinin hatırlatalım. 1999 ve 2000 yıllarında güçlü eylemler olmasa da KESK söylem üzerinde toplusözleşme ısrarını sürdürüyordu.
25 Haziran 2001 de kabul edilen 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası sonrası kamu emekçilerinin toplusözleşme çizgisi söylemde sürse de eylemsel olarak tökezlemeye başladı. KESK toplusözleşme ve grev hakkını yasaklayan bu kanuna karşı yıllardır mücadele etmiş, yasak 2001 baharında kırılmış, 26 Haziran’da Türkiye Kamu-Sen’in desteğiyle 4688 sayılı kamu görevliler sendikaları kanunu yasallaşmıştı. Bu yasanın en büyük amacı KESK’in tökezleyen fiili toplusözleşme çizgisini tamamen yok etmek, hükümetlerin güdümündeki toplugörüşmeleri kabul ettirmekti.
Bu kanuna göre en çok üyeye sahip olan sendika ve bağlı olduğu konfederasyon, toplugörüşmede hükümetle görüşme yetkisi kazanıyordu. Yöneticileri ağırlıklı olarak bakanlık merkez ve taşra örgütlerinde aktif yönetici olan Türkiye Kamu-Sen idari avantaj ve baskıları ile her anlamda darbelenen KESK’e karşı üye üstünlüğünü kazandı.
Sendikalarla hükümet temsilcileri arasındaki ilk görüşme 2002 yılında yapıldı. Kanunun sahibi koalisyon hükümetinin son günlerine denk gelen toplu görüşmeleri KESK e karşı sendikal meşruluk sıkıntısı yaşayan Türkiye Kamu-Sen dört gözle bekliyordu. Ancak toplugörüşmelerde, sendikaların hak ve yardımlar, demokratik sendikal haklar, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi gibi talepleri beklendiği üzere karşılık bulmadı.
Toplugörüşmeler çıkmaza girince koalisyon hükümetinin ortağı MHP’nin Türkiye Kamu Sen’e telkiniyle, toplugörüşmeler bu konfederasyonla zımnen devam etti. Hayal kırıklığı yaşayan bu konfederasyon yönetiminde sıkıntılar baş gösterdi.
Toplugörüşmelerde tüm memurlara 100 YTL seyyanen zam yapılması kararı alındı. Toplu görüşmelerde, temel ücretin belirlenmesinde, enflasyondan kaynaklanan reel kayıpların telafisinde 3 Kasım genel seçiminden sonra iktidar gelen AKP hükümeti de sendika taleplerini görmezden gelerek kendi bildiğini okudu.
2003 yılındaki görüşmelerde yine anlaşma sağlanamadı. Buna rağmen hükümet görüşmeler sırasında teklif ettiği 160 milyon TL’lik zammı yasallaştırdığı gibi bunu da iki taksit şeklinde 2004 yılı içinde ödedi.
2004 yılında yapılan toplu görüşmelerde ekonomik taleplerlerle ilgili anlaşmazlık devam etti. Özellikle çalışma hayatına ilişkin 50 maddelik özlük ve sosyal haklarla ilgili sorunlar ya. Hükümet 50 maddenin sadece 19 tanesini hayata geçirirken kalan 31 madde hakkında mutabakat metninde imzası olmasına rağmen herhangi bir düzenleme yapmadı. Yine aynı yıl, demokratik ve sendikal hakların uluslar arası sözleşmelerle uyumlu hale getirilmesi, toplu sözleşme ve grev hakkının kullanılmasına ilişkin yasal düzenleme yapılacağına dair yazılı ve sözlü taahhüt verse de bu konuda herhangi bir düzenleme yapılmadı. Bu görüşmelerde ilk kez sendikalar ile hükümet arasında mutabakat metni imzalanırken, KESK taleplerin karşılanmadığı gerekçesi ile metne şerh koydu. Yine bu görüşmelerde disiplin affı çıkarılması, açıktan vekil, imam hatip olarak çalışanların asil olarak atanması, kadın memura doğumdan önce 3 ay, doğumdan sonra 1 yıl gece nöbeti yazılmaması, doğum yardım ödeneğindeki katsayı 75’ten 2 bin 500’e çıkarılması, çocuk yardımının (0-72 ay) iki kat ödenmesi kararları alındı.
2005 görüşmelerinde, ek ödeme almayan kurum personeline 2006 yılından itibaren başlamak üzere 40+80 YTL’lik denge tazminatı verilmesi, aile yardımı ödeneği gösterge rakamının bin 250’den bin 450’ye çıkarılması ve sendikalı olan memurlara 5 YTL sendika ödeneği verilmesi kararı alındı. İmzalanan mutabakat metnine KESK şerh koydu.
KESK 2006 yılında yapılan görüşmelerden çekildi. Uzlaşmazlık ile sonuçlanan görüşmelerden sonra Uzlaştırma Kurulu’nun da kararının yerine getirilmemesi üzerine Kamu-Sen de masayı terk etti. Memur Sen ise mali ve sosyal haklar dışındaki metne imza attı. Bu metinde, banka promosyonları için genelge çıkarılması, 4/B’lilere sendika üyesi olma hakkı sağlanması hususları konularında düzenleme yapılsa da bunların çoğu uygulanmadı.
KESK 2007 görüşmelerinin ilk gününde toplu görüşmeler yerine toplu sözleşme talebinde bulunduğu için masaya oturmadı. Kamu – Sen ve Memur-Sen’in katıldığı görüşmelerde hükümet tarafı, taban aylıklarının 15+15 YTL arttırılması ve sendika üyesi memurlara verilen aidatın 10 YTL’ye çıkarılması, denge tazminatına 20-20 YTL zam yapılmasını ve maaşlara yüzde 2+2 zam yapılmasına karar verdi.
2008 toplu görüşmelerinin ilk turunda sonuç